Selam olsun Al-i İmrana ve Al-i Muhammed`e
Hadisenin en başı çok anlamlı ve manidardır. Hakikaten öyle anlamlıki nasıl yola çıkılması gerekir, nasıl şükür edilir, yolunu yitirmişlere yoldur.
İmam Hasan ve İmam Hüseyin hastalanır, Resuli ekrem bir grup ashabıyla onları ziyarete gelir, bir adağın adanmasının iyi olacağı konuşulur. Ali (a.s) ve Fatima (a.s) bir rivayette hizmetcileri Fizze onları iyileştikleri takdirde üç gün oruç tutacaklarına dair adakta bulunurlar. Kısa bir süre sonra imam Hasan ve imam Hüseyin iyileşirler. İmam Ali ve Hz Fatıma (a.s) bu orucu tutmaya başlarlar, hatta çocuklarıda onlara katılır, ancak onlar gerçekten çocuklardır ve kendilerine bunu yapmaları söylenmemiştir. Dört ve beş yaşlarında hastalıktan yeni çıkmışlar ancak bundan men edilmezler. Eğer normal bir çocuk üzerinden konuyu değerlendirirsek bu imkansızdır. Hiç bir çocuk böyle bir iradeye sahip değildir. Burada bunların makamları orta yere gelmekte. Hz. İsa nın ve Hz. Yahyanın hayatları canlandırılmakta, zira onlarda çocuk yaşta peyğamber oldular ve hiç bir zaman çocuk olmadılar. Allah onlara hikmeti ve kitabı verdiğini bildirdi.
Birinci günün akşamında kapı çalınır gelen bir yetimdir, Allahın ve Resulünün adını vererek aclığını anlatır ve giderilmesi için ehlibeytten yardım ister. Onlar sahip oldukları yemeğe niyet ettikleri o dört ekmeğin hepsini verirler. ‘’Allah sizi rızıklandırsın’’ der ve yetim gider. Suyla iftar edilir, ancak Adaktan vaz geçilmez. İkinci gün yine oruç tutarlar, tam iftarı acacakları anda kapı tekrar çalınır. Bu sefer gelen miskindir aynı oda yetimin dediklerini söyler ve dört ekmeği alır aynı duada bulunur ve gider. Tekrar suyla iftar edilir ama yine adaktan vaz geçmezler. Üçüncü gün hadise aynen tekrar olur. Açlık had safada, çehreler solmuş dünyanın en mubarek ailesi Sofra başında ve sahip oldukları bütün yemek ise dört ekmek, ancak bereketi dile destan. Tam iftar vakti aynı hadise tekrarlanır, kapıya bakarlar ekmeklerine el sürmeden ve hiç bir gazap amaresi olmadan bu sefer esirdir gelen ve aynı sözleri tekrarlar, kendisine tüm ekmekler verilir aynı duayı yapar ve gider.
Düşünelim acaba biz ne yapardık? Acaba hiç bir zaman dördünü vermek akılmızdan geçermiydi? Veya böyle bir fısıltı içimizden gelse onu dinlermiydik? Kesinlikle ve Malesef hayır. Yapacağımız şey ona sofradan bir ekmek vermek veya onu soframıza davet etmek olurdu.Hepisini vermek söz konusu dahi olamazdı, bunun yapılpılacağına inanmazdık bile ancak bu Aile ise hiç bir terfikaya düşmeden bunu gerçekleştiriyor.
4 ve 5 yaşlarındaki çocuklarıyla biz bu Aileye nasıl bakalım ki yapmak şöyle dursun bunu anlamanın yolunu bulabilelim. Bu nasıl bir teslimiyettir? Bu nasıl bir oruçtur? Bu nasıl bir kaderdir. Üç gün tekralanan ve bu nasıl bir iradedir caymayan, dönmeyen. Bu nasıl bir bağış anlayışıdır, tümünü veren,ihtiyac sahibiyken bile kendine bir pay ayrımayan.
Oysa son akşam gelenin esir oluşu gayri müslüm oluşuna işarettir, buda vermemek için gerekçe olmamıştır. Eşitlik sloganı atanlar acaba böyle bir şey duymuşlarmıdır? Yada buna inanırlarmı? Eşitlik anlayışları bunun hayaline bile ulaşabilirmi?
Hayır asla İşte bunlardır Ehli Aba, Ehli beyti peyğamber. Allahın pak ettiği hanedanı peyğamber.
Rableri onları sınamıştı, onlar halis bir niyetle ona yöneldiler, rabbleride onlara.
Onlar bir bütün olarak yola çıktılar ve Rabbleri onları bütünledi ve onların doğruluğunu, sadaketlerini ve imanlarının emsalsizliğini melekleri ve kulları duysun ve görsün istedi.
Rab'e nasıl yönelinir? Ruh ve beden nasıl oruç tutar iftar anlayışı nedir? Teslimiyet nasıl bir şeydir? Hangi sözler tüm ekmekleri yoksullara verdirmişti? Allah ve resülü hatırına onlardan tâam istenmişti. Acaba bu ailenin hangi ferdi kendi payını vermeden durabilirdi? Allah ve Resulüne duyulan o hakiki muhabbet artık o ekmeğin o sofrada kalmasına imkan verebilirmiydi? Oysa ki bunlar Allah ve Resulünün muhabbeti ve sevgisiyle yoğrulmuşlardı, bu sevgiyle iftar etmek o ekmeklerden daha evlaydı, daha hayırlıydı. Üstelik ekmeği verdiğinde başka bir mesaj aktarılmaktaydı. Allah ihtiyacınızı gidersin! sizi rızıklandırsın! Bu Rablerinden onlara mesajdı ve onlar bu mesaja inanıyor bunu istiyorlardı ve bu yüzden vazgeçmek onların çıktıkları bir yolda hiç bir zaman var olmamış gerçekleşmemişti. Yüce Rabb seçkin kullarıyla günahkar kularına mesaj yolluyor: ‘Meşekatler karşısınd Haktan ve doğrudan ayrılmayan ve sebat edenler katımda unutulmaz , cayanlarsa rızama varamaz.’
Ehlibeyti peyğamber ne caymıştı nede şüpheye düşmüştü. Teslimiyetin varabileceği en yüce makama ermişlerdi. Allah emri olmaksızın yaprak düşermiydi dalından? Üç gün aynı saatte farklı hallerle ama aynı sözlerle rabbin izni olmadan o kapıyı kim çalabilirdi?
O söz incilerini kim tekrarlıya bilirdi? Hakiki bir orucu gerçek bir yönelişi saf temiz bir niyeti Rab duyurmak istiyordu. Ehli ismet ispatlamıştı, günahsızlığını ve gafletten beri olduğunu.
Şükür duasıyla Fatıma (a.s) mihrabdaydı. Rabbinin mesajına şükründe. ‘’Allah sizi rızıklandırsın’’. Zayıf bedeniyle, solgun teni yorgun damağıyla Rabbine senalarda, tüm varlığını Rabbine vermiş halde. Bir zamanlar Hz.Meryemde tüm varlığını Rabbinin yolunda vermişti ve takatı bitmiş ve yürüyemez hale gelmişti, ama Rabbin zikrinden asla gaflet etmemişti, şükürünü hiç eksiltmemişti.
Hz.Meryem teslimiyyetin azizesi olmuştu, semalar rahmet yağdırmaktaydı onun hürmetine. Allah zülcelal hesapsız rızkını Meryeme yollamıştı. O günde ehli Aba teslimiyetin mukafatıyla müjdelenmişlerdi. Allah zülcelal buyurdu habibine kutlu müjdeyi: ‘Ehlibeytin yesin hesapsız rızıktan, maideyi cennetten doya doya, müjdeler olsun ey Resülüm sana’
İşte bu iki aile yazıldı Kur’ana , nice nice övgülerle kutsandılar. Rabbin rızası hesapsız rızkıyla: ‘’Selam olsun Al-i İmrana ve Al-i Muhammed`e’’.
Kevser Şimşek
Yeni yorum ekle