Geleceğe Umutla Bakmak

Cu, 11/05/2018 - 23:40

Yaşadığımız bu çağa baktığımızda, teknoloji ve sanatın ilerlediği, iletişimin kolaylaştığı, insanın en küçük maddeden tut milyarlarca ışık yılı ötedeki gezegenler ve yıldızlar hakkında bilgi elde ettiği bir çağda yaşıyoruz.  Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, küçük büyük görünen görünmeyen her şeyin, her insan ve her hayvanın, her canlı ve cansızın, her ağacın, her meyvenin, her taşın, her dağın, her madenin, nehirlerin, deniz ve okyanusun ve onun içinde olan sayısız canlı ve cansızın… insan bunlara baktığında ve onun üzerinde düşündüğünde,  hepsinin kendisine has özellikleri olduğunu, her birinin bir alem, bir ayet olduğunu görecektir. İnsanı hayrete düşüren bu yaratılış kitabını gerçek anlamda anlamak, onu açıklamak, sınırlı bir varlık olan insanın aşan bir meseledir.

Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, insanoğlu bugün bir çok alanda eskide var olan birçok sorunu ilim ve araştırma sayesinde hal etmiştir.

Ama yine bakıyoruz ki, aynı insan bütün bu ilerlemelere rağmen, elde ettiği maddi refah ve kolaylıklara rağmen huzurlu bir hayat yaşamadığını görüyoruz.

Geleceğe umutla, itminanla, güvenle, huzurlu bir kalple bakması  gerekirken, bakıyoruz ki hayattan bıkmış, onda var olan ümidin yok olduğunu geleceğe karamsar baktığını , git gide hayatın anlamını yitirdiği bir modern çağın insanını görüyoruz . İnsanın hakikatını sadece maddeye sığdıran ve madde ötesini boş ve değersiz gören düşüncelerin hakim olduğu bir çağda yaşıyoruz.

Allah’ın en büyük ayeti olan insanı, ve onda gizli olan sırları görmezden gelen anlayışın insanları başı boşluğa, anlamsız bir yaşantıya sürükleyen bir düşüncenin dünyaya yayıldığını ve özellikle gençleri bir çıkmaza götüren bir çağda yaşıyoruz.

İnsanların keşfettiği bilgi ve teknolojiyi kötüye kullandığı,  dünyanın en zengin 42 kişinin serveti dünyanın yarısının mal varlığına eş değer olduğu… veya dünyanın en zengin yüzde 1'lik kesiminin serveti yüzde 99'un toplamına eşit olduğu bir çağda yaşıyoruz.

Yine öyle bir çağda yaşıyoruz ki, 100 milyarlarca dolar askeri harcamalara yapılıyor. Bazı ülkeler silah ticaretinden, kandan,  ölümden besleniyor. Kitle imha silahların günden güne yayıldığı, insanlaın korku içinde yaşadığı bir dünya..

İnsanları başıboşluğa, hayatlarını anlamsızlaştırdığı, insanı kendi hakikatından uzaklaştırdığı, gaflete sürüklediği, uyuştrucu kullanmaya ittiği bir korku ve ümitsizlik.

Medya, özellikle internet aracılığıyla insanlarda ümitsizlik ve geleceğe karamsar bakma, git gide fazlalaştığı görülüyor.

Butün bunlara baktığımızda, şunu söyleyebiliriz:

İnsanoğlu, elde ettiği bütün bu bilgi ve teknoloji ve ilerlemeye rağmen, geleceğe yönelik ciddi kaygı ve korku taşıyor.

Dış görüntüsü her nekadar mutlu ve huzurlu görünse de iç dünyasında ciddi çalkantılarla karşı karşıya.

Bu ümitsizlik, karamsarlık ve iç dünyadaki huzursuzluğun asıl sebebi, modern insanın, dini ve maneviyatı hayatından devre dışı bırakmasından kaynaklanmaktadır.

Çok iyi bilin ki kalpler ancak Allah’ı anmakla itminana kavuşur, huzur bulur. (Rad 28)

İlahi dinlerin en önemli özelliklerinden birisi insanların iç dünyalarında huzur ve sükuneti sağlamaktır, insanları daha iyi bir geleceğe ümitle bakmayı sağlamaktır.

Yüce İslam dini bu meseleyi, yani geleceğe iyimser bakmayı en üst düzeyde insanlara sunduğu gibi, ümitsizliği de en büyük günahlardan biri sayar.

İnsanların iç dünyalarına huzur verecek bir nidayla:

Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. (Zumer 53)

Kur’an’i Kerim müminleri  yetiştirirken geleceğe umutla bakmalarını, basiretli, geleceği gören, huzur ve mutlu dolu bir hayatı yaşamarını sağlar.

