Trump'tan, Johnson'dan Erdoğan'a...
Erdoğan'a kapıyı göstermek ve bağımsız kurumları inşa etmek...
Boris Johnson, Britanya Başbakanı.
Demokrasiden hazzetmiyor.
"Ben seçim sandığından çıktım, her aklıma eseni yaparım" havasında.
Siyaset tarzında yalan ve şov epeyce ağır basıyor.
Tipik bir popülist denebilir.
Bugün için tek derdi var:
Britanya'yı ne pahasına olursa olsun apar topar Avrupa Birliği'nden çıkarmak.
Ateşli bir Brexit taraftarı.
Demokrasiyi teslim almak istiyor.
Bunun için parlamentoyu ve kendi partisini ele geçirmek istiyor.
Parlamento ve parti dikensiz gül bahçesi haline gelirse, istediği gibi at koşturacağını biliyor.
Ama olmuyor, yapamıyor.
Her iki kurum da isyan ediyor.
Parlamento hayır diyor.
Partisi hayır diyor.
Boris Johnson şaşkın.
Demokrasiyi teslim alamıyor.
Çünkü parlamentoyla parti direniyor, demokrasinin temel kurumları itiraz ediyor.
Tıpkı Amerika Birleşik Devletleri'ndeki gibi.
Amerika'da da Başkan Trump'a karşı ayakta duran bağımsız kurumların varlığı demokrasiyi ayakta tutuyor.
Güçler ayrılığı işlediği için Trump efendi demokrasiyi teslim alamıyor.
Yasama, yargı, medya, "Hop dedik, bu memlekette her aklına eseni yapamazsın" diyor Trump'a...
Demokrasiden hiç hazzetmeyen ABD Başkanı'na her adımında hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, güçler ayrılığı hatırlatılıyor.
Bize gelince...
Bağımsız liberal kurumlarımız olmadığı için bunların tam tersi yaşanıyor.
Erdoğan istediği gibi at koşturuyor.
Partisi elinde.
Meclis elinde.
Yargı elinde
Medya elinde.
Hepsi elinde olduğu için de, canı ne isterse oluyor, canı ne çekerse yapıyor.
Diyarbakır'da, Mardin'de, Van'da Kürtlerin oyu hiçe sayılıp kayyumlar belediyelerin başına atanıyor.
Adaleti yerle bir eden bir kararla Canan Kaftancıoğlu 9 yıl 8 ay hapis yiyor.
Olan biten şaşırtıcı değil.
31 Mart'la 23 Haziran'ın intikamı!
Ayrıca, bu intikamcı havanın daha da devam edeceği anlaşılıyor.
Hazin ama gerçek.
Bizde de Amerika ve Britanya'daki bağımsız kurumlar olsaydı, bizdeki kör topal demokrasi de bu kadar kolay teslim alınamazdı Tayyip Erdoğan tarafından...
Ne yapmalı?
Yanıt belli:
Önce Erdoğan'a kapıyı göstermek...
Sonra bağımsız kurumları inşa etmek...
Güçler ayrılığı olmadan...
Saray egemenliği yerine kayıtsız şartsız millet egemenliği sağlanmadan...
Yasama, Saray'ın gaspettiği yetkilerini geri almadan...
Bağımsız ve tarafsız yargı olmadan...
Özgür ve bağımsız medya olmadan...
Üniversiteleri üniversite yapmadan...
Bütün bunlar kolay mı?
Elbette değil.
Ancak demokrasi diyorsak, böyle bir derdimiz eğer varsa, Erdoğan'a kapıyı gösterip sonra da bir demokrasiyi demokrasi yapan bağımsız kurumları sil baştan inşa etmekten başka çaremiz yok.
Şunu da bilelim.
Çaresiz değiliz.
Yerel seçimler, 31 Mart ve 23 Haziran tarihleri Türkiye'de demokrasi umutlarının tükenmediğini gösterdi.
Tünelin ucunda, demokrasi için bütün farklılıkları bir çatı altında yaşatacak bir uzlaşmanın olabileceğine dair bir ışık cılız da olsa yandı.
Bu ışığı söndürmeyelim.
Ateşi büyütelim.
Umutlarımız tükenmesin.
Hasan Cemal/t24
Yeni yorum ekle