Lübnan Direnişinin Başarısının Anahtarı İmam Hamanei'nin Elinde

Per, 27/02/2025 - 07:26

Hizbullah Hareketi Yürütme Konseyi eski Başkanı Seyyid Haşim Safiyüddin, “Lübnan Direnişinin başarısının anahtarı İslam Devrimi Lideri İmam Seyyid Ali Hamanei'nin elindedir.” dedi.

Welayet News  - İslam Devrimi Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamanei’nin resmi web sitesi “KHAMENEI.IR”, İran İslam Devrimi'nin 40. yıl dönümü münasebetiyle Hizbullah Hareketi’nin önemli isimlerinden Seyyid Haşim Safiyüddin ile gerçekleştirdiği röportajı ilk kez yayınlandı.

Lübnan direnişinin eski lideri Seyyid Hasan Nasrallah'ın uzun yıllardır dostu olan Seyyid Haşim, cihat döneminden şehadetine kadar Hizbullah Hareketi’nin Yürütme Konseyi'ne başkanlık etti.

Hasan Nasrallah'ın 16 yıl önce olası halefi olarak medyada yer alan Seyyid Haşim Safiyüddin, 4 Ekim Cuma günü Beyrut'ta Siyonistlerin düzenlediği bir hava saldırısında şehit edildi.

Direnişin şehit liderleri Seyyid Hasan Nasrullah ve Haşim Safiyüddin'in 23 Şubat’ta düzenlenen cenaze töreni dolayısıyla yayınlanan röportajın tam metni aşağıda sunulmaktadır:

*İmam Hamanei ile nasıl tanıştığınızı konuşmadan önce kendinizi kısaca tanıtmanızı rica ediyorum. Ardından Hizbullah'ın İslam Devrimi’nden sonraki yıllarda karşılaştığı çeşitli önemli aşamaları tartışacağız. İslam Devrimi'nin zaferinin 40. yıl dönümüne ulaştığımız için İmam Hamanei tarafından alınan tedbirler ve elde edilen başarıları ele alacağız.

Bu büyük ve değerli bir fırsattır; İslam Devrimi'nin zaferinin kırkıncı yıldönümü dolayısıyla sizi, İslam Devrimini, İran milletini ve İslam dünyasını kutluyorum. İmam Hamanei’nin bu büyük sorumluluğu üstlenmesinden bu yana otuz yıl geçtiği için Allah'a hamd ve şükretmeliyiz. Sorumluluğu üstlenmesinden bu yana geçen bu zaman dilimi kendi başına onun liyakatini göstermektedir. Onun varlığı ve liderliği ilahi nimet gibidir. Bize böyle bir nimet sunan Allah'a şükretmeliyiz.

Hamaney'in kişiliğine ilişkin görüşüme gelince, Hizbullah'ın kuruluşunun ilk günlerinde, kutsal şehir Kum'da bulunuyordum ve İran’da öğrenci olarak eğitim görüyordum. O dönemde din bilimlerini hocalardan, İslam âlimlerinden okudum ama Hizbullah'ın kuruluş dönemi çok zor olduğundan Lübnan'daki gelişmeleri en başından itibaren takip ediyordum. O dönemde Kum'da bulunan ve Hizbullah'ın kuruluşunda yer alan kardeşlerimle birlikte Hizbullah'ın kuruluşu ve direniş faaliyetlerinin oluşumuyla ilgili tüm detayları ve konuları takip ediyorduk. Benim İmam Hamanei ile kişisel tanışmam, şahsen bir görüşme yoluyla değil, Kum'da bulunmam ve Hizbullah'a ve İran İslam Cumhuriyeti'yle ilgili konulara olan ilgim aracılığıyla gerçekleşti. Benim Velayet-i Fakih ve İmam Humeyni'nin çizdiği yola ilgim vardı ve hala da öyledir. İran İslam Cumhuriyeti'nde bulunduğum günden beri İmam Hamanei’nin şahsiyetini takip ediyorum ve Kum'daki her insan gibi ben de onun şahsiyetiyle tanıştım ve tüm zor yıllarda İran İslam Cumhuriyeti'yle ilgili konuları takip ettim. Cumhurbaşkanı seçilmesinden yaklaşık yirmi gün önce İran'daydım.

İmam Hamanei ile nasıl tanıştığınızı konuşmadan önce kendinizi kısaca tanıtmanızı rica ediyorum. Ardından Hizbullah'ın İslam Devrimi’nden sonraki yıllarda karşılaştığı çeşitli önemli aşamaları tartışacağız. İslam Devrimi'nin zaferinin 40. yıl dönümüne ulaştığımız için İmam Hamanei tarafından alınan tedbirler ve elde edilen başarıları ele alacağız.

Bu büyük ve değerli bir fırsattır; İslam Devrimi'nin zaferinin kırkıncı yıldönümü dolayısıyla sizi, İslam Devrimini, İran milletini ve İslam dünyasını kutluyorum. İmam Hamanei’nin bu büyük sorumluluğu üstlenmesinden bu yana otuz yıl geçtiği için Allah'a hamd ve şükretmeliyiz. Sorumluluğu üstlenmesinden bu yana geçen bu zaman dilimi kendi başına onun liyakatini göstermektedir. Onun varlığı ve liderliği ilahi nimet gibidir. Bize böyle bir nimet sunan Allah'a şükretmeliyiz.

Hamaney'in kişiliğine ilişkin görüşüme gelince, Hizbullah'ın kuruluşunun ilk günlerinde, kutsal şehir Kum'da bulunuyordum ve İran’da öğrenci olarak eğitim görüyordum. O dönemde din bilimlerini hocalardan, İslam âlimlerinden okudum ama Hizbullah'ın kuruluş dönemi çok zor olduğundan Lübnan'daki gelişmeleri en başından itibaren takip ediyordum. O dönemde Kum'da bulunan ve Hizbullah'ın kuruluşunda yer alan kardeşlerimle birlikte Hizbullah'ın kuruluşu ve direniş faaliyetlerinin oluşumuyla ilgili tüm detayları ve konuları takip ediyorduk. Benim İmam Hamanei ile kişisel tanışmam, şahsen bir görüşme yoluyla değil, Kum'da bulunmam ve Hizbullah'a ve İran İslam Cumhuriyeti'yle ilgili konulara olan ilgim aracılığıyla gerçekleşti. Benim Velayet-i Fakih ve İmam Humeyni'nin çizdiği yola ilgim vardı ve hala da öyledir. İran İslam Cumhuriyeti'nde bulunduğum günden beri İmam Hamanei’nin şahsiyetini takip ediyorum ve Kum'daki her insan gibi ben de onun şahsiyetiyle tanıştım ve tüm zor yıllarda İran İslam Cumhuriyeti'yle ilgili konuları takip ettim. Cumhurbaşkanı seçilmesinden yaklaşık yirmi gün önce İran'daydım.

