Nuru Beklerken Kendini Sorgulamak
Nuru Beklerken Kendini Sorgulamak
Tarih boyunca insanlar hep birilerini beklemişlerdir semavi kitaplar ve ilahi habercilerce haberleri verilerek .Bu bekleyişte olan bir toplulukta Yahudiler'dir.
Tevrat'ta şöyle bir kısa anlatılır: Yahudiler bir yol ağzında beklemekteydiler, çölden gelen birisinin geldiğini görürler, ona doğru giderek uzun süre İlyas (a.s) beklediklerinden dolayı sorarlar: Sen İlyas’mısın? Gelen kişi cevap verir: Ben İlyas değilim der, sonra tekrar sorarlar: Sen Mesih’misin? Gelen hayır ben Mesih değilim der, tekrar sorarlar: Yoksa sen O musun? Bu soruyla gelen kişi ahir zaman peygamberini kastettiklerini anlar ve şöyle der: Ben o beklenen değilim, ben Yahya’yım Mesih’ten önce gelen ve onun yolundaki çukurları düzeltmekle görevlendirilen.
Bilmek ve beklemek eğer teslimiyet ruhunda değilse hiçbir anlam ifade etmez ve bir fayda sağlamaz.
Yahudiler yıllarca kurtarıcılar beklediler kendi çıkarları için, ne zaman ki beklenenler zuhur etti ve güttükleri amaçları gerçekleştiremediler onlarla din adına savaştılar, dini red etmeden dini boğazladılar. Hz. Yahya’nın bahs ettiği çukurlar bu din adına açtıkları gediklerdir. Bunların din yolunda açtıkları gedikleri doldurup düzeltmesinden dolayı o büyük peygamberi öldürttüler.
Eylem budur yoldaki çukurları aşmak yada çukurları doldurup düzeltmek.
Bugün İslam alemide aynı konumdadır, dini dinle vurma, İslamı İslamın adıyla katl etme.
Boşuna rabbimiz anlatmıyor atamız Adem’in ve annemiz Hava’nın kısasını. Dün yılanın karnındaydı düşman, bugün yöneticilerimizin karnında. Dün yılanı kullanmıştı bugün belamları. Hergün derisini değiştirerek seslenmekte dost fısıltısıyla bizdeki garizeler onun feryadına kanmış ona kapıyı açmıştır ve dünya imtihanındayız atamıza yaptıklarını unutarak postları sayısız düşmanımızla. Artık ne Hüseyin’e ağlama hakkımız var, nede neredesin ey Mehdi deme hakkımız var. Zira bugünün Kerbela’sını meydana getirenler, yön verecek olanlar bizleriz.
Kendimizi İmam Hüseyin’in o aşk meydanında teslim edip ispatlamadığımız sürece zuhurun gerçekleşip, gerçekleşmemesi bize bir fayda vermiyecektir.
Dünya bu sorumluluğu yerine getirme yeridir ve ömür rüzgar gibi esmekte. Fırsat hayatın yönünü belirlemek için beklemekte, ama İmam Ali’nin değimiyle: Bulut gibi ve rahmet yağmurunu yağdıracak olan bizim eylemimizdir.
Dünya kendimizi kandıracak kadar uzun ve değerli değil.
Ama dünya teslimiyet ve sadakatin aşka dönüştüğü meydandır.
O Abbas Musavi’nin duasını tarif gösterir ve aşkla ölümü dilendirir ve
O Ebul Fazıl Abbas’ın susuzluktan kavrulmuş ciğerinin yangınına bir kor daha koyarak ellerindeki suyu İmam Hüseyin’in, Muhammed aşkına kurban ettiği meydanıdır. İmam-ı Zaman bu aşk perdesinin ardındaki hasret ferec ve zuhurdur.
O'nun aşkından akan her damla, abı hayatır kurtuluş sunar. Zira kalp dergahı hüdadır ve Ruhullah olan iklimdendir. Eğer gözyaşı düşmanı kahr etmiyor, mümine yolu açmıyorsa ne farkı var soğandan akan gözyaşından. Bizler ne kadar bahtiyarız ki son İmam'ı bekleyen nesiliz. Acaba zuhur nasıl bir şeyki onu bekliyoruz?
Oysa onu bize tanıttığı gün bu zuhur bizim için gerçekleşmedimi? Haberi verilmedimi O kudsinin?
Öyle ise bu efendiye hazırlığım yoksa şüphemi var onun gelişinden! Eğer yoksa bu boş ellerim neyin nesi. O zuhur ettiğinde eğer koparmamışsam bağlarımı ve yüklerim hala sırtımdaysa onu görmeye ve duymaya mecalim olurmu? O kabul edermi beni bunca bağ ve yükle! O bakarsa Muhammed’in gözüyle bana görmezmi kalbimdeki tüm garizeleri bir eyvahta düşermi elime günahla kirlenmiş aynam gıybete bulanmış dilim bakıp konuşa bilirmi ona! Onu hasretle beklediğimi iddia etsemde başımı kaldırıp nasıl bakarım ona!
Kirlenmiş ellerimle eteğini tutabilirmiyim canım sana feda olsun desemde Rabbin af ediciliğini bilsemde günaha bulanmış bu bedeni ona nasıl kurban ederim, oysa kurbanlar temiz ve özürsüz olmalılar.
Eğer sorarsa bana kafaların kesildiği bu dünyada sen neredeydin?
Eğer sorarsa dinin ayaklara düştüğünde sen hangi ameldeydin?
