Jerusalem Post: Amerika Geride Kaldı Ve İran Bölgede İlerliyor
Siyonist Rejim Gazetelerinden Jerusalem Post şunları yazdı: ‘İran'ın güç kazanması kaçınılmaz; İran bölgede güç kazandı.’
Welayet News - Bu gazete İran cumhurbaşkanının şehadetinin sonuçlarına değinerek, İran Cumhurbaşkanının vefatının büyük olasılıkla büyük sonuçlar doğurmayacağını belirterek, "Onun yerine başkası gelecek ve onun parçası olduğu hükümet işlemeye devam edecek” diye yazdı ve İran’ın bölgesel başarılarına değindi.
İran'ın bölgedeki gücünün arttığını, Amerika'nın ise azaldığını itiraf eden bu gazete şunları yazdı: ‘Çin'in desteğiyle Suudi Arabistan'la anlaşmaya varan İran, Mısır'la ilişkilerde yeni bir sayfa açmaya çalıştı. Tahran ayrıca Gambiya'daki Müslüman ülkelerin son toplantısını İsrail'i daha da izole etmek ve İslam ülkeleri arasında daha fazla işbirliğini teşvik etmek için kullandı.
İran'ın yakın gelecekte bölgeden çekilmesi ihtimali çok az. Görünüşe göre Fars Körfezi ülkeleri İran'ın artık yükselişte olduğunu biliyor. Irak ve Suriye tamamen İran'ın kontrolünde ve dengeleyici hiçbir güç yok.
ABD, Ürdün'de diğer ortak ülkelerle birlikte “Şir-i Müştak” (Tetikte Aslan) adı verilen bir tatbikatla askeri eğitim yürütüyor. “Tetikte Aslan” Tatbikatı, 33 ülkeyi bir araya getiriyor ve ortak ülke orduları arasındaki işbirliğini geliştiriyor.
Bu işler önemli olsa da İran hâlâ her yerde ilerleme kaydediyor. Mesela Tahran şu anda Batı Şeria'yı silahlandırıyor. Gazze'de Hamas'ı destekliyor ve Batı Şeria'daki Filistin Yönetimini yok ederek önümüzdeki birkaç yıl içinde Hamas'ı iktidara getirmek istiyor. Bunlar önemli süreçler, çünkü İsrail Gazze'de Hamas'ı yenemezse İran Batı Şeria'da güç kazanmaya çalışacak.
Bölgede başka eğilimler de var. Mısır, İsrail'in Refah operasyonuna karşı çıktı. Öyle görünüyor ki Hamas uzun yıllardır Mısır üzerinden Gazze'ye silah kaçakçılığı veya ithalatı yapabiliyor. Bu, Kahire'nin, perde arkasında Türkiye ve Katar'ın Mısır'daki Müslüman Kardeşler'i desteklemeyi bırakması karşılığında silah kaçakçılığını görmezden gelmek için bir tür anlaşma yaptığını gösteriyor olabilir.
Şimdi bölgesel anlaşmalar dönemi. Çin, İran ve Suudi Arabistan'la ticaret yaptı. Rusya İran'dan insansız hava aracı ithal ediyor. Bütün bunlar Tahran'a bölgede daha fazla güç kazandırabilecek bir gidişata işaret ediyor.
Birkaç yıl önce İran'ın bu kadar güce sahip olduğu bilinmiyordu. Ancak İran, IŞİD'in Irak ve Suriye'deki boşluğundan, Rusya'nın Suriye'deki boşluğundan ve bölgedeki rolünün azalması nedeniyle Amerika'nın boşluğundan yararlandı. Tabiat boşluktan nefret eder. İran bu durumdan yararlanarak boşlukları mümkün olduğu kadar dolduruyor.
İTİMAD GAZETESİ ADAYLIKLARI REDDEDİLEN KİŞİLERİ ADAY OLARAK GÖSTERDİ
İtimad Gazetesi, önceki cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki bazı kişileri sıralayarak, onları olası adaylar olarak tanıttı.