İran'da kaldığım zaman Farsça öğrendim ve Seyyid Ali Hamanei'nin cesur ve bilge liderliğinde, ondan önce de İmam Humeyni'nin (Allah ona rahmet etsin) liderliğinde İran'daki gelişmeleri takip ettim. Bir gazi, âlim ve üstad olan İmam Hamanei’nin cuma hutbelerine çok ilgi duyuyordum ve hutbelerindeki dilinin çok derin bir anlam içerdiğini düşünüyordum.  Seyyid Ali Hamanei'nin Cumhurbaşkanı olarak görev yaptığı dönemde onun hakkında çok şey duyduk. Küresel sahnedeki siyasi varlığı ve aynı zamanda cephedeki aktif ve güçlü varlığı inkar edilemez.

Hizbullah'ın kuruluşunun ilk dönemlerinde Lübnan'daki gelişmeleri sürekli takip ediyordum. O dönemde İmam Humeyni (r.a.), Hizbullah'ın işlerini yürütme sorumluluğunu, Ayetullah Seyyid Ali Hamanei'ye vermişti. Ben Lübnan meselelerini takip ediyordum ve ancak onlarla doğrudan bir temasım olmadı. İmam Humeyni vefat ettikten sonra Lübnan'a döndüm ve Hizbullah konseyinin bir üyesi olarak işleri doğrudan takip ettim. Elbette 80'leri değil, 90'ları kastediyorum.

*İran'da İslam Devrimi'nin başlangıcında ve İslam Cumhuriyeti sistemi kurulduğunda, Amerika ve Siyonizm rejim, İran ve Batı Asya ile İslam dünyası için uzun vadeli ve kapsamlı planlar tasarladı. İslam Devrimi planlarında aksamalar yarattı, ancak yine de politikalarını uygulamaya çalışıyorlardı. Amerika ve Siyonizm'in Batı Asya'da ne uygulamak istediklerine dair düşüncelerinizden bahsedebilir misiniz? Ayetullah Hamane’nin liderliği döneminde düşmanın emellerinin ulaşmasını engelleyen konu ne oldu?

İmam Humeyni'nin (r.a) İslam Devrimi'nin zaferinin başlangıcında aldığı tedbirlerden biri Amerika'nın bölgedeki projelerine karşı koymak ve Amerika'nın İran ve İslam dünyasından elini kesmek oldu. Ardından İran zorluk ve çatışmalarla yüzleşti. İran İslam Cumhuriyeti'nin (Saddam rejimi ile) 8 yıllık savaşı aslında böyle bir çatışmanın derinliğini oluşturuyordu. Bu savaş Amerika'nın talebi üzerinde yapıldı ve Saddam ile Fars Körfezi kıyısındaki bazı Arap ülkeler tarafından yürütülüyordu. Bu savaş aslında İslam Cumhuriyeti'nin alanını daraltmak ve varlığına son vermek amacıyla yürütülen bir Amerikan projesiydi. Hepimizin bildiği gibi Amerika, İran halkının kazanmasını engellemeye çalıştı ama İranlılar başardı.

Zaferden sonra Amerikalılar İran'ı kuşatmaya kararı verdiler. İran İslam Cumhuriyeti'ne karşı 8 yıl süren savaşta düşmanlar İmam Humeyni'yi azimli ve kararlı buldular. Derin fıkıh, tasavvuf ve fikri bilgiye, büyük irade ve cesarete sahip olan İmam Humeyni (r.a.) "İran Devrim Muhafızları Ordusu" adını verdiği devrimci bir güç kurdu. İmam Humeyni (r.a.) ayrıca Besic güçlerini oluşturarak İran milletinin fikri, bilimsel ve diğer alanlardaki gizli kapasitelerini ön plana çıkardı. İmam Humeyni döneminde İran İslam Cumhuriyeti ile uzun vadeli çatışmalara girişen ABD'nin hayal kırıklığına uğradığını düşünüyorum. Dayatılan savaşın üzerinden geçen 8 yıl boyunca İmam, sadece kendisi savaşa katılmakla kalmamış, aynı zamanda milletin bütün kesimlerinin savaşa katılmasını sağlamıştır. İmam Humeyni (r.a), Saddam'ın ve Fars Körfezi kıyısındaki Arap ülkelerinin Amerikan projesine karşı savaşa katılmak için halkın bütün kesimlerini, erkekleri, kadınları ve çocukları harekete geçirdi ve seferberlik ilan etti.

İmam Humeyni'nin vefatından sonra Amerikalılar İran'ın istikrarsızlığa gittiğini hissetmeye başladılar. İmam Humeyni'nin İran İslam Cumhuriyeti'nin omurgası olduğuna ve ondan sonra bu omurganın bozulacağına ve İslam Cumhuriyeti'nin dağılmaya başlayacağına inanıyorlardı. Bu nedenle Amerika'nın İran İslam Cumhuriyeti'ne sızma hevesi arttı. Doğal olarak, önceki İran İslam Cumhuriyeti karşıtı çabaları başarısız olmuştu ve İran etrafındaki abluka ve alanın daraltılması ülkeyi zayıflatmamıştı. Kısacası, Amerikalılar İmam'la yüzleşmekten hayal kırıklığına uğramıştı, ancak vefatından sonra, İran'ın güvensizliğine ve iç krizlere sürükleneceğine inandılar. Amerikalılar, İmam'ın vefatıyla İran'ın kendi iç siyasi ve toplumsal meseleleriyle meşgul olacağını hesapladılar.

Onlar, böyle bir durumda, dünyanın ekonomik lideri sıfatıyla, İran'ı önce ekonomik, sonra da içeriden ve dışarıdan sosyal, kültürel ve fikri bir abluka altına alarak iktidardaki sistemi devirebileceklerini hesapladılar.

Bu dönemde en önemli meselelerden biri de Ayetullah Hamanei'nin yeni lider olarak seçilmesiydi. O zamanlar, İran halkının İmam Humeyni'nin vefatı nedeniyle büyük bir üzüntü ve keder içinde olduğunu iyi hatırlıyorum, Ayetullah Seyyid Ali Hamanei televizyona çıktı ve şu ayeti okudu: "Muhammed, ancak bir elçidir. Ondan önce nice elçiler geldi geçti. Ölürse yahut öldürülürse gerisingeriye mi döneceksiniz?" Sonra İran milletinin güçlü olduğunu ve İmam Humeyni'nin bu gücü bize verdiğini söyledi. Şahsen, Uzmanlar Meclisi'nin Ayetullah Hamanei'yi İran'ın dini lideri olarak seçeceği hiç aklıma gelmemişti. Oysa bunu daha önce bazı alimlerden duymuştum. Ayetullah Hamanei'nin seçilmesinden sonra içimde huzur duygusu oluştu. Ayetullah Hamanei'nin seçim öncesi yaptığı konuşmasının tüm İran milletine huzur verdiğini hissettim.