Eğer sorarsa Kur'an mizrağın ucundayken sen hangi Kur'an ileydin?
Ve eğer sorarsa zalimin mazlum, mazlumun zalim gösterildiği bu meydanda sen neyledin bana ulaşmak için hangi yolu seçtin?
Ve eğer sorarsa anladınmı Hüseyin’i, yaşadınmı Zeyneb’i, Annem Fatima gibi verdinmi herşeyini?
Artık Nil’e dönsede gözyaşım ona cevabım ne olur. Kişi sevdiğiyle beraberdir, beraberliğime delil gözyaşı tek kabul edilirmi?
Bu adaletmi Ali Asgar'in boğazındaki üç başlı oku düşününce eğer benimde yüreğim o kavrulan Kerbela’da ise neden meydanda değilim?
Kadınlar toprağa gömüldükleri o güne hasret çekerken ben neredeyim, bu gafletlemi zuhuru bekliyorum? 2 yaşındaki kız coçuğu babasının suçlu olduğu iddia edilerek annesinin gözleri önunde idam ediliyorsa ben hangi ümmetten hangi taifedenim?
O'nun hazırlığını yapıp devletini kurup koruyanlar meşekat ve zülme uğrarken bu uyuşuk gayretsizliğimle ben kimin hizmetindeyim? Birileri canını Allah yolunda satarken öbürünün keyfinden ödün vermemesi revamı. Timsahlar müslümanları didik didik edip yutarken kaç kişiyi döndermeye vesile oldum bu ölüm yolundan.
Nesil kafir münafık sanatkarlarca yontulurken ben neslimi ne ettim? Rabbin amanetlerini nasıl korudum? Neden Muhammed’in öğretilerini hayatıma almadım? Ben onun adından gafil kaldım, kendimide okumadım gafletin sınırlarında dolandım durdum ve işte meydanım ve dünyam kan gözyaşı ,feryat,figan,tufan ve Kerbela bir gemiye tutundum tahir pak elimi uzatmaya vicdanım el vermiyor o pak ele uzatılırmı bu el.
Böyle bir sahnedeyim vicdan mahkemesinde karar bana kalsa ne fayda, vicdan kabul edermi 1176 senedir O zuhur için uyanmamı beklemekte ben ne hallerdeyim şimdi gelse ben geldim dese ona kavuşma isteğim susuz Hüseyin’e koşmak isteyen Fırat’ın can çekişine benzesede bağlarım eyvah oysa ben bende susamışım.
Ve kalbim kan ağlamakta ama henüz oklar saplanmadı sineme bir tek ok haricinde oda Hüseyin’in mazlumiyet oku, kanatıp yakarken beni bana anlatan aşk bahçesinden rayihalar saçan ve bu nimetin hakkını vermemişken Kerbela’da savaş dinmemişken nasıl yüzümü kaldırabilirim bitmezki biz günahkarların gafleti. Ey İmam-ı Zaman ey mazlumların duası bunca günahımıza bizim yüzümüzden gelmeyeşinide ekleme ne olursun artık gel arşın zulme ağlayışından bi haber değilsin ki sen. Düşman Ali’yi sevenleri kurban edip kesimi için mezbahaneler hazırlarken gözlerin kuruyup donduğu bu zulmete.
Ey Muhammed’in evladı insanlığı yeniden kurtarmaya gel, dürülsün artık kafirin defteri insalığa kurtuluş olarak gel. Biliyorum yetmiş iki yarenin uyanışını bekledin bizden, biz uyanamadık sen uyananların hatırına gel. Dursun artık ismi petrol olan bu mazlum kanlar.
Ali’nin mihrabtaki gözyaşlarını silmeye gel, seslenen İmam Hüseyin’in dinine yardıma gel.
Ey düşkünlerin kanadı yetimlerin sahibi ceddinin dinini yeniden hakim kılmaya gel.
Alemler hasretle beklemekte hakkın galip batılın zail olacağı günü mermileri bitinceye kadar küçük kız çocuğuna ateş eden 17 kurşunla körpecik vücudu delik deşik edilen hangi günahın cezasını ödediğini bilmeyen masum çocukların hakkını sormaya gel.
Hak etmesekte kanları Hüseyin’e ulaşmış yiğitlerin hatırına gel.
Kefen ve silahla yola çıkan Hizbullahiler için gel.
Taş ve bıçaklarla adı medeniyet olan canavarın bomba teknoloji fitnesiyle vuruşan Ensarullahlar için gel.
Hasan Nasrullah’ın ümmet kaygısından ağarmış beyaz saçları hürmetine gel.
Her gece müslümanlara dua edip dertleriyle dertlenen Ali yükü omuzlarına bindirilen bin bir türlü taaruzu göğüsleyen naibin evladın Seyyid Ali Hamanei için gel.
Biz kurban olalım ayağının değdiği toprağa, seni tanıdığımızda sen zaten zuhur etmiştin aşk yolunda diken güle değişilirmi, Hüseyin aşk rengine boyansada tenimiz senin dostluk sofrandaki bağışına laik olabilirmi?
Allah’ın verdiği nimetin hakı ödenirmi, ne kölelerin cehennem korkusu nede tücarların kar hırsı bu Ali aşkının aradığı rızadır saili kapıya getirmiş yüzüğü neyliyeyim ey Fatıma’nın evladı bu dostluk için Rabb'e şükür senin ayaklarının altındaki çukurları canla doldurmak olsun.
Kevser Şimşek
Yeni yorum ekle