İslamda Devlet Ve Siyasi Nizam (2)
İslamda Devlet Ve Siyasi Nizam (2)
Siyasi tefekürün Kur’anda ki kaynakları:
İslamda siyasi tefekkürün ana kaynağı Kur’ani Kerim'dir. Kur’an'i Kerim siyasi, iktisadi, ticari ahlaki, itikadi, ameli ve içtimai düşünceyi insan hayatının bir parçası kabul eder; ama şunu unutmamak gerekirki mute’ehid bir müslümanın Kur’ani Kerim'in belirlemiş olduğu siyasi tefekkür particilik, kabilecilik ve kavmiyetçilik düşüncesi ve tefekküründen müberradır. Müslüman sadece imanının kendisine yüklemiş olduğu siyasi sorumluluğu inandığı İslam dininin belirlediği ilkeler çerçevesinde yerine getirmeyi vazife bilir ve kendisini İslam'ın siyasi değerlerinin tahakuku için sorumlu kabul eder. Kur’ani Kerim'de siyasi düşüncenin ana ilkeleri incelendiğinde bütün konuları siyasi fıkhın başlığı altında kilit nokta olarak alır. Ve özel bir başlık olarak siyaset ve hükümete özel bir yer verir. Buna bina’en İslam'ın siyasi nizamının incelenmesi için ana kaynak olarak Kur’an ve Sünnet'le tanışma ve ilkeleri ile aşına olmak gerekir ki siyasi nizamın ve İslam'i hükümetin teşekülünde yanlışlığa gidilmemiş olsun.
Siyasi nizamın ve islami hükümetin yapımında Kur’an'i Mecid'in belirlediği ilkeleri incelemeye alalım.
1-İlahi hilafet:
Kur’an'i bakışta insan yeryüzünün halifesi, Allah namına hükm eden hakim ilahi emaneti kabullenmiş insan yeryüzünün yegane varisidir. Yaratılmışlar onun için yaratılmış ve onun hizmetine verilmiştir, insan ise Rabbisinin emrinde emir olunduğunu yerine getirmekle insan olma kimliğini korumaktadır. Allah şöyle buyurmaktadır.
''Rabbin meleklere:<Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım> dediği vakit onlar <Oradaki nizamı bozacak ve yeryüzünü kana bulayacak bir mahlukmu yaratacaksın? Oysa biz sana devamlı hamd, ibadet yapıp, seni tenzih etmekteyiz> dediler. Allah: <Ben, sizin sizin bilmediğiniz pek çok şey bilirim> buyurdu. 2/30
Kur’an'ın beyanında insan, yeryüzünde Allah’ın halifesi, ilahi hakimiyetin istikrarını sağlaması, yeryüzünün varisi ve hükümetidir. Buna binaen insan bu büyük görevi yerine getirmek için gerekli şartları kazanması lazımdır. Zira Allah tüm maddi ve manevi imkanatları insanın emrine musahar kılmıştır.
Eğer Kur’an'i Kerim cihanın insanın emrine musahar kılındığından bahis ediyorsa insana, bu büyük mesuliyeti omuzlarında taşyabilecek güce sahip olduğunu ona anlatmak ister. Ve gereken imkanatları o elde etmek isterse onun ihtiyarına verilmiştir. Bu görüş ve itikad, siyasi ve ameli mesuliyeti geniş tabanlı insan hayatında vücuda getirmiş olsun, bu eylemin açık şeklini aşağıdaki ayette görmemiz gerekir.
‘’Rabbin meleklere: <Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım> dediği zaman’’
‘’Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet. Heva ve hevese uyma, sonra bu seni Allah’ın yolundan saptırır. Doğrusu Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır.’’38/26
Yukarıdaki ayet asrımızın insanını muhatap alarak ciddi uyarılarda bulunmakta; önce insan denilen varlığın makamını beyan ederek Allah adına yeryüzünün yönetim ve idaresini yüklendiğinin uyarısını yapar; sonra ikinci ayette yaradılış felsefesine uygun görevi ona bildirilir;(O halde insanlar arasında adaletle hükmet) emri uyarınca insan oğlunun ilk görevi adil olma ve adeletli bir hükümetin teşekkülü için de adil bir çalışma yapmalı, işte insan oğlunun bu eylemi ilahi çizgi üzerinde Rabbisine doğru hareketini sağlamadadır. Ayetin devamı ciddi bir uyarı yapar; çünkü insanın mayasında taşkınlık yapacak ve adeleti çiğneyecek kötü bir mayasıda var, şeytan buradan giriş yaparak onun yolunu saptırır heva ve hevesine uydurarak hesap gününü ona unutturur ve kendi şeytani yönetimi olan beşeri düzenleri en ideal düzenler olarak gösterir ve onları delalete doğru sevkiyatını yaptırır. Bugün İran hariç diğer İslam dünyası şeytanın saptırıcı oyununda oyuncak olarak kullanılmaktadır. Basiret sahibi olan insanlar bunu açık bir şekilde gördükleri için şeytani olan düzenlere karşı mücadele vermekteler.