İran'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından ülkede bir tür sükûnet hakim oldu. Yüksek makamlar, Uzmanlar Meclisi, İran halkı, siyasetçiler, bakanlar, meclis ve herkes Ayetullah Hamanei'nin liderliği altına girdi. Bu sırada Amerikalılar yeni bir sorunla karşı karşıya olduklarını anladılar; o da İmam Humeyni'nin (r.a) velayete odaklı bir millet yetiştirmiş olmasıydı. Ben bu noktada Amerikalıların kendilerini yeni bir aşamayla karşı karşıya bulduklarına inanıyorum. Daha önce İran'ın zayıfladığına ve 8 yıllık savaştan sonra İran İslam Cumhuriyeti'nin çeşitli bileşenlerini yeniden inşa edemeyeceğine inanıyorlardı. Ancak Amerikalılar, Uzmanlar Meclisi'nin güçlü bir kurum olduğunu, İslami Şura Meclisi'in güçlü bir kurum olduğunu ve İmam Humeyni'nin vefatından önce ülkenin tüm kurum ve kuruluşlarının güçlü, kudretli ve sağlam kalmasını sağlayacak kararlar aldığını fark ettiler. Aslında Amerikalılar kendilerini yeni bir hayal kırıklığıyla karşı karşıya buldular ve başka bir seçeneğe yöneldiler: ekonomik ve kültürel nüfuz. İran İslam Cumhuriyeti içerisinde ülkenin ekonomik olarak nasıl bir yol izlemesi gerektiği konusunda çok sayıda tartışma yaşanmış ve sonuçta İslam Devrimi Lideri'nin istikrarı sağlama ve bu işleri yönetmedeki gücü ortaya konmuştur.

Bazıları ülkede ihtilaf yaratmaya çalıştı. Onların amacı mevcut özgürlüğü kullanarak ayrılık tohumları ekmekti. Bu kişiler, Arap veya İslam ülkelerinden biri gibi davranacaklarını düşünerek, farklılıkları daha da derinleştirmeye çalıştılar. Amerikalılar genellikle paralı askerleri, büyükelçilikleri, subayları, uluslararası kanallar, ekonomik kurumları vasıtasıyla ve BM Güvenlik Konseyi üzerindeki hakimiyetleri aracılığıyla herhangi bir Arap veya İslam ülkesini veya dünyadaki herhangi bir ülkeyi etkileyebiliyorlar. Ancak Amerikalılar bu araçların İran'da bulunmadığını fark ettiler. ABD'nin İran'da büyükelçiliğinin olmaması Tahran için Allah'ın bir lütfuydu. Bu, İran'da doğrudan bir Amerikan etkisinin olmadığı ve İran'ın Amerikan subaylarına, Amerikan askeri uzmanlarına, Amerikan ekonomik yönetimine veya Amerikan kültürüne ihtiyacı olmadığı anlamına geliyor. Amerikalılar da İran halkı arasında ayrılık yaratmaya yönelik hareket etmek isterlerse bu konuda çok zayıf ve çaresiz kalacaklarını anladılar.

Amerikalılar için bir diğer hayal kırıklığı ise, Ayetullah Hamanei'nin İslam Cumhuriyeti'nin tüm kararları üzerindeki etkisiydi. İslam Cumhuriyeti içindeki ihtilafların çözümünde büyük bir güce sahipti. Ekonomik veya sosyal baskılar sonucu İran toplumuna verilebilecek zararı kavrayabilecek güce sahiptiler. Bütün bunlardan daha önemlisi, bölgedeki Amerikan projelerinin farkında olmalarıydı. Amerikalılar İran'a girmek istediklerinde karşılarında İslam Devrimi Lideri'ni görüyorlardı. Ne zaman pencereden içeri girmeye çalışsalar, pencerenin yüzlerine kilitlendiğini görüyorlardı. Dolayısıyla Amerikalıların yaşadığı üçüncü deneyimde kendilerini "yeni Humeyni" engeliyle karşı karşıya buldular.

Bu "yeni Humeyni" olağanüstü bir tecrübeyle, yani liderlik tecrübesiyle ortaya çıktı ve yükseldi; Sadece İran toplumunda değil, Arap ve İslam toplumlarında da büyük etki bıraktı.

Tüm bunlar Ayetullah Hamanei liderliğinin yeni bir renk ve tat almasına neden oldu. İmam Humeyni (r.a) zamanında böyle bir liderliğe imkân yoktu. Ayetullah Hamanei’nin liderlik tarzı hem İran içinde hem de yurt dışında büyük bir etki yaratma yöntemine dayanıyordu. Kendimizi, 8 yıl direnen bir İran milleti ve İmam Humeyni'nin (r.a) vefatından sonra yeni bir lidere kavuşmuş bir ülke ile karşı karşıya bulduk. İran ekonomik, bilimsel ve diğer alanlarda çok gelişti. İslam Cumhuriyeti, İran gençliğinin kültür ve inançlarında kök salmış, yeni nesilleri eğitmiştir. İslam Cumhuriyeti, Filistin'den Lübnan'daki Hizbullah'a ve tüm bölgeye kadar Arap dünyasında nüfuzunu genişletti; Böylece İslami uyanışa, dine, barışa, hakikate ve adalete inanan tüm gençler İslam Cumhuriyeti'ne daha fazla bağlandı.

İşte ABD’nin yeni bir aşamaya girdiği yer burasıydı; bu aşama İran'da doğrudan fitne çıkarma aşamasıydı. Bu, Washington’un Tahran'la hesaplaşmasının dördüncü aşamasıydı. Dördüncü aşamada doğrudan kışkırtma gibi konuları konuşmak istemiyorum, çünkü siz bu konuda benden daha fazlasını biliyorsunuz. Ancak bu aşamada Amerikalılar, akıl, düşünce, liderlik, bakış açısı ve canla başla Amerikalılara karşı duran Liderin Hikmeti adı verilen güçlü bir bariyerle karşı karşıya kaldılar. Hepimiz, İmam Hamanei’nin o kritik dönemde Cuma namazında yaptığı konuşma ile yeni fitne projesini boşa çıkarmayı başardığını biliyoruz.

Bu Amerikan projenin ardından, Devrim Lideri onlara çeşitli şekillerde karşı koyduğunu iyi hatırlıyorum. Uluslararası bir kuruluş olan Amerikan Rand Corporation, 2009'da İran’da çıkan fitnenin ardından yaklaşık 90 sayfalık bir çalışma yapmış ve "Mevcut liderin görev süresi bittikten sonra İran'da neler yapabileceğimize bakmalıyız" demişti! Zira İmam Hamanei gibi birinin İran'da bulunması Amerika'yı, bu ülkeye geri dönüp siyasetine etki etme ihtimalinden hayal kırıklığına uğratmıştı. Bu onların başarısızlığını gösteriyor, çünkü İmam Hamanei gibi birinin gölgesinde Amerika'nın İran İslam Cumhuriyeti'ni yenemeyeceği sonucuna vardılar.