İtimad Gazetesi, "Olası adaylar" başlığı altında şu kişilerin isimlerini sıraladı: “Abbas Ahundi, Muhammed Cevad Azeri, Mahmud Ahmedi Nejad, Mecit Ensari, Mihrdad Bazarpaş, Mesud Pezeşkiyan, Aziz Caferi, Said Celili, İshak Cihangiri, Gulam Ali Haddad Adil, Muhammed Cevad Hakşinas, Hüseyin Dehgan, Ali Rebi’i, Muhsin Rızayi, Alirıza Zakani, Muhammed Şeriatmedari, Ali Şemhani, Muhammed Sadr, İzzetullah Zergami, Ali Tayyipniya, Muhammed Cevad Zarif, Muhammed Rıza Arif, Hüseyin Âlâyi, Perviz Fettah, Muhammed Bakır Galibaf, Mustafa Kevakibiyan, Ali Larcani, Gulam Hüseyin Muhsini Aje’i, Muhammed Muhbir, Ali Mutahhari, Şahindeht Molaverdi, Muhsin Mihralizade, Muhammed Bakır Nubaht, Muhsin Haşimi, Nasır Himmeti.”
Ancak, bu listede adı geçenlerin bir kısmı daha önceki seçimlerde diskalifiye edilmişti. Abbas Ahundi gibi diğerleri ise bakanlık düzeyinde yönetim konusundaki yetersizliklerini gösterdiler ve kapsamlı halk protestosuyla ve parlamentodaki milletvekillerinin görevden alınmaları konusundaki baskılarla karşı karşıya kaldılar. Konut fiyatlarındaki yedi kat artış, Mehr konutlarıyla dalga geçmekten başka bir hüneri olamayan bu batı yanlısı bakanların yadigârlarından biriydi ve onun yönetimi sırasında konut yapımındaki keskin düşüş nedeniyle fiyatlarda birkaç defa patlama derecesinde bir sıçrama yaşadı.
Adı geçen kişilerden bazıları en asgari idari ve yönetim geçmişine ve aynı zamanda siyasi ve mezhebi (cumhurbaşkanlığı adaylığı için bir ön şart olarak) bir geçmişe sahip değillerdir.
İtimad Gazetesi aynı zamanda bu gazetenin sahibi olan İlyas Hazreti’den naklen “Seçimlere tüm sınıfların katılımının sağlamasını umut ediyoruz” diye yazdı.
Sicilinde Reform dönemindeki ekonomik yolsuzluklar geçmişi olan ve parlamento seçimlerinde adaylığı reddedilen İlyas Hazreti şunları söyledi: ‘Geçtiğimiz günlerde hizmet şehitlerinin başına gelen olayın çok acı ve bir hüsran olduğunu kabul etmek gerekir. Bu olayın bıraktığı hasar çok büyük çünkü üst düzey makamlarda önemli bir sermayeyi kaybettik. 3 yıl boyunca ülkenin yönetim piramidinin zirvesinde yer alan Şehit Reisi, yeni yeni deneyim kazanıyor, olgunlaşıyor ve önemli iç ve dış meselelerde uzmanlaşıyordu. Ayrıca kendisi dürüst ve düzgün bir insandı ve onun bu dürüstlüğü zamanla yönetim alanında yaptığı işlerde görünüyordu.
Bu, ülkemizin şehit dışişleri bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan için de geçerli... İran son 3 seçimi en asgari katılım ve güvenilir seçim politikasıyla geçirdi. Son 3 seçimin uluslararası tepkiler, geleceğe dair umudun azalması, yetkililere olan güvenin azalması vb. alanlardaki etkisi ve sonuçları gerçekten felaketti.
Her ne sebeple olursa olsun maksimum katılım stratejisi yerini “minimum katılım ve kesin sonuca bıraktı. Ülkede acı bir olayın yaşandığı ve erken seçimlerin yaklaştığı bugünlerde, İslam İnkılabının tüm sevenleri ya da mevcut durumu eleştirenler ülkenin yine seçim sürecinde asgari düzeyde katılımla karşı karşıya kalacağından endişe ediyor.