2-Ümmeti vahide (tek ümmet)
Kur’an, insanların muhtelif selika ve görüşlere sahip olmalarına rağmen bu münsecim insani kervan belli bir noktaya doğru hareket etmektedir; bütün insanlığı tek bir noktada toplayan tek güç, tek ümmet yaratmıştır cihanda. Her nekadar perakende ve rengareng ve oldukça dağınık olsa bile, yaradılış ilkeleri bakımından birbirini tamamlayan insan, yaratanı tarafından konunmuş kanunlarla birbirine bağlıyarak ümmet birliğini sağlar. Konunmuş teşr-i kanunlar tekvini yaratılış ilkeleriyle birbirini tamamladığında ümmeti vahide meydana gelir. Her insanın fıtri yaradılışında birbirini tamamlayan müşterekleri olduğu ilmen tesbit edildiği bilinmektedir. Bu müşterekler yaşamakta olan insanların hayatında maddi ve manevi olarak görülmektedir; bu yaradılış insaniyet mektebinin iskelet çatısını teşkil eder. Bunun korunup güvence altına alınmasını da teşr-i olan ilahi kanunlar devreye girer. Bu kanunları işlevini yapabilmesi için de ilahi velayet makamı devreye girer ve ümmeti velayet çatısı altında toplar, ümmet arasında kardeşliği sağlar; böylece Ahzab süresinin 10. Ayeti hukuki, siyasi, akidevi ve ahlaki değerler üzere kardeşlik müessesini oluştur ve şöyle buyurur Kur’an: ‘’Müminle ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’dan korkun ki esirgenesiniz.’’ 29/10
Artık dışgüçlerin bu bünyeye sızması mümkün olamaz; zira Resuli ekrem son taşı koyarak küfür cephesinin ümmet üzerinde elde ettiği çıkarlar suya düşer. ‘’Mümin müminin kardeşidir; onlar bir duvarın taşları gibi birbirine kenetlenir birbirinden ayrılmazlar.’’
3- İmamet ve Rehberiyet:
İlahi kanunların tedvin ve tanziminde, yürütme ve icrasında ilahi velayetle görevledirilmiş bir imamın olması zarureti vardır. Siyasi nizamın ve İslam'i hükümet bina edilirken binanın temel taşlarının yerli yerine koyacak olan zat ilmi dirayete üstün bir siyasete, korkusuz bir cesarete, ilahi huzurda olduğunun farkında olan bir şahsiyete ve yüksek ahlaki değerlere sahip birini koyması gerekir. Buda ancak ilahi velayet makamına sahip ve layık biri olması gerekir. Çünkü insanlık camiasının beyni ve kalbi hükmünde olan bu makam, ataması ancak ilahi bir tayin ile olur. Zira yönetimi altında bulunacak olanları ilahi adaletin gölgesinde yönetip idare etmesinin şartı vardır.
Kur’an'ın siyasi kültüründe imamet ve rehberiyet iki şekilde insanlığın gündemine oturmuştur. İnsaniyet mektebine hizmet için ilahi bir atama yapan Rabbi zülcelal temiz, muttaki, salih amelle birlikte velayetin kendisine yüklemiş olduğu mesuliyetin ve sorumluluğun bilinci içinde Allah anıldığında kalbi ürperen kimselerdir; diğeri’ise günahla iştiğal eden ve ilahi emir ve yasakları çiğneyen ve kendi nezdinden kanun koyan veya anayasa hazırlayanlar ise küfrün imamlarıdırlar, onlara Kur’an dilinde tağut denilmektedir. İsra Süresi'nin 71. Ayetinde şöyle bir uyarı var!..
‘’İnsanları önderleri’ile birlikte çağıracağımız o günde kimlerin amel defteri sağından verilirse, onlar en küçük bir haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okuyacaklar.’’17/71
Ayetin metninde şu mesaj vardır. Hakkı temsil eden ve vahyın gölgesinde Kur’an ve Sünnet'le (itretle) ilahi ilkeleri esas alarak anayasasını ona göre tanzim eden ve onu icra eden makamdaki imama tabi olanlar onunla beraber ilahi huzura çağırılacaklar. Batılı temsil edenler ise Kur’an ve Sünnet (itret) dışında beşeri yani dinden uzak dini ilkeleri tanımayan ve yasasını beşeri kanunlara göre hazırlayanlarda batılı temsil eden imamlardır. Bunları takip edenler ise bunlarla beraber çağırılacaklar velev ki namaz kılsalarda.