*Biraz geriye dönüp anılarınızı tekrar gözden geçirmek istiyorum. İmam Humeyni’nin (r.a) vefatından başlayalım. İmam Humeyni İslam dünyasında çok önemli bir isimdi, bölgede ABD’yi dize getirmiş ve bölgedeki projelerini bozmuştu. İmam'a öfkeli olan kötü kalpli ABD’liler İmam'ın gitmesini ve böylece yollarına devam edebilmeyi umuyordu. Elbette hem İran halkı hem dünyadaki bütün İmam Humeyni sevdalıları, hem de Hizbullah direniş hareketi, İmam'ın vefatından kaygı duyuyorlardı ve İmam Humeyni’den sonra ne olacağı, liderliği kimin devralacağı ve işlerin hangi yöne gideceği konusunda endişe duyuyorlardı. O dönemde Hizbullah içerisinde ne gibi kaygılar ve endişeler vardı ve Ayetullah Hamane’nin lider seçildiğini duyduğunuzda siz ve Hizbullah’taki arkadaşlarınız ne hissettiniz?

Bildiğiniz gibi Hizbullah İmam Humeyni'nin (r.a) yolu ve yöntemleri üzerine kurulmuştur. Kültürümüzün boyutlarından biri de İmam Humeyni sevgisidir. Belki de biz, İmam olmadan hayatın duygusal ve manevi anlamda var olmasının imkânsız olduğunu düşünen bir nesilden geliyoruz! Bu çok doğaldır ve şahsen hayatımın en hüzünlü günlerinden birinin İmam Humeyni’nin vefat günü olduğunu hatırlıyorum. Hayatımda bu kadar üzgün olduğum başka bir gün olduğunu sanmıyorum. Hepimiz için bir tarafta dostlarımızı, ailemizi kaybetmek var, diğer tarafta İmam'ı kaybetmek var. İmam Humeyni’nin son günlerindeki özel durumunu televizyon anlatıyordu, bu bir nevi vefat gününe hazırlık gibiydi. Ancak İmam'ın vefatının açıklandığı gün sanki dünya durmuş, dünya yıkılmış gibi hissettim. O sırada İran’daydım ve o günü canlı bir şekilde yaşadım. Sokaklara çıkıyorduk, insanlar ağlıyordu, kimse gülmüyordu, herkes birbirine başsağlığı diliyordu. Garip olan şeylerden biri de bir yerden bir yere gittiğimizde taksicinin üzgün olduğunu, dükkân sahibinin üzgün olduğunu, bütün insanların böyle olduğunu görüyorduk ve hepimiz İmam Humeyni’nin cenaze törenine katıldık.

Fakat yeni lider olarak Ayetullah Hamanei seçildiğini duyurduklarında, ruhlarımızın bedenlerimize döndüğünü hissettik ve kendimizi güvende hissettik. Doğal olarak bunlar içsel bir meseledir. Yüce Allah’ın bize yardım ettiğini hissettik ve abartmadan İmam Humeyni’nin yaşamı boyunca var olan aynı gücün Ayetullah Hamanei’nin liderliğinde de mevcut olduğunu hissettiğimizi söyleyebilirim. Sadece Ayetullah Hamanei’nin liderliğine en başından beri inanmadığımızı, aynı zamanda Hizbullah'ta bu seçimin her şeyden önce ilahi bir seçim olduğuna inandığımızı iyi hatırlıyorum. Hizbullah'a böyle bir inancımız vardı ve bu inancın Hizbullah'ın tüm kurumları üzerinde, lider kadrosundan en alt kademesine kadar derin bir etkisi oldu.

Bizim aramızda bir inanç ve güven vardı. Şehit Seyyid Abbas Musavi her zaman o büyük liderden (İmam Hamanei) coşku ve heyecanla bahsediyordu. Şehit Musavi ve diğer Hizbullah liderleri onu iyi tanıyordu ve direnişin zorluklarla karşılaştığı uzun yıllar boyunca direnişe olan hayır duaları açıkça görülüyordu. İslam Lideri her zaman güçlü bir şekilde yanımızda yer aldı ve onun ilgisinden yararlandık. Ayetullah Hamanei’nin liderlik görevi üstlendiği ilk aylar ve yıllarda büyük mücadeleler verdi. İslam Lideri bu süreç boyunca Hizbullah'a ve Lübnan direnişine daima destek vermiştir. Bize kilitli olan kapıları açtılar. Rehberimiz bize yol gösteriyordu.

Bizim, gerek İmam Hamanei’nin liderliği döneminden önce, gerekse Velayet-i Fakih dönemindeki liderlik döneminde, onunla yaptığımız işbirliğindeki görüşlerini kesinlikle doğru olduğunu düşündük. Dolayısıyla bugün bu konuyu konuştuğumuzda bazıları, o bizim liderimiz olduğu için abarttığımızı düşünüyor olabilir. Hayır, durum böyle değil.

Liderimizle iftihar ediyoruz, onu seviyor ve ona hayranız, onun sözlerine ve talimatlarına uyuyoruz, ancak onun hakkında söylediklerimizde abartıya da gitmiyoruz. Söylediklerimiz Hizbullah'ın kuruluşundan bu yana çok sayıda gerçek delile dayanmaktadır.

Zor zamanlar geçirdik; Bunlar arasında askeri ve güvenlik çatışmalarının çok ciddi boyutlara ulaşması da sayılabilir; Aynı durum, bölge ile Lübnan ve Filistin direnişinin karşı karşıya olduğu ağır siyasi baskılar için de geçerlidir. Bugün pek çok uluslararası baskıyla karşı karşıyayız. Aslında direniş, başlangıcından bugüne kadar bu uluslararası baskılarla karşı karşıya kalmıştır. Bu aşamada, her yıl, her an bu baskılar olmuştur ve bu baskılar boyunca İmam Hamanei devreye girmiş ve bize yol göstermiştir. Bize, "Bence siz bu yoldan gidin" diyorlardı. Biz de o yoldan gittik ve en iyi yolun bu olduğunu gördük. Eğer tek kelimeyle özetlemek gerekirse, şunu söylemek gerekir ki, Lübnan direnişinin her deneyiminde onurun anahtarı, zaferin anahtarı, başarının anahtarı, hidayetin anahtarı liderin (İmam Hamanei) elindedir.

*Anılarınıza ve tecrübelerinize dayanarak somut örnekler vermeniz gerekirse, İmam Hamanei’nin hangi durumlarda yol gösterdiğini anlatabilir misiniz?