Mümin olan birisi asla ümitsizliğe kapılmaz. Geleceğe sürekli umutla bakar. 

Bütün ilahi dinler geleceğe umutla bakar. Yeryüzünün yönetimi eninde donunda salih insanlarının eline geçeceği, cehaletin yerine ilmin, zulum ve haksızlığın yerine adaletin hakim olacağı bir zamanın, fıtratları temiz olan bütün insanların arzusudur.

Semavi kitaplarda Tavrat, İncil, Zebur ve Kurani Kerimde ve bütün peygamberler ve ilahi önderlerin müjdelediği ve insanları sürekli ümitli kıldığı bir hükümet.

Öyle bir hükümet ki, onun tahakkuku Allahu tealanın vaadidir: İmamı Zamanı hükümetine işaretle Kur’ani Kerim:

Ve Biz, yeryüzünde güçsüz olanları ni’metlendirmek ve onları imamlar kılmak ve varisler yapmak istiyoruz. (Kasas 5)

Bu Allahu tealanın kesin vaadidir ve gerçekleşecektir. Müminler de buna iman etmeleri gerekir.  Çünkü müminlerin özelliklerinden birisi gaybe inanmalarıdır.

Müminler gaybe inanırlar. (Bakara 3)

Allahın bu vaadi müminleri geleceğe umutla bakmalarına yolaçar. Hak ve adaletin tam anlamıyla hakim olacağı o dönemin tahakkuku için bütün müminler çalışması gerekir.

Müminler,  Salih insanların yeryüzüne varis olması için çalışmaları gerekir.

Andolsun ki; zikirden (Tevrat’tan) sonra Zebur’da, arza salih kullarımızın varis olacağını, yazdık. (Enbiya 105)

Bu Allahın vaadidir, mutlaka gerçekleşecek. Önemli olan bizim bu doğrultuda nasıl hareket etmemizdir.

Bu tür ayetler gerçek müminleri herzaman motive eder, harekete geçirir. Batıl Cephesi kendi zulmuyle her yere hükmetseler dahi, müminlerin onlara karşı dik duruş sergilemelerini, onlara karşı asla taviz vermemeyi sağlar. Çünkü müminin hedefi yüksektir. Hedefi, Allahın o yüce vaadinin gerçekleşmesidir. Buna iman etmiştir. Onda hiçbir tembellik, yorgunluk ve umitsizlik olmaz.

Onda olmadığı gibi, diğer müminleri, diğer insanları bu hedefe doğru motive etmesi gerekir. İnsanların geleceğe ümitle bakması gerektiğini, zalimlerin, supergüçlerin yok olmaya mahkum olduklarını, yenilmez olmadıklarını insanlara bu inancı aşılamak gerekir.

Zalim ve müstekbir güçlere karşı gelme kültürünü yaymak gerekir. Allaha tevekkül ederek, dünyaya hakim olan bu karanlığın mutlaka nura çevrileceği inancı vermek gerekir.

İnsanlar ümitsiz oldular mı zulme karşı da gelmeyi göze almazlar. Çünkü onun gözünde  Amerika,İsrail, diğer güçler yenilmez güçlerdir.

Mümin olan bir insan böyle değildir, ümitsiz değildir. Kafirler, zalim ve müstekbir güçler istemese de Allah kendi nurunu tamamlayacağına iman etmiştir. İslam nuru, iman nuru, adalet nuru, ilim ve marifet nuru bir gün mutlaka bütün dünyaya hakim olacaktır.

Rivayetlerde Zuhuru beklemek en faziletli ve en değerli amel olarak tanıtılmıştır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken şey, zuhuru beklemenin ayak ayak üstüne bırakıp oturmak olmadığıdır. Rivayette dikkat edildiğinde, zuhuru beklemenin bir amel olduğu anlaşacaktır. Amel yani eylem ve hareket. İnsan bir misafiri beklerken, misafir gelmeden önce birçok hazırlıkta bulunur.

O güne yani zuhura iman eden birisi de yerinde oturmaz, belki o hedefe doğru var gücüyle, büyük bir şefkle hareket eder. Kendini İmamını sevindirmek için, onun gibi amel eder, ahlakını onun ahlakına kısacası her yönüyle ona benzemeye çalışır.

Mümin bir insan kendi zamanının imamını tanıyandır. Kendi İmamını tanıyan birisi onun hedeflerini de tanımış olur. O hedeflerin gerçekleşmesinde kendisi de var gücüyle çaba gösterir.

Umulur ki, biz İmamı zamanın hak naibi olan İmam Hamanei’nin yolunda yürüyen ve o yüce hedeflere doğru büyük bir umutla adım atanlardan oluruz.

Allah bizi bu yolda adım atmada sabit kadem kılsın inşallah.

İbrahim Çakar



Yeni yorum ekle