Günümüzde İran İslam Cumhuriyeti hariç diğer islam ülkelerini yönetmekte olan idareciler zalim hükmündedirler; velev ki namaz kılsalar, hacca gitseler ve Allah’ı dilinden düşürmeselerde zalimlerdirler. Maide Süresi'nin 45. Ayeti şöyle uyarıda bulunur:’’ Kim Allah’ın indirdiği ahkam ile hükmetmezse işte onlar tam zalimdirler.’’5/45
Bazı müfesirler bu ayetin musevi yani yahudilere aittir diyerek hakkın üzerini örterek zamanın zalimlerine yağ çekmekteler. Düşünün Tevrat’la hükmetmeyeni Allah zalim ilan ediyor ise peki Kuran’la hükmetmeyen idarecilere mümin mi diyelim? Kim Allah’ın indirdiğile hükmetmezse onlar zalimdir hükümünü sadece Tevrat’a inananlara atfedersek Kur’an'i Kerim Allah'ın kitabı değilmi? Allah onu indirmedi mi? Allah Nisa Suresinin 60. Ayetile çok acı bir uyarı yapmakta:
‘’Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edip ileri sürenleri görmedin mi? Tağut’a inanmamaları kendilerine emir olunduğu halde, Tağutun önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbu ki şeytan onları büsbütün sapıtmak istiyor.’’4/60
Nisa süresinin 59. Ayetinde müslümanlar uyararak şöyle der: ’’Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız (siyasi, hukuki, ictima-i) sorunlarınızı Allah’a ( Kur’an'a) ve Resul’e (Sünnet'e) götürün (onların emir ve talimatına göre hal edin) bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir. Bu ayetle müslümanların ne ile hüküm edip sorunlarını çözmek için kaynak ve yasa belirlendikten sonra peygamberi bırakıp Kab bini el-Eşrefe başvurmaları bu ayetin nuzuluna sebep teşkil etmiştir. Her zaman ve asırda Allah’ın kitabını ve peygamberin sünnetini bırakıp gayri ilahi olan yasa ve kanunlara baş vuranların munafıklık maskesini indirmiştir.
TAĞUTİ HÜKÜMET:
Nisa suresinin 60. Ayeti yine Nisa Suresinin 59. Ayetinin tamamlayıcısıdır; zira önceki ayet müminleri Allah’ı, peygamberi ve ulul emri dinlemeye ve onların vereceği hükümü kabul etmeye ve Kur’an ve sünnete başvurup yasa kabul etmeye davet eder. Nisa Suresinin 60. Ayetide tağuti sistemleri red etmesini ister. Buna rağmen gayri İslam'i yönetim ve idarelere başvuranları kınamıştır. Tağutu İmam Sadık (a.s) şöyle tarif eder: ‘’Kim hakkın dışında hüküm ederse ve insanlarında başvurmalarını isterse o Tağuttur. Bugün İslam ülkelerinde Allah’ın hükmünün dışında yasalar hazırlanarak millete sunulduğu açıkca görülmektedir; ve bu yasaları canıgönülden kabul edip oy verenlerde Cami ve tekkedeki zikir ehlidir!..
Allah Resülü buyurur:
Şunu iyi dinleyip kulak verin: Benden sonra başkanlar gelecektir. Kim onların yalanlarını örter ve doğrulayıp zulümlerine yardımcı olurlarsa, onlar benden değildir bende onlardan değilim; bu kimseler cennetteki havzumun başına gelemezler. Buhari
Evet! Tevrat’la hükmetmeyen zalim ilan edilmişse Kur’an'la hükmetmeyenler ise zalimden daha zalim bir kimliğe sahipler. Bunları koruyup temize çıkarmak isteyenlere İmam Ali (a.s) şöyle buyurur: ‘’Bedeli ölüm bile olsa zalime boyun eğmeyin’’ diye uyarmaktadır. İmamın bu uyarısı imamet ve rehberiyetin insan hayatındaki önemine ve yerine işaret etmektedir.
İslam ümmetinin temel kaynağı olan Kur’an'i Kerim çok açık bir ifade’ile ümmetin takip edeceği yolu beyan eder.
‘’Ey iman edenler! Allah’a itaat edin Peygamber’e ve sizden olan ulul emre de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah’a ve Resül’e götürün (yani Kur’an ve Sünnet'e) bu hem hayırlı, hemde netice olarak daha hayırlıdır.’’ 4/59
Hayat ilahi bir düzene göre şekillene bilmesi için imamet ve rehberiyete ihtiyaç vardır; zira yaradılışla başlayan bu kanun sünnetullah olarak vazedilmiştir; zalimlerden başkası bu sünneti değiştiremez.
Yuşa bini Nunun hayatından bize aktarılan kıssayı ibretle dinliyelim:
Yuşa bini Nun’a (s.a) Cenab-ı Hak Celle ve ala vahyederek buyurur ki: ‘’Ben senin ümmetinde 60 bin kötü ile beraber 40 bin de iyi kimseyi helak edeceğim. ’’Hz. Yuşa soruyor: ‘’Yarabbi kötüleri helak edeceğini anladım!. Ama iyileri neden helak edeceksin? Cenab-ı Hak cevaben buyururki ‘’ çünkü onlar benim gadeb ettiğim o zalimlere gadebetmiyorlar. Bilakis gidip onlarla oturuyorlar ve onlarla oluyorlar, onlarla yiyip içiyorlar.’’ Bunların bu davranışları yüzünden kötü ve mücrim insanlarla beraber helak oldular. Bu tarih belge bize şu dersi vermekte: ‘’Zalimlerle beraber olmayın’ ve tağutlardan uzak durun yoksa ateşleri sizede dokunur.’’
Muhammed Avci
Yeni yorum ekle