Daha önce belirttiğim gibi, bunun çok sayıda kanıtı var; ama ben kritik öneme sahip bazı temel aşamalardan ve zaman dilimlerinden bahsediyorum. Mesela Hizbullah'ta bir zamanlar hareketin siyasi olarak aktif olup olmaması gerektiği konusunda bir tartışma vardı. Hizbullah esasında bir direniş hareketiydi, ancak Lübnan'da yaşanan gelişmeler sonucunda Hizbullah'ın siyasi hayata da katılması zorunlu hale geldi. Dünya çapındaki direniş grupları bu tür tartışmalarla sıklıkla karşı karşıya kalıyor. İlerleme ve kalkınma gibi bazı kazanımlar tabanda, toplumsal ve siyasal düzeyde elde edildiğinde, siyasal ve direniş faaliyetleri arasında bir örtüşme ortaya çıkar. Bu konu Hizbullah içerisinde çok tartışıldı, farklı görüşler ortaya çıktı. Bunun üzerine İmam Hamanei’nin meselenin gayet açık olduğunu söyledi; Hizbullah'ın doğası direniştir. Rehber’in ortaya koyduğu bu genel yaklaşım, bugün de meyvelerini vermektedir. Hizbullah'ın kuruluşu, kimliği, yapısı ve önceliği "direniş"tir. Dolayısıyla siyasal faaliyet aynı zamanda direniş faaliyetine de hizmet eder. Bunların hepsi Yüce Lider'in rehberliğidir. Bu yaklaşım bize direniş faaliyeti açısından büyük ufuklar açtı ve direniş faaliyetinin büyük adımlarla ilerlemesini sağladı. Ne yazık ki o aşamada gereğinden fazla siyasi faaliyete daldık; ama zaten eğer direniş yolunu kaybetmiş olsaydık ve direniş 80'lerde veya 90'ların başında zayıflamış olsaydı bugün gördüğümüz sonuçların çoğuna tanık olmazdık.

İkinci örnek ise (Eski ABD Başkanı) Clinton yönetimi sırasında Filistin meselesinin siyasi uzlaşma aşamasına gelip Filistinlilerle Oslo ve Ürdün'le siyasi anlaşmalar imzalandığında herkes her şeyin bittiğini söylüyordu. Arap dünyası, İslam dünyası ve bütün dünya, uzlaşma yolunun nihai durak olduğuna inanıyordu. 90'lı yılların başı ve ortasında, siyasi dönüşümün çeşitli aşamalarında Rehber’in huzuruna giderdik. ABD hükümetinin gözetiminde Araplarla Siyonistler arasında uzun süren müzakereler sırasında, her seferinde İslam Devrimi ile bölgedeki gelişmeleri görüştüğümüzde, gülümseyerek direniş yolunda devam etmemiz gerektiğini ve Allah'ın izniyle hiçbir uzlaşmaya varılamayacağını söylüyordu. O dönemde 'uzlaşma olmaz' diyen herkes, dünyadaki genel gidişata aykırı konuşuyordu. Ancak Rehber’imiz bunun olmayacağını söyledi ve ‘’Korkmayın ve direniş faaliyetlerinize devam edin. Merak etmeyin, bu durum da sona erecek.’’ dedi.

Hafız Esad'ın ölümünden kısa bir süre önce ve Clinton'ın başkanlık döneminin sonlarında ardı ardına görüşmeler yapıldı. O dönemde bizim izlenimimiz, Hafız Esad'ın Golan'daki sorunlara son vermeyi kabul ettiği ve Amerikalılarla Golan bölgesinin sınırları konusunda bir anlaşmaya vardığı yönündeydi. Taberiye Gölü ve çevresi meselesi konusunda bir anlaşmadan bahsediyorum. Bizim sonucumuz her şeyin bittiğiydi. O sıralarda Cenevre'de Clinton ile Hafız Esad arasında o meşhur görüşme gerçekleşmişti ve her şey kesinleşmiş gibi görünüyordu. Ayetullah Hamanei daha önce, "Endişelenmeyin, böyle bir olay yaşanmayacak" demişti. Cenevre görüşmeleri başladı ve tüm dünya görüşmelerden sonuç çıkmasını bekliyordu. Ancak bu müzakereler Hafız Esad'ın taviz vermemesi nedeniyle aniden başarısızlıkla sonuçlandı. Devrim Lideri’nin vizyonu, bölgede uzlaşmayla hiçbir yere varılamayacağı yönündeydi.

Elbette bugün Lübnan, Filistin ve tüm bölge o aşamadaki gelişmelerin sonuçları ve yansımalarıyla karşı karşıyadır. Ne yazık ki o dönemde Arap hükümetleri ve bazı Lübnanlı liderler, bölgenin nihai kaderinin siyasi uzlaşma olacağına inanmışlardı; bu, Filistin sorununda bir uzlaşmaya varılacağı, bölgedeki direniş gruplarının faaliyetlerinin son bulacağı, Hizbullah'ın rolünün sona ereceği, Filistin'de direnişin yok olacağı, Arapların sorunlara adil çözümler üretme ümidinin kalmayacağı ve Amerikan karar alma çerçevesinden çıkılmayacağı anlamına geliyor. Direniş cephesini yöneten taraf Rehber’di. İslam Devrimi Lideri, kararlı bir duruş ve direniş temelinde cesur tavırlar sergilediler. O anlarda Filistin meselesinin savunulmasını emretti ve Filistin'deki direnişin silahlandırılmasına, kabiliyetlerinin artırılmasına devam edilmesi gerektiğini vurguladı. İmam Hamanei, direniş eksenini ve cephesini yönetmiştir. Tecrübeler, siyasi uzlaşmanın yalan ve aldatmacadan ibaret olduğunu ve hiçbir başarıya ulaşılmayacağını göstermiştir.

Daha sonra Filistin'de, Lübnan'da ve bölgede -isimlerini zikretmek istemediğim- bazı üst düzey siyasetçiler gelip, "Sonuçta sizin yolunuz doğru yolmuş, biz yanlış yapmışız" dediler; "Amerika'nın bize siyasi çözüm sunacağını sanıyorduk ama sunmadı" dediler. Bütün bunlar 20 yıl önce yaşandı; Dolayısıyla bu sorunlardan veya sözde "yüzyılın anlaşması" olarak adlandırılan şeyden bahsettiğimizde, yirmi yıl önce olmayanın şimdi de olmayacağını biliyoruz. Verdiğim ikinci örnek buydu.

Üçüncü örnek ise, İsrail'in 2000 yılında Lübnan'dan çekilmesi ve bunun sonucunda elde edilen büyük zaferdir. Bu, Arap dünyasının Siyonist rejime karşı direniş tarihindeki en büyük zaferiydi. Ardından İran İslam Cumhuriyeti'ne gidip Ayetullah Hamanei ile meseleleri görüştük ve kendisine bazı bilgiler sunduk. Onun sözlerini hala iyi hatırlıyorum. 2000 yazında kendisiyle beraberdik; Yani İsrail'in çekilmesinden yaklaşık iki ay sonra. Yaşananların Hizbullah için bir zafer olduğunu ve bunun sonuçlarını ve yankılarını bölgede, özellikle Filistin'de göreceğimizi söylemişti. Rehber, ‘’Lübnan'daki zaferin Filistinliler için sonuçlarını hafife almayın; Filistin halkı yeni bir intifadayla sokağa çıkacak ve bundan sonra liderlerinden ve politikacılarından intifadanın bütün boyutları ve anlamlarını esas alan bir çözüm bekleyecektir.’’ dedi.