Bu kişi ve gruplar aynı zamanda belki de bu acı olayın makro politikalarda bir sarsıntı yaratacağı ve strateji değişikliğine yol açacağı yönünde umut da taşıyor. Aslında ülkeyi sevenler, İslam Cumhuriyeti sisteminin aslına döneceğini ve ülkede tüm sınıf ve grupların umut dolu varlığı için bir platform sağlanacağını umut ediyorlar.’
Reform iddiasında bulunan radikaller defalarca masa altından cumhuriyetçiliğe, İslamcılığa ve hukuki faaliyetlere saldırdı ve kendilerini diskalifiye ettiler. Onlar, anayasa kapsamında reformculuk iddiasında bulunurken, farklı zamanlarda yıkıcı gruplarla yakın işbirliği içinde oldular; Mesela 2009, 2019 ve 2022 isyanlarında bıraktıkları utanç verici sicil gibi…’
Aynı zamanda Şark gazetesi de köşe yazısında şu ifadelere yer vermiştir: ‘İktidar arzusu ve yürütme koltuğuna oturmak dışında farklı şeyler düşünenler de mevcut boşlukta yeni bir yöne gidilerek son yıllarda ortaya çıkan sorunlara yönelik acil eylemlerde bulunulması gerektiğine inanıyorlar. Onlar iktidardaki bu istenmeyen aksamayı bir değişim fırsatı olarak değerlendiriyor ve buna umut besliyorlar.
Elbette bu sevdanın siyasi ve ekonomik çıkarları da yok değil ve bu çıkarın en asgari olanı da iktidara dönmektir. Bu siyasi yüzler yelpazesi, son parlamento seçimlerinde sadakatlerini kanıtlamış reformistlerden oluşuyor, aksi takdirde muhalif reformistlerin bu ortamda var olma şansına ve bu ortamda bulunma arzusuna sahip olmaları pek olası değildir.
Ilımlı muhafazakârlar bu seçimde diğer siyasi akımlara göre daha şanslıdır. Bu şans, mahrum oldukları kamusal imajdan değil, onların ne ocu ne de bucu olmalarından kaynaklanmaktadır ve reformistler tarafından da desteklenebilirler. Elbette bu evet ihtimali iki taraflıdır. Bu değişiklik muhalif reformistlerin düşündüğünden çok uzaktır ve onlar artık bu aşamalardan geçmişlerdir. Belki bu taktik reformistler için umut vericidir. Yavaş değişimler bekleniyor ama her ne olursa olsun yaklaşan seçimler iktidardaki güçlerin oyun alanıdır. Reformistlerin özellikle tüm reformistlerin desteğine sahip olmadıkları için bu alanda siyasi olarak hareket etme gücüne sahip olmaları pek olası değildir. Reformistlerin desteğe sahip olmaması, onların kısa vadede siyasette ilerlemelerine engel olacak ve onları iktidarı kazanmak için ılımlı muhafazakarlarla ittifak yapmaya zorlayacaktır. Bu, muhalif reformistler ve onların destekçileriyle aralarındaki mesafeyi artıracaktır. Her durumda, reformistler için oluşan kırılma, daha ciddi siyasi çabalara girmek için yeni bir alandır ve onları test edecektir.’
SİYONİST REJİM KANALLARININ İRAN'A DÜNYA ÇAPINDA GELEN TAZİYE MESAJLARINA ŞİDDETLİ ÖFKESİ
İran cumhurbaşkanının şehadeti nedeniyle çeşitli ülke yetkililerinin (Batılı ülkeler dahil) taziyeleri ve dayanışma açıklamaları Mossad'a bağlı medyayı kızdırdı.
69 ülkenin yetkilileri taziyelerini ifade etmek için Tahran'a gelirken, International internet sitesi öfkesini dile getirerek şunları yazdı: ‘Bazı ülkelerin hükümet yetkilileri ve bazı uluslararası kuruluşlar, İbrahim Reisi ve arkadaşlarının ölümünün ardından taziye mesajları gönderdi ve cenaze törenine katıldı. Hükümetler ve kurumlar hangi makul ve kabul edilebilir gerekçeye dayanarak bu derece üzüntü duyuyor ve etkiliyor? Bazı ülkelerin bazı hükümet yetkilileri ve bazı uluslararası kuruluşlar da sembolik eylemlerle İran İslam Cumhuriyeti liderinin ölümüne taziye mesajları göndererek üzüntülerini ve dayanışmalarını ifade ettiler. Bu tepkilerin bir kısmı kamuoyunun kendilerinden böyle bir tepki beklediği hükümetlerden geldi. Ancak bazı durumlarda hükümet ve kurumların temsilcilerinin davranış ve konuşmaları bir grup İranlı (muhalefet) arasında şaşkınlık ve öfkeye neden oldu. Örneğin ABD Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada İbrahim Reisi, Hüseyin Emir Abdullahiyan ve beraberindeki heyetin helikopter kazasında hayatını kaybetmesi nedeniyle taziyelerini iletti. Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel de mesajındaAvrupa Birliği'nin Reisi ve Emir Abdullahiyan'ın ölümlerinden dolayı içtenlikte başsağlığı dileklerinde bulunduğunu ve ailelerine taziyelerini ilettiklerini ifade etti. NATO sözcüsü de İran halkına taziyelerini iletti. New York'taki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısı ve Viyana'daki Uluslararası Nükleer Güvenlik Konferansı da bir dakikalık saygı duruşuyla başladı.’
Katil ve işgalci Siyonist rejime bağlı bu medya haberine şöyle devam etti: ‘Şaşırtıcı olan şu ki; İran'daki sistematik insan hakları ihlali gerçektir ve ABD hükümeti ile Avrupa Birliği, İran İslam Cumhuriyeti'ne karşı uzun insan hakları yaptırım listelerine sahiptir. Aynı şekilde Birleşmiş Milletler de. Birleşmiş Milletler ve bu hükümetler ve kurumlar hangi makul ve kabul edilebilir gerekçeye dayanarak bu derece üzüntü duyuyor ve etkiliyor?
Bu tür mesajlar her ne kadar diplomatik ve genel geleneklerden kaynaklansa da birbirine bağlı nedenlerden dolayı ciddi biçimde sorgulandı. Sadece İran muhalefeti değil, Avrupalı ve Amerikalı siyasetçiler de bu davranışları eleştirdi. Önemli şüphelerden biri, demokratik ülke yetkililerinin ve uluslararası kurumların neden kendilerini İslam Cumhuriyeti'ne yönelik prosedür ve rutinleri takip etmekle yükümlü gördükleridir.
Uluslararası kurumlar veya batılı hükümetler adına taziyede bulunmak ve dayanışma ifade etmek sorunlu bir konudur. Ancak bunun dışında İran İslam Cumhuriyeti'nin örf ve adetleri bilmeme, tören ve zahiri konulara uymama siciline kısaca bakmak, bu hükümetlerin ve kurumların son dönemdeki eylemlerinin anlamsızlığının güzel bir kanıtıdır.
Batı'nın vatandaşlarını rehin alan, onları günah keçisi yapan bir iktidarın bu resmi gelenek ve görgü kurallarıyla ne alakası var? Deniz korsanlığı yapan, ticari gemilerin güvenliğini doğrudan ve dolaylı olarak sürekli tehlikeye atan bir hükümet, diplomatik ilişkilerin neresinde yer alıyor? Öte yandan bazı sosyal medya kullanıcıları, bu mesajların bazılarında neden İran halkına hitap edildiği ve onlara başsağlığı dileklerinde bulunulduğu konusundaki üzüntülerini dile getirdiler.
Gerçek şu ki, bu tür formaliteler ve diplomatik jestler, resmi kanalları sürdürmeyi ve hatta gerekirse İran İslam Cumhuriyeti ile ilişkileri güçlendirmeyi ve geliştirmeyi amaçlamaktadır. Hükümetlerin stratejik hedefleri ve çıkarları bu tür eylemlerin arkasındaki itici güçtür ve diplomatik geleneğin kaçınılmaz gerekliliği veya ahlaki sebepler gibi gerekçeler, gözle görülebilecek eski püskü bir kılıftır. Meşhur, “Güç ancak güç ile dizginlenebilir” sözü, öyle bir anlama sahiptir ki, onu birçok bağlamda uygulamayı ve kullanmayı anlamlı ve caiz kılmaktadır.
FOREİGN AFFAİRS: ULUSAL CENAZE TÖRENİ REİSİ'NİN VEKİLİNİN YOLUNA DEVAM ETMESİ GEREKTİĞİNİ GÖSTERİYOR
İran cumhurbaşkanı Seyyid İbrahim Reisi’nin ölümünün Tahran'da büyük bir kargaşaya neden olması pek olası değil. Aslında çok fazla şeyin değişmesi pek olası değil.
Bu analizi Foreign Affairs Dergisi yayınladı ve şunları yazdı: ‘İbrahim Reisi’nin ani vefatı İran İslam Cumhuriyeti için kritik bir andır. Onun Cumhurbaşkanlığı, İran içinde yeni bir dönemde gerçekleştirdi. İran'ın siyasi sistemi 1979'dan bu yana bu kadar hızlı bir dönüşümle karşılaşmamıştı. İran, sınırların dışında, askeri yetenekleri ve bunları kullanma iradesiyle dünyayı şaşırttı.
Görünüşe gör Reisi olmadan İran ağır bir kargaşa dönemine girmeyecek. Cumhurbaşkanlığı döneminde İran Devrimi'nin lideri Ayetullah Hamanei’nin dış politikadaki "Önce Ortadoğu" yaklaşımını benimseyen Reisi, İran'ın bölgesel nüfuzunu genişletti ve komşularıyla ilişkileri geliştirdi. İran'ın cumhurbaşkanlığının Rehberiyetle uyum içinde olmasını sağladı. Çin ve Rusya ile ilişkileri derinleştirdi ve ülkenin nükleer programını genişletti.
Ancak Reisi’nin ölümünün Tahran'da çok fazla karışıklığa yol açması pek mümkün görünmüyor. Aslında çok fazla şeyin değişmesi pek olası değil. Muhtemelen cumhurbaşkanlığı hâkimiyete sadık muhafazakârların elinde kalacak.
Ülkenin seçimin eşiğinde olduğu ve cumhurbaşkanının yerine geçmek isteyen siyasetçilerin olduğu bir ortamda, bir sonraki cumhurbaşkanının selefinin aynısı olacağı neredeyse kesin ve Reisi’nin ölümü için ülke çapında düzenlenen cenaze ve yas töreni, kazanan adayın yumuşak bir iktidar değişimi yaşayacağını garanti edecektir.
Aynı zamanda yaklaşan seçimler eski hizip yaralarının açılmasına neden olabilir. Çünkü farklı kamplardan adaylar sadece diskalifiye olmak için kayıt olacaklardır. Ancak böyle bir sonuç pek mümkün görünmüyor. Bunun yerine kederli atmosfer, muhafazakârların elini güçlendirecek ve kırıkları onaracak veya kapatacak bir seçime yol açacaktır.
Bu ulusal yas, yaklaşan seçimlerin ötesinde de etkilere sahip olabilir: Gelecek yıllar için cumhurbaşkanlığını Reisi çerçevesinde yansıtabilir. Sonuç olarak, onun halefinin Reisi tarzında muhafazakâr olması, iktidarı hızla ele alabilecek ve inkılabın liderinin dediği gibi "ülkenin işlerinde hiçbir aksama olmayacağını" garanti altına alabilecek biri olması gerekiyor.
Ülkenin resmi literatüründe Reisi, ülkeyi doğru yola yönlendiren kişi olarak anılacaktır. İran toplumunun artık rejimin makro politikalarını her zamankinden daha fazla desteklemesi mümkündür. Üst ve zenginler tabakası dini mesajları iletmek için halkın desteğini kazanmakta zorlanabilir. Ancak yaratılan bu atmosfer, İran'ı Batı'nın kuşatması altındaki büyük bir güç olarak tasvir eden milliyetçi sloganların güçlendirilmesiyle daha canlı hale gelebilir.’
Yeni yorum ekle