İran’a Karşı Düşmanlıkların Artması Veliahtların İşine Geliyor

Pt, 28/05/2018 - 11:50

Bu günlerde İran’a karşı düşmanlıkların artması, herkesten daha çok Suudi ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Veliaht Prenslerini mutlu ediyor ve onlar Trump’ın politikalarını takdirle karşılıyorlar.

Welayet News - Abu Dabi Siyasi İşler Müşaviri son açıklamasında, ABD'nin İran'a uyguladığı yaptırımların yoğunlaşmasını memnuniyetle karşıladı ve şunları söyledi: ‘Eğer ABD’nin sıkı stratejisi, İran'ın ekonomi politikasını zayıflatır, İran'ın bölgesel nüfuzunu azaltır ve hatta İran'daki sistemi değiştirirse bu, daha çok Arap ülkelerinin yararına olacaktır.’

Bütün bunlardan ve Bin Salman’ın esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolmasından önce ve Bin Salman’ın Amerika ve Avrupa’ya yaptığı ziyaretlerdeki konuşmasında tercih ettiği üslup, İran’a saldırı ve bu ülkelerin yetkililerinden İran İslam Cumhuriyeti ile mücadele etmelerini istemekti.

Her iki Muhammed’in de bu günlerde her zamankinden daha çok babalarının tahtına oturma sevdasında olduklarından ve yine her ikisinin de kafalarında gelecekte bölgedeki en güçlü ve en etkili kişi olarak kendilerini kamuoyuna dayatma hayali kurduklarından hiç şüphe yoktur ve çok ilginçtir ki ikisi de bu hayallerinin önündeki en büyük engelin İran İslam Cumhuriyeti olduğunu düşünmektedir.

Bu arada kimliğe göre Muhammed Bin Zayid’in Bin Salman’dan büyük olması, diğer ülkelerdeki maceraperestliği ve diğer ülkelere olan müdahaleleri nedeniyle kendisini Suudi mevkidaşları arasında bölgeyi yönetmeye daha layık görmektedir. Ülkesinin 1971’de kurulmasından sadece on yaş büyük olan Zayid, petrol satımı, ticaret ve turizmden kazanılan dolarlar sayesinde 1985 yılında doğan Bin Salman’ı, eğitime yeni başlayan ve emir altında daha aşağı rütbelerde çalışabilecek biri olarak görmektedir.

Bölgede Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki askeri alandaki ciddi iş birliği yıllar öncesine ve Bahreyn İnkılabı zamanına dayansa ve o dönemde Arabistan, kuvvetlerini Bahreyn’e gönderip diğer bir tabirle Bahreyn’i işgal etse de bu konuda ilk söz sahibi Muhammed Bin Zayid’dir ve Muhammed Bin Salman’ı kendisine itaat etmeye çağırmış ve buna zorlamıştır.

Genel olarak bakıldığında bu iki ülkenin diğer ülkelere müdahalesi üç durum dışında değildir. Bazı durumlarda bu iki ülke omuz omuza diğer ülkelere müdahalede bulunmuştur, Aynı Suriye’de terörist grupları oluşturup teçhizatlandırdıkları ve Beşşar Esad hükümetini devirme doğrultusunda adım attıkları gibi ya da aynı Mısır’da Mursi’nin İhvan-ı Müslimin-i devirdikleri gibi.

İşgal ve saldırı Arabistan tarafından başlasa ve Birleşik Arap Emirlikleri grubun bir üyesi olarak buna katılsa da aslında Suudi Arabistan sahneyi dünkü yoldaşına ve rakibine bırakmıştır ve ona hizmet etmektedir.

Yemen olayı bunun en açık örneğidir ve üçüncü durum da Arabistan ve Bin Salman’ın aslında rakibin saldırı ve müdahale kervanından geri kalmasıdır. Bu nedenle Bin Zayid’in liderliğini kabul etmek ve ona boyun eğmek zorundadır. Libya, Somali, Cibuti, Eritre ve Tunus olayları, Bin Salman’ın ve Arabistan’ın Birleşik Arap Emirliklerinden ve Bin Zayid’den geri kaldığını onaylamaktadır.

Birleşik Arap Emirlikleri’nin Trump’ın Cumhurbaşkanı olarak seçilmesindeki ve George Nadir gibi kişiler aracılığıyla ona meşverette bulunmadaki ve nihayetinde onun Tillerson’un Amerika Dışişleri Bakanlığından çıkarılmasındaki rolünü ekleyecek olursak, Bin Salman ve Arabistan’ın bu günlerde Bin Zayid’in hikayesinde bir kukla haline geldiği hükmüne varılabilir. Bu kukla Filistin meselesinde Birleşik Arap Emirlikleriyle birlikte sessiz kalmış, İsrail’i onaylamış, Amerika’yı takdir etmiş ve İran’ı da yok edilmesi gereken bir düşman olarak görmektedir.

Birinci yılına girmek üzere olan Katar’ın izole edilmesi ve bunun ciddi bir kriz olarak Körfez İş Birliği’ne taşınması, mürit ve murat olan iki Muhammed arasındaki ilişkinin stratejik olmadığını göstermektedir.

 



Yeni yorum ekle