İran’a yaptığımız ziyaret ve İmam Hamanei ile görüşmemizin üzerinden henüz bir ay kadar bir zaman geçmişken Filistin İntifadası patlak verdi. Batı Şeria'daki görüntüleri gördüğümde, Rehber’in aynı sahneleri televizyondan kendi gözleriyle izlediklerini gerçekten hissettim. Sanki televizyon görüntüleri gözlerinin önündeymiş gibi konuşuyorlardı; Bazı detayları sanki kendi gözleriyle görmüş gibi olayları anlatmıştı. Tüm bunlar doğru ve haklı bir görüşe işaret ediyordu. Şimdi, böyle bir şeyi ilahi bir yardım olarak yorumlayabiliriz ya da bunu derin bir siyasi vizyonun sonucu olarak da görebiliriz. Böyle bir yaklaşım, ister ilahi yardıma isterse derin bir siyasi vizyona dayanarak yorumlansa bile çok büyük ve muazzamdır.

Yıl geçtikçe İslam Devrimi Lideri’nin ne kadar derin bir görüşe sahip olduğunu daha iyi anlıyoruz. Rehber’in öngörüsünde, 2006 yılındaki 33 günlük Lübnan Savaşı'nın ayrıntıları bile oldukça önemliydi. Mücadelenin başında bize büyük moral verdiler. Sahada çok zor ve yıpratıcı bir savaşla karşı karşıya kaldık. Lübnan'ın dört milyonluk nüfusundan bir milyon direnişçinin yerinden edildiğini düşünün! Direnişçilerin yüzde 80'inin yerinden edildiğini, evlerinin yıkıldığını, sivil yerleşim yerlerinin bombalandığını, şehit ve yaralılar olduğunu, her tarafta yıkım yaşandığını gördük. Bu olaylar tüm dünyanın gözü önünde yaşanırken, Hizbullah kendi kaderi için tek başına mücadele etti. İşte böyle bir ortamda Liderimiz İmam Hamanei’nin sözleri bizim için bir merhemdi.

İmam Hamanei’nin Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri’ne gönderdiği meşhur ilk mesajı çok iyi hatırlıyorum. Sayın Seyyid Hasan Nasrallah beni telefonla aradı ve "İyi haberlerim var." dedi. Kendisine müjdenin ne olduğunu sordum, "Rehberimiz bize bir mesaj gönderdi, başımıza gelecek olaylardan bahsediyordu, bu sözler müjdelerle dolu." dedi. "Önümüzdeki zor günlerden konuştu." Seyyid Hasan şöyle devam etti: "Başkomutan bizim muharebemizi Hendek Muharebesi'ne benzetti, o çok zordu." Telefon görüşmesi sırasında Seyyid Hasan gülerek, "Bize zorlu bir mücadeleden bahsettiler." dedi. Elbette bu konuşma savaşın ilk haftasına aitti. İslam Devrimi Lideri’nin mesajında ​​son olarak, "İnşallah, başınıza gelenlerde sizin için hayır vardır. Eğer bu olmasaydı İsrail size aniden saldırabilirdi.’’ denildi. İsrail'in Hizbullah'a sürpriz bir saldırı hazırlığında olduğuna dair bir bilgimiz yoktu. Çatışmanın sona ermesinin ardından İsrail tarafı bunu kabul etti ve Amerikalılar ve bilgi sahibi kişiler de İsrail'in sürpriz bir saldırıya hazırlandığını belirttiler. Seyyid Hasan ile olan temasımın ayrıntılarını iyi hatırlıyorum. Bütün samimiyetimle söylüyorum ki Seyyid Hasan'ın sözleri bile bize cesaret verdi; yani bizi ileriye taşıdı ve içimizde bir cesaret ruhu oluşturdu. Seyyid'in kendi konuşmasının tonu bile, Rehber'in mesajından sonra değişti; yani o mesajdan sonra sözleri değişmiş, sözlerinde bir nevi güven oluşmuş, Lider Hazretleri vasıtasıyla mesajı gönderdikten sonra bir güven kazandığını vurgulamıştı. Bu önemli bir husustur. İmam Hamanei’nin Sayın Nasrallah'a mesajında, halka anlatılmasında fayda olan önemli noktalardan biri, 2006 savaşı bu noktada yaşanmamış olsaydı, İsrail'in Hizbullah'ı gafil avlayacağıydı. Daha sonra Sayın Nasrallah bu konuyu halka anlattı.

Akıllara şu soru geliyor: İran'da yaşayan ve tüm zorluk ve sıkıntılara rağmen İran İslam Cumhuriyeti'ni yöneten Devrim Lideri, İsrail'in sürpriz bir savaşa hazırlandığını nasıl fark etti? Biz böyle bir şey bilmiyorduk. Bu konu hakkında temelde hiçbir bilgimiz yoktu. Peki İmam Hamanei bunu nasıl fark etti ve bu inanca nasıl vardılar? Aslında manevi düzeyde bu inancın ve doğru öngörünün önemini hiçbir zaman hafife almadık ve bu, savaşı yönetmemizde ve ilerletmemizde bizim için çok etkili oldu.

İslam Devrimi Lideri, Sayın Nasrallah'a "Ey Arap Lideri" diye hitap ederek Hizbullah'ı ve Sayın Nasrallah'ı tebrik etti ve kendisine hitaben dikkat çekici ifadeler kullandı. Mesela, "Ey Arap lideri" ifadesini kullanıyorlardı. Rehber'le olan deneyimimiz sayesinde Seyyid Hasan Nasrallah'ın Arap dünyasında önünde büyük bir geleceğin olduğunu gördük. Bugün "Seyyid Hasan Nasrallah" aşamasındayız; Yaklaşık 13 yıl önce İmam Hamanei'nin bahsettiği "Arap Lideri"nin döneminde yaşıyoruz. Bu konu her boyutu ve anlamıyla dikkat çekicidir.

Dolayısıyla İmam Hamanei, her zaman Hizbullah'ın yanında manevi bir varlık olmuştur, onun olağanüstü ve akıl almaz rehberliği ile konuşmalarından her zaman istifade etmişizdir. Konuşmalarını nasıl anlatacağımı gerçekten bilmiyorum! "onur" veya "mucize" olarak tanımlamak mümkün. İmam Hamanei’nin konuşmaları, sıradan değil. Çünkü o, bütün olaylardan haberdardır, bütün olaylardan bahseder ve sürekli ilham vericidir. Herkesi motive ediyor. Benim bile aklımda hep şu büyük soru vardır: Devrim Lideri bu konuşmaları nasıl başarıyor? Ben sadece direniş faaliyetlerinin yolunun ana aşamalarından bahsettim ve size sarsılmaz bir güvenle söyleyebilirim ki, Hazreti İmam Mehdi’den (a.c) sonra, dünyada direnişin yükselen eğilimini açık ve şeffaf bir şekilde gören tek kişi İmam Hamane'dir.

*İran İslam Devrimi şu ana kadar iki lider gördü; İlk lider İmam Humeyni’ydi (r.a) ve ondan sonra Ayetullah Hamanei devrimin liderliğini devraldı. İmam Humeyni ve Ayetullah Hamanei dönemine bir isim verecek olsak bu iki döneme ne isim verebiliriz?

İslam Cumhuriyeti'nin kurucusu İmam Humeyni, "Velayet-i Fakih"i de gündeme getiren büyük bir alimdir, başka bir deyişle her şeyi kapsayan fakihin rolüne ilişkin vizyonuyla gerçek anlamda kapıları açtığını söyleyebiliriz. Aslında onlar iyiliğin ve bereketin kapılarını açmışlardır. Gönülleri açarak İmam Mehdi'nin (a.c) zuhuruna zemin hazırladılar. Onlar akıl fatihleriydiler ve herkesi Hz. Muhammed'in (s.a.v.) ve Ehli Beyt'in (a.s) gerçek İslam'ı ile tanıştırmayı başardılar. Açıkça söylemek gerekirse, İmam Humeyni (Allah ona rahmet etsin) İslam Cumhuriyeti'nin kurucusu pek çok hayır ve bereketin kaynağıdır. İslam Cumhuriyeti ve Müslümanların başardığı her şeyin, Lübnan ve İslam dünyasında İslami direniş gruplarının başardığı her hayır ve bereketin bir tek kaynağı vardır, o da İmam Humeyni'dir (Allah ona rahmet etsin). İmam Hamanei’nin de İslam Cumhuriyeti'nin ve uluslararası İslami hareketin yüce yapısında ilke ve değerleri kurumsallaştırmıştır. Bu, İmam Humeyni'nin kapıyı açtığı ve İmam Hamanei'nin değer ve prensipleri adım adım kurumsallaştırdığı anlamına geliyor. İmam Hamane'nin söyledikleri ve 30 yıllık liderliği boyunca yaşananlar, onun tanımladığı İslam medeniyetinin inşası için tam ve kapsamlı bir hukuk oluşturmaya yeterlidir.

Yüce Allah'tan, Hazreti İmam Mehdi’nin (a.c) zuhurunu hızlandırmasını dileriz. İnşallah İslam medeniyeti, İmam Mehdi’nin mübarek gölgesi altında kurulacaktır ve bunda hiçbir şüphemiz yoktur. İmam Hamanei yeni ve geniş bir İslam medeniyetinin kurucusudur. Bu projenin fikri, ideolojik, kültürel, yapısal ve idari yönlerini derinleştirmek için çalışıyorlar. Bu yolda devam ediyorlar ve devam ettirmeye kararlılar.

Hazreti İsa’ya göre, bir eylemi sürdürmenin önemi, onu başlatmanın öneminden daha az değildir. Dolayısıyla bu yolun öncüsü İmam Humeyni (r.a) olmuş, İmam Hamanei ise bu yolun istikrarlı ve sarsılmaz devamcısı olmuştur.

*Filistin meselesinde izlenen diplomatik yolun sonuç vermediğini, tek yolun direniş yolu olduğunu söylediniz. Ama bazılarının Filistinlilerin kendilerinin uzlaşma aradığını savunduğunu duyuyoruz! Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz ve durum gerçekten böyle mi, direniş hareketi Filistin halkına göre güçlü ve aktif bir hareket mi?

Size somut bir örnek vereyim. Filistin halkı direnişten ve mücadeleden asla vazgeçmeyen dirençli bir millettir. Ancak Filistin halkına yönelik baskıların boyutunun da farkında olmamız gerekiyor. Bu baskılar çok büyük ve biz bunları hafife almıyoruz. Filistinlilerin zorla yerlerinden edilmesi, topraklarından sürülmesi, dünyanın -Amerikalılar ve Batılılar dâhil- Filistinlilere karşı komplo kurması ve çoğu Arap hükümetinin -yani Arap yöneticilerinin- onlara karşı tavır alması bu baskıların bir parçasıdır. Tıpkı Arap dünyasının zenginliklerinin direnişe değil, İsrail'in çıkarlarına harcandığı gibi. Bütün bunlara rağmen Filistin direnişi 70 yıldır durmadı; bu direniş hiç durmadı. Abluka altına alınmalarına ve sayıca az olmalarına rağmen direniş yine de teslim olmayı reddetti. Filistin direnişinin önde gelen isimlerinin katledilmesine rağmen direniş durmadı. Bugün Filistin direnişi 30, 40, 50 yıl öncesine göre çok daha güçlüdür. Artık Filistin direnişi yeni bir evreye giriyor; yani daha geniş ve güçlü bir direniş aşaması. Bugün Filistin direnişinin elinde Tel Aviv'i tehdit eden füzeler var. Daha önce böyle bir güç yoktu. Ne yazık ki Arap ülkeleri bu konuda herhangi bir adım atmadı, ancak İran İslam Cumhuriyeti'nin yardımıyla direnişe Tel Aviv'i hedef alabilecek füzeler sağlandı.

Bugün Filistin direnişinin yanında Lübnan direnişi de var ve Hizbullah sadece Tel Aviv için değil, Siyonist rejimin tüm kesimleri için bir tehdit olarak görülüyor. İsrail, Hizbullah'tan korkuyor ve dehşete düşüyor. Hizbullah, Filistin direnişini destekliyor. Filistin halkının direnişini güçlendirme konusundaki ısrarı, Filistinlilerin dayanıklılığının açık bir kanıtıdır ve Filistin halkının dirençli bir ulus olduğunu göstermektedir. Filistinliler teslim olmamış ve olmayacak bir millet, zora boyun eğmemiş ve eğmeyecek bir millettir.

Evet, bu arada pes eden bazı zayıf siyasetçiler de var. Hatta Peygamber Efendimizin (s.a.v) Medine'deki hayatı boyunca bu kişilerin rolü, insanların cesaretini kırmaktı, "Neden savaşalım, neden savaşmaya devam edelim?" demekti. Kureyşliler, Yahudiler, İslam'ın bütün düşmanları ve Arap kabileleriyle birleşerek Medine şehrini kuşattılar ve halkı teslim olmaya çağırdılar. Bugün bu zayıf, korkak ve ikiyüzlü insanlar hem Filistinliler arasında hem de Araplar ve Arap yöneticileri arasında hâlâ varlığını sürdürüyor. İnsanları diz çökme kültürüne davet ediyorlar. Ancak Filistin halkı bu yoldan hiçbir zaman yorulmamış ve direniş silahını hiçbir zaman terk etmemiştir. Bu direniş yolunun ve direniş cephesinin en önemli kazanımlarından biridir.

Filistin milleti bugün güçlüdür ve bazılarının sandığının aksine zayıf değildir. Amerikan vaatlerine kanıp masaya oturan bazı politikacıları diyorum. Evet, onlar eli boş kalıyorlar, biz değil. Biz güçlüyüz; Silahlarımız var, füzelerimiz var, direniş yolundayız, İslam'ımız var, dinimiz var, geleceğimiz var, umudumuz var ve Filistin, Allah'ın izniyle, kurtarılacak, Kudüs kurtarılacak ve Lübnan ve Filistin'deki direnişin emrine sunulacaktır. İnşallah Kudüs kurtarılacak, Kudüs ve Filistin'in kurtuluşuna ilk önderlik edecek olan da İmam Hamanei olacaktır. İşte gözümüzün önünde açık ve şeffaf bir şekilde gördüğümüz gelecek. Tecrübe bize şunu öğretti; Olaylar bize bunu öğretti.

Allah'a hamdolsun ki bugün güçlüyüz, Filistin halkı güçlüdür, bölgedeki direniş güçlüdür. Eğer bazıları Amerika'nın çıkardığı yaygara sonuç vereceğini sanıyorsa, bunun yeni bir şey olmadığını iyi bilmeliler. Başkanlar gelip gidiyorlar; Trump'tan önce ABD'de onlarca başkan iktidara geldi. Bölgedeki direniş, Lübnan Hizbullah'ı, Filistin direnişi ve bölgedeki direniş inşallah devam edecektir. Zira bu direnişin arkasında büyük bir güç, inanç var.

Bu direniş hem tarihteki özgün düşünceye hem de İran İslam Cumhuriyeti'nin gücüne dayanıyor.

*Bir zamanlar katil Siyonist rejim istedikleri zaman Lübnan topraklarına girebiliyorlardı. 1982 yılında Beyrut'a gelip çok sayıda suç işlediler. Daha sonra birçok katliam yaptılar. Yıllarca Güney Lübnan'da kendilerine bir güvenlik bölgesi oluşturdular. Siyonistlere karşı mücadele eden Hizbullah Hareketi de düşmanı Lübnan topraklarından çekilmeye zorladı. Bugün durum nasıl? Siyonistler hala Lübnan topraklarına girip Lübnan halkını katledebilir mi? Hizbullah'ın bugün Lübnan, Lübnan halkı ve İslam dünyası nezdinde kazandığı güvenilirlik nedir ve bu direnişin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Sorunuza İmam Hamanei'nin bir sözüyle cevap vereceğim. 2000 yılındaki zaferin ardından Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah yaşananları İmam Hamanei'ye anlattı. Seyyid Nasrallah sahadaki durum ve yeni gelişmeler hakkında bilgi verirken Ayetullah Hamanei gülümsedi ve şöyle dedi: “Sözlerinizden Siyonistlerin İslami direniş tarafından ezildiğini anlıyorum.” Nitekim olay da böyle gerçekleşmiştir. Bugün Siyonistler, Lübnan İslami Direniş Mücahitlerinin ayakları altındadır ve hiçbir şey yapamazlar.

İsrail, 50 yıldır Güney Lübnan da dâhil olmak üzere Arap ülkeleri ve Arap dünyasının sınırlarını stratejik tehdit olarak görüyor. Biz, Güney Lübnan'ın İsrail'den sürekli tehdit altında olduğunu öğrenen bir nesildeniz. Çünkü ailelerimiz ve toplumumuz İsrail tehditlerinin gölgesinde her zaman endişeli ve tedirgindi. Ancak bugün durum değişti. Bugün Güney Lübnan'a gidiyorsunuz; bu bölge sakin, güçlü ve cesurdur. Güney Lübnan'da endişe ve kaygı nerede görülüyor? Yukarı Celile, Kiryat Şmona ve Hayfa sakinleri, kendilerine veya oradaki Siyonistlere roket isabet etmesinden endişe ediyor. Tel Aviv ve Yafa bile endişeli. İsrail askerleri, subayları, liderleri ve hatta politikacıları savunma planlarından bahsediyorlar. Bu planların tek bir amacı var, o da Siyonistlere güven vermek. Allah'ın bize lütuflarından biri de 2018 yılında tatbikat yapmaları ve daha sonra tatbikatın sonuçsuz kalması nedeniyle Siyonist yerleşimcilerin hâlâ korku ve endişe içinde olduklarını söylemeleri oldu.

 “Stratejik kaygı” durumunun Siyonist askerler, politikacılar ve gazetecilerin ana gündeminde olduğunu görüyoruz. Bugün Siyonist kamuoyunun büyük çoğunluğunun duyduğu ve etkilendiği Seyyid Hasan Nasrallah'ın konuşmaları da aynı tabloyu gösteriyor. Araplar daha önce İsraillilerin konuşmalarını dinleyerek kendi geleceklerini belirlerlerdi, ama bugün geleceği Seyyid Hasan Nasrallah'ın konuşmaları belirliyor. Bunlar, geleceği şekillendirecek olan Ayetullah Hamanei'nin, İslam Cumhuriyeti Yüksek Milli Güvenlik Konseyi'nin ve Devrim Muhafızları Ordusu'nun yönergeleridir. Bugün Siyonistlerin Devrim Lideri'in konuşmalarından, Devrim Muhafızları'ndan ve İran'dan bahsettiğini görüyoruz. Yani her şey tam tersine dönmüş durumda. Bugün büyük stratejik zaferler elde ettik, dolayısıyla direnişin geleceği büyük başarılarla dolu aydınlık bir gelecek olacaktır. Evet, fedakarlıklar ve çabalar olmasaydı bu zaferler yaşanmazdı.

Biz her zaman Şehitlerin Efendisi İmam Hüseyin'in (a.s.) yolunu takip etmekte kararlıydık. Bugün toplumumuz Kerbela toplumu haline gelmiştir. Bugün Lübnan'da bir Kerbela cemaatiyle karşı karşıyayız, İmam Hüseyn'i seven bir toplumla karşı karşıyayız. Allah'ın salât ve selâmı İmam Hüseyin'e (a.s) olsun! Lübnan'daki erkekler, kadınlar ve gençler direniş yolundadırlar çünkü direnişin sevgisi ve şefkatiyle yetiştirilmişlerdir. Kızlarımız, oğullarımız, erkeklerimiz, kadınlarımız, kültürümüz, okullarımız, medreselerimiz, âlimlerimiz, medyamız şükürler olsun direnişin içindendir ve herkes direniş yolunda canını feda etmeye hazırdır. Mevcut direniş sadece askeri ve sıradan bir direniş değildir; Karşımızda direniş fikrine inanan bir Kerbela ