Dini yaşam, Özgür yaşam
‘‘Özgür olmak dini kurallara uymaktan daha önemlidir‘‘ sözüne karşı şu cevabı verebiliriz: İnsanın kendi adına kendini idare etmesi ve istediği şekilde yaşaması şüphesiz değerlidir, ama bu özgürlük insaniyetin büyük bir hedef için yaratılışı karşısında çok az bir yer almaktadır, çünkü ölümle özgürlüğü sona erecek ve bir hiçe dönecek. Düşünelim: bir insan en uygun şartlarda tüm özgürlüğünü kullanabilmekte ve bir hastalık ya da bir kaza onu bir çok yapmak istediğinden mahrum edememekte ve daha önemlisi onu yavaş yavaş zehirleyen, ömründen eksilten bir dış sebep bulunmamakta ve ancak ölümle bu özgür yaşamdan bütünüyle ayrılamkta. Bu durumda mutlak özgürlük isteyen ve olasalığını yakalayan birinden bunu sormamız lazım: Ölümlü insan için ölümden sonra bir hayatın varlığı mı yoksa zamanla sınırlı bir özgürlük mü daha anlamldır?
İkinci adımda dinin büyük hedefler içerdiğini ve yaşama daha derin manalar verdiğini kabul ettiğimizde artık insanın gelişmesine engeller teşkil ettiği düşüncesi tamamen hata ve yanlış bir algı olacağı açıktır. Çünkü dindeki mana ve hakikat bulunup tanıldığında, o hakikatin özgürlüğe de mana verdiği anlaşılacaktır. Bunun sebebi insanın dinin hakikatini ancak özgür iradesiyle tanıyabilir ve kabullenebilir olmasındandır ve ancak iradeye dayanan bir inanç sonuna kadar sürebilir..
Din adına yayılan yanlış öğretiler, yanlış hayat tarzları ve yanlış yönetimler dine karşı nesiller ortaya çıkarmıştır. Dinin insanın hayatındaki geçiçi lezzetleri sınırlandırma özelliği bir çok insana ve zümreye ağır geldiğinden yanlış din öğretisine, yaşamına ve yönetimine zemin hazırlamıştır.
İlahi bir din anlayışının ise bize sunduğu öğreti ve yaşam, dünyada özgürlük diye görülen bir çok beşeri ideolojiden daha üstün ve kalıcı değerlere sahibtir.
Allah‘ın varlığına inanıp onun tüm âleme merhametle nizarer ettiğini düşünürsek bu sonuclar ortaya çıkar:
1. İlk olarak âlemin var olması ve bunca canlının oluşumunu rastlantı olmayacağını kavrar ancak bir yaratıcının iradesi ışığında var olan âlemin mana içerdiğine varırız.
2. Hayr‘ın şerre üstün geleceğine kesinlikle inanırız. Bu inanç, bize Allah‘ın tüm emirlerini yerine getirme durumunda güven duygusnu kazandırır.
3. Allah‘ın bizi sevdiğine inandığımızda umutsuzluk yaşanılmaz ve Allah‘a âşık olma yolunda ilerlemeye vesile olur.
4. İlahi bir inanca sahip olmayla üstün ve güzel bir ahlak elde edilir. Dine inanmayanlar ‘‘neden ahlaka uymalıyız‘‘ sorusuna insanlık gereği yanıtını veriyorlar, ama eğer insanlık ahlaki değerlerden karşılık bulmaz bir fayda elde etmezse yahut insanlığın özgürlüğünü kısıtlarsa ahlakli olmaya hiç bir gerekçe kalmaz. Dini kabul etmeyip de ahlaki kurallara uyanlar aslında mutlak özgürlüğün mümkün olmadığının bilincinde, ama kurallara uymanın bir dini anlayışın eseri olduğunun farkında değiller. Dinsiz ama ahlaklı insanlar ya kendi iç dünyalarında büyük bir hakikatin varlığıyla yakınlaşmışlardır ama dile getiremiyorlardır ya da sadece ahlaki bir yaşama kendi lehlerine ve faydalarına olduğu sürece bağlı kalırlar.
5. Adaletin nihayetinde dünyada hakim oalcağına ve terazisinin dakik olacağına inanmak ancak bir ilahi dinin esaslarına dayanarak açıklanabilir. Çünkü yaşamı sadece dünya hayatıyla sınırlı görürsek adalet hiç bir zaman tamamlanamayacaktır. Dinin özgürlüğe mâni olduğunu düşünenler özgürlüğün tüm insanlara eşit verilmediğini hatırlamalı. Herkes hayattan aynı derecede zevk alma imkanına sahip değildir. Yoksullar ve zenginler yaşamdan aynı tadı almaları mümkün değildir. Zalimler için hayatın daha güzel geçtigini inkar edemeyiz. Dini inancı küçümseyenler bu yaşam karşısında eşitsizliği nasıl açıklayabilirler?!
6. İlahi bir inanç sisteminde insanlar eşit değere sahiplerdir. Beşinci şıkta açıklandığı gibi, beşeri bir anlayışta insanlar eşit değillerdir. İnsanların değeri ve özgürlüğü de bu eşit olmayan durumdan dolayı farklıdır. İlahi anlayışta ise insanlar eşittir ve eşit değere sahiptirler. Allah tüm beşeriyyete merhametli ve şefkatlidir. Bu dünya sınav âlemi olduğu nedeniyle insanların yaşamları ve imkanları eşit olmasa da Allah nezdinde başka bir teraziyle ölçülecek ve hakk ve adalet temelinde her insan ödülendirilcektir.
7. İlahi bir din insanları kötü olmaktan alı koyudugu gibi yapılan hatalara ve kötülüklere aff ve mağfiret kapısnı açık tutarak insanlara daimi umut bağışlar.
8. Ve en önemlisi İlahi dine inanç, insanın dünya hayatına büyük anlam kazandırır: Âhiret ve sonsuzluğa inanma. İnsanın tüm yaşadığı saatlerin ve yaptığı tüm seçimlerin bir sonucu ve neticesi olmalı. Buna inanan insan hayatını bu inanç doğrultusunda düzenler. Ölümle son bulacak özgürlüğün değeri ölümden sonra da bir hayata inanıp yaşamanın değerine karşı bir ağırlığı olamaz. Eğer ölüm ve ölüm sonrası yaşam varsa bu dünyada ona göre anlamlı bir yaşam sürdürmek hem daha anlamlı ve güzel ve hem de mantıklı olacaktır.
Sonuç olarak hatırlatalım: İlahi bir dine inanmak beşeri bir anlayışya karşı yaşama daha çok anlam ve daha üstün bir ahlaklılık kazandırır. Akıl ve mantık yoluyula da bu karşılaştırmayı yaptığımızda dinin değerinin üstün geleceği inkar edilemez.
Ama ‘‘neden dinde olan güzellikler kendini toplumsal yaşamda gösteremiyor?‘‘ sorusu başlı başına bir makale ve araştırma gerektirir.
Şu açıklamada buluna biliriz: Bu sorunun cevabını dinin özünde değil, dini yaşayan ve uygulayan toplumlarda aramalıyız. Her şeyden önce inandıklarını söyleyen ve inanç üzeri yaşam kuran toplum ve yönetimlerin inançlarının doğruluğu ve idrak ettikleri sorgulanmalı.
Muhlise Avci
Yeni yorum ekle