Arzın İfsatçıları
ARZIN İFSATÇILARI
Bismillahirrahmanirrahim
''Onlara arzda fesad çıkarmayın denildiği vakit, bizler ancak ıslah edicileriz derler, dikkat edin onlar muhakkak ifsat edicidirler lakin farkında değillerdir.'' Bakara Suresi 11-12
İnsanlığın adeta değişmeyen değişemeyen kaderi İfsatçıların zulmü Kabil'den miras kalan zorbalık, Habil'le başlayıp gün geçtikçe dahada büyüyen mazlumiyet, arzı insan kanıyla suluyan gökleri utanca boğuyor. İnsanlığın kalbine yapışmış kene misali onu emip orada kendine yer edinerek ondan emdiği kanla onu takatsiz ölümlere mahkum ediyor. Zorba ıslahatçılar, tarihin değişmeyen bir tekerrürü misali acıyla sürekli karşımıza çıkar. Zira Rabbinin emrinden yüz çevrip, insanı okuyup tanımayınca kendindeki nuru ezeli düşmanı devreye girer. Ve Sirat-ı Mustakim yolunun haricindeki yollara saptırır İnsanı. Artık insan nurdan uzaklaşmış karanlıklar içinde bocalar. İşte o zaman kendisi de ıslahçı ve yahut ayetteki ıslahçıların maşası, yandaşı, taraftarı ve buna ses çıkarmayanlardan olur.
Allah’ın buyruklarından, yolundan yüz çevirmek sonu hüsran olan bir musibettir. Oysa şeytan ilk günden safını belirledi ADEM’e ve Ademiler'e düşmanlığını ilan etti ve bundan asla vazgeçmedi. Ancak Ademoğulları bu ezeli düşmanı Rabbin onca ikazına rağmen yeterince önemsemedi. Onun ne korkunç, düzenbaz ve hileci olduğunun idrakine varamadılar. ''Lanet olsun şeytana'' diyerek işi bitirdiğini sandı. Ancak şeytanın okları vücudunu yaraladı, Allah'a sığınma yollarında yönelmede gafil davrandı. Şeytanın ıslah ediciyiz diyen askerleri etrafını çepe çevre sardı. Yüzlerine hak maskeleri geçirdiler, hakkı batıl, batılı hak gösterdiler. Nurdan beslenmeyenler bunları göremediler. Nurla aydınlananlar ise bu Hizb-i şeytan'ın karşısındaki Hizbullahlar oldular. Canlarını bu yolda Rabblerine sattılar. Bizimde tarihimiz bu korkunç düşmanların katliamlarını yazmaktadır. Hergün işledikleri cinayetlere yenisi eklenmekte öyle cinayetler ki kanları dondurmakta.
Bir zamanlar duyup okuduğumuz manasını çokta anlayamadığımız soykırımları yaşıyarak öğrenmekteyiz. Kabil'in kıssasından şüphemiz yoktu ancak bir kardeş nasıl hangi gerekçelerle kardeşini öldürebilirdi anlamakta zorluk çektiğimiz şey bize hergün tekrar tekrar yaşatılarak öğretilmekte. Ama Kabil bir pişmanlık hissetmişti ve onu gömmüştü oysa bizim vaktimizde bu pişmanlık yok ve kardeşler kardeşleri gömüyorlar. Teşhir ediyorlar, kendilerine ıslahçı adını veren bu zalimler ''Ekini ''ve ''Nesli'' bozmaktalar ve yeryüzünü bir fesat deryasına çevirmiş ve çevirmekteler.
Firavuni düşünceler, Nemruti eylemler bugün de yaşatılmakta ve mazlumiyet en mazlum çağında. Nice haneler babasız kaldı, niceleri ailelerinin gözleri önünde acı çektirile çektirile öldürüldüler. Gençler rehin alınarak işkence sapıklarının elinde zulmün anlatılamayan diliyle feryat etmekte. Ey Ölüm! Neredesin!.. Ya çocukların dilinden bu zulmü anlatmak mümkün müdür? Onların dünyayı tanımak için açtıkları cennet vadilerine benzeyen o masum gözlerin gördüklerini ve acıyla kopardıkları feryadı, döktükleri göz yaşlarını, benliklerine işleyip onları titreten korkuyu anlatabilecek bir lisan var mıdır?
Bu dünyada bunca namert katliam, anneleri zaten öldürmüşken onlara bu acı ölümü çok görmek nasıl izah edilebilir. Bizler bir zamanlar Endülüs'teki Meryem yüzlü kızlara, annelere ağlamıştık. Bugünkü Meryemler'in acısı göz yaşlarımızı kuruttu, kalplerimiz kandan yaşlara boğuldu. Bedene can olan ruhumuz zifiri bir karanlığa gömüldü. Tüm bu musibetlerden acıdan hasıl olan büyük hisseyi annelere verdiler. Zira bu zalimler çok iyi bilmekteler, annesizler nasıl öksüz kalır. Ne de kolay sömürülür ve anne olgusunu bilen bir toplum nasıl yenilmez olur. Her savaşta anne esirdir, cariyedir, ölüme ulaşamamak ona biçilen acı kaderdir. Zalimler onun bir defada ölmeyeceğini nice ölüm kapılarının önünden Allah'ın kendine bahşettiği yardımla döndüğünü bilir ve bu yüzden ona biçilen ceza korkunçtur. Ona el uzatıp neslini yok etmek onun ölüm kapısına sırtını dayamak demektir.
Tarihin tüm zalimleri bu amelle insanlığı öldürmüşlerdir. Firavunda erkekleri öldürmekte, kadınları cariye tutmaktaydı, ondan sonra nice firavunlar bunu gelenek yaptı. İnsanlık katilerinin babaları oldular bunlar ilahlık iddiasındaki azgınlardı.
Bugün de daha feci bir zulümle insanlık ayaklar altında ezilmekte. Anneler zulmün her türlüsüyle zulüm görmekteler, üstelik bunlar müslümanlık iddiasındalar. Öyle bir iddia ki hile yumağı, biz ıslah edicileriz diyenlerin yüzü maskesi batılın yeni zulmü, eski kokuşmuş zihniyetin yeni kokusu. Peygamberler'i öldüren kavmin şeytani ordusu ıslahat ürünü Habil'den daha acıdır. Yusuf'un hikayesi, zira on kardeşin ölüm kararı, üstelik küçük bir çocuğun. Bunların acımasızlıklarına tariftir bu kıssa, asırlardır müslümanlara reva gördükleri zulümler ortadadır.
Bunlar hangi katliamdan geri durdular, henüz gerçekleştirdikleri Gazze katliamında özelikle annelerin ve çocukların katliam emrini vermediler mi? Şehirleri harabeye çevirip yaşanmaz hale getirmediler mi? Suları kestiler, hastahaneleri bombaladılar, ambulanslara el koydular ve sarhoş naralarla ölüm yağdırdılar. Adeta bütün dünya onların zulmüne şahid oldu. Hizbullahi, imani direniş karşısında yenildiler, onlar Hayber'den beri bu yenilginin acısını bilirler. Ancak azgınlıkları bundan ders çıkarmaya engeldir. Her fırsatta yeryüzünde ifsat çıkarırlar ölümü soluklarında hissedince ateşkes diye feryat ederler ve canavarlaşmış medeniyet onların yardımına koşar. Kur'an’ın bunları onca anlatması geçmişteki hikayelerden dolayı mıdır, laneti o gündemi kaldı. Bunlar aynı yolun yolcusu o lanetinde sahibidirler. Hz. Meryem'in oğlu İsa’yı öldürmek istediler yeni bir din getirdiği için mi, hayır çünkü İsa onların sadist eylemlerine karşı çıkan Tevrat'ı okuyordu. Tevrat'ı müslümanların birazcık tefekkürü dahi bunların tanınması için yeterlidir. Hz. Muhammed’i kabul etmemeleri niçindi? Oysa yüce Kur'an haber vermekte onlar seni oğullarından daha iyi tanırlar.
Düşünmek lazım bugün hangi Muhammed’i çizgi onların siyonist hedeflerini tehdit ediyor? Hangi Kur'an onların şeytani planlarını ortaya çıkarıyor? Bunların ulaşmak istediği, ortadan kaldırmak istediği şey ne? Bu sıradan iki halk arasında vuku bulan bir savaş değildir. Bu hakla batılın savaşıdır. Var olunan günden bu yana devam edegelen savaştır, Hizbullahların ve hizbuşeytanların savaşıdır. İstisnasız yaşayan herkesin savaşıdır. Ortadoğu bu savaşın kanlı meydanıdır, halkları ise sürekli kurbanları ve mazlumları. Ancak ne yazıktır ki bunca katliam kendine müslümanım diyen münafıkların yardımlarıyla gerçekleşmekte. Müslumanların Kabe'si ışgal edilmiş durumdadır. Müslümanların katliam emri burada mühürlenmekte Mescid-i Aksa'nın işgali bunlar sayesinde devam etmekte. Siyonistlerin her Kudüs saldırısı bunların yardımıyla gerçekleşmekte. Bunlar Kur'an’ın deyimiyle işleye geldikleri zulümlerden dolayı kalbleri birbirlerine dönderilen tayfadır. Hakkı söylemek faydasızdır sağır ve kördürler bunlar. Aynı safta farklı maskelerle savaş vermekte biri müslümanların kanlarını dökerken öbürü fetvayla bunu meşrulaştırmakta. Biri genç kızları esir ederken öbürü pazarlarda satmakta.
Kabe bunların işgalinden kurtarılmadıkça Ümmet asıl düşmanlarını tanıyıp kendindeki nuru ilahiyle aydınlanmadıkça, testereyle kesilmekten gözlerinin, çıkarılıp oyulmasından asla kurtulamayacaktır. Bu şuur gerçekleşmediği sürece bu zulüm son bulmayacaktır. Amerika senatosundan karar geçirtip şöyle demekte artık: ''Bizim askerlerimiz ölmeyecek başkaları bizim yerimize ölecek.'' İsrail ise her zaman başkalarını kendi yerine öldürtmekle tanınmıştır ve ne yazıktır ki onlar bu emelini gerçekleştirecek bu yolda hiçbir yardımı esirgemeyen nice ahmak dostlar edinmişlerdir. İki yanı keskin bıçak gibi kesen İŞİD deccalı bu insanlık düşmanı ifsatçıların mahsulüdür. Onların katleden elidir, yeni çirkef maskesidir.
Müslümanlar Peygamberi'(s.a.a)nin ''Sakaleyn Hadisi'ni'' öğrenip, vasiyetine uyup hayatına almadığı sürece bu katliamlardan kurtulamayacaklar. Hürlerin efendisi İmam Hüseyin(a.s) Kerbela’da şehadetiyle öğrenilmesi gereken dini, yaşanması gereken yaşantıyı, yürünmesi gereken yolu gösterdi. Zalimin ve mazlumun dersini hayatıyla bize sundu. Hakkın ipine sarılmayan ve onu reddeden bir topluluk nasıl ıslahat namıyla onun kanını dökmekten çekinmez ise onların devamı olan bu toplulukta mazlumları böyle katletmekten çekinmez. Başkalarının dünyası için ahiretlerini satsalar bile, zaten bunlar ahirete de inanmazlar. İmam Hüseyin(a.s) şöyle buyurmakta: ''Mazlumun milleti sorulmaz.'' Kardeşlerimiz sürekli bu aktif savaş içindeyken onlara seyirci kalmamız zalimin kuvvetine kuvvet katmaktadır. Bunca zulme seyirci kalmak asıl gaye ve hedefin ne olduğunu düşünmemek tarihe zalim kaydedilmek için yeterlidir.
Vesselam
Kevser Şimşek
Yeni yorum ekle