Amerika’nın çöküşü ve gücün Batıdan Doğuya geçişi
Welayet News - Tüm çelişkili politikalar, uluslararası ittifaklardan çıkmalar, müttefik ülkelere yönelik vefasızlıklar ve onlarla çatışmalar tamamen silah patronu süper gücün yani Amerika Birleşik Devletlerinin sonunun geldiğini göstermektedir. Daha önce, süper güç Amarika olmadan dünyayı tasavvur dahi etmeyen düşünürler ve görüş sahibi uzmanlar şimdi yönlerini Amerika sonrası dünyaya, artık mermi ve barutun içinde olmadığı, süper güç olmanın, ülkelere karşı savaş ve tecavüzün simgesi olmayacak bilim ve ekonomi temelinde dizayn edilmiş bir dünyaya çevirmiş bulunuyorlar. İkinci dünya savaşı sonrasının hayali hikayesi olan Amerika’nın çüküşü, bugün Batılı düşünürler için giderek açık bir gerçeklik halini alıyor. İslam İnkılabı Rehberi 3 Kasım 2018’de öğrencilere yaptığı konuşmada, Amerika’nın çüküşünü, bu ülkenin yumuşak ve sert gücünü dikkate alarak ayrıntılı bir şekilde ele almıştı. Bu nedenle, Khamenei.ir websitesi Amerika’nın çüküşü olgusunu bazı Batılı düşünürler açısından kısa bir raporda inceledi.
Amerika; rakiplere tehdit ve müttefiklere eziyet
Dünya oldukça dalgalı, çalkantılı bir dönemden geçiyor ve zorlu iniş ve çıkışlarla karşıkarşıyadır; uluslararası ilişkiler ve anlaşmalar yeniden tanımlanıyor, siyasi literatür değişmekte, rakip ve bazen birbirine hasım olan ülkeler yeni oluşumlarda bir araya gelirken müttefik ülkeler kurdukları ittifaktan çekiliyorlar. Bu arada Amerika kendine özgü şartları bulunan bir ülke. Washington uluslararası anlaşmaların çoğundan bir bir çekiliyor; on yıllarca terviç ettiği serbest ticaret ve liberal ekonomi ilkelerini açıkça ihlal ediyor; kendini hiçbir anlaşmaya bağlı görmüyor; kadim müttefiklerini sıkıyor, nükler silahları sınırlayan anlaşmalardan ve stratejik ittifaklardan çekileceğini dinlendirerek onları tehdit ediyor. Beyaz Saray politikacıları farklı davranıyorlar; patavatsız ve şaşkın gibi görünüyorlar; paldır küldür iş yapıyorlar; fikri sebatları yok gibi; sürekli yöntem değiştiyorlar ve kaygılı gibidirler. Peki hangi gelişmeden dolayı kaygılıdırlar?
Washington sadece Rusya ve Çin gibi eski rakiplarine ticari, siyasi hatta askeri tehditlerle meydan okumuyor müttefiklerine de eziyyet ediyor. Avrupa Birliği bir süredir siyasi bir belirsizlik ve şaşkınlık halini yaşıyor; Bürüksel ekseni bir yandan Amerika ve liberalizmin değerlerine sadık kalmaya çalışırken diğer yandan Washington’ın tutumlarının kendileri ile açı ayrışmasına gittiğini görüyorlar. Şimdi Amerika’nın Fransa ve Almanya gibi kadim müttefikleri Avrupa’nın bağımsız ordusunun kurulmasından söz ediyorlar. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, daha önce görülmemiş bir dizi açıklamalarda bulunarak, Avrupa’nın kendini Amerika’ya karşı koruyacak bir ordusunun olmayışından dolayı üzüntü duyduğunu belirtti. Hindistan ve Pakistan iştiyakla Şangay gibi yeni ittifaklara katılıyorlar. Pekin ve Yeni Dehli eski rakipler olarak birbirlerine yaklaşıyorlar. Sarı ejderha onlarca milyar dolar harcayarak, İpek Yolunu ihya edip uzak Asya’dan Akdeniz’e ve Avrupa’ya ulaşmaya çalışıyor. BRICS gibi dev bir ekonomik blok oluşuyor. Tüm bu iniş ve çıkışlar ne içindir ve neyden kaynaklanıyor?
Güç intikali Amarika’yı fena şekilde korkutmuş
Gerçek şu ki dünya, “Amerika’nın çüküşü ve gücün Batıdan Doğuya intikali” gibi önemli bir hadiseye gebedir. Gücün intikali olgusu, düşünürlerin yıllar önce öngördüğü siyasi, askeri, ekonomik ve toplumsal yönleri bulunan çok boyutlu bir gelişmedir ve şimdi öyle görünüyor ki bu gelişmenin zamanı yakınlaşmıştır. Peki ne kadar yakınlaşmış? Beyaz Saray’ın şu anki yetkililerini dehşete düşürecek kadar!
Güç intikali teorisi, ilk defa 1958 yılında Michigan Üniversitesi siyasi bilimler üstadı Organski tarafından ortaya atıldı. Bu teoriye göre, büyük güçler tarih boyunca biri diğerinin ardından doğarlar, zirveye yükselirler ve en sonunda çükerler. Bütün süper güçlerin kaçınılmaz kaderidir bu.
Organski’den 30 yıl sonra Amerikalı yazar ve düşünür Alvin Toffler, 1990 yılında bir kitap yayımlayarak “gücün mahiyetinin değişmesi” adını verdiği bir olgudan söz etti. O, çağımızda gücün mahiyetinin tamamen değiştiğini ve bu sürecin hala de devam ettiğini savunuyordu. Toffler, “Üçüncü Dalga” adlı diğer kitabında, “Yeni bir medeniyet zuhur halindedir ancak cahil insanlar her yerde onu bastırmaya çalışıyorlar...bu yeni medeniyetin doğuşu hayatımızın tek aydın gerçekliğidir” diye yaziyor.
Küresel Sistem teorisini geliştiren ünlü Amerikan sosyolog Immanuel Wallerstein, Amerika’nın düşüşe geçtiğini ve bu ülkenin çüküşünün kaçınılmaz olduğunu açıkça vugulamaktadır. Bu sosyoloğun dediğine göre, “Vietnam savaşından 11 Eylül olayına kadar Amerika ekonomisinin kalkınma süreci düşüşe geçti ve bu ülke eski ideolojik parlıklığını yetirdi.”
“Amerika’nın üstünlüğü sadece askeri üstünlükle özetleniyor; ve bu, süper gücün çüküş halinde olduğuna işaret ediyor” diyen Wallerstein, şöyle devam ediyor: “Amerika’da bu ülkenin çüküş noktasına geldiğini düşünenlerin sayısı pek fazla olmayabilir ama bu ülkenin şahinleri Amerika’nın çüküş halinde olduğunu herkesten daha çok ve daha iyi biliyorlar ve bu nedenle de var güçleriyle buna mani olmak için çalışıyorlar.”
Bu sosyoloğun görüşüne göre, Vietnam savaşı, Sovyetler Birliğinin dağılması ve 11 Eylül olayı Amerika’nın çüküş sürecini hızlandırmıştır. Vietnam savaşı, Amerika için sadece askeri bir yenilgi değildi, bu ülkenin ekonomisine, itibarına da büyük zararlar verdi. Vietnam savaşında bozguna uğramak Washington için büyük bir felaketti, zira Amerika bu savaşta bütün askeri, iktisadi ve siyasi gücünü harekete geçirmişti. Öten yandan Sovyetlerin dağılması, her ne kadar görünürde Washington lehine tamamlanmış oldu ancak bu hadiseden sonra Amerika’nın artık kendi hegemonyasını genişletmek için dünya kamuoyu nezdinde bir gerekçesi de kalmadı. Aslında Sovyetlerin çözülmesinden sonra Amerika’nın hegemonyası yoğun olarak tehdide maruz kaldı. Saddam’ın Kuveyt saldırısı, savaş makinesini meşrulaştırmak için Amerika’ya iyi bir bahane sundu ancak bu süreç Amerika ve dünya kamuoyu nezdinde devam etmedi.
Wallerstein, şöyle diyor: “Washington askeri alanda da önemli bir başarı elde etmemiştir. Amerika 1945 yılından sonraki üç savaştan birinde (Vietnam) kaybetti, diğer iki savaşta (Kore ve Körfez savaşı) ise önemli bir şey kazanmadı.”
Nisan 2002’de New York Times’in 20. sayısında çıkan bir makalede şöyle deniliyordu: “Japonya’da bir laboratuvar, en iyi 20 Amerikan bilgisayarının bir kombinasyonuna eşit olan dünyanın en hızlı bir bilgisayarını geliştiriyor. Bu gelişme, Amerikalı mühendislerin bilimsel ve teknolojik rekabette de –ki ekseriyeti bu alanda üstün olduklarını düşünürler – oyunu kaybettiklerini göstermektedir.” Makalede, “Her iki ülkede bilimsel ve teknolojik önceliklerin aynı olmadığı, Japon bilgisayar iklim değişikliğini, bilimsel ve ekonomik verileri hesaplarken Amerikan bilgisayarın savaşı simüle etmekle meşkul olduğu” açıkça ifade edilmiş. Bu farklılık aslında büyük güçlerle ilgili şu kadim sosyolojik hakikatin ifadesidir: Egemen güç, militarizme yoğunlaşırken onun yerine geçilmesi beklenilen alternatif güçler ise bilim ve ekonomiye yoğunlaşırlar.
Son nokta: Düşünürlerin coğuna göre, asıl soru ‘Amerika çüker mi çükmez mi?’ sorusu değildir, çünkü Amerika’nın çüküşü kesindir; önemli olan mesele, ‘Amerika çükerken dünyaya vereceği zararları en aza düşürecek bir yol bulunabilir mi?’ meselesidir.
Khamenei.ir / Muhammed Rıza İrfaniyan
Çev: Mehmet Gönül
Welayet News
Yeni yorum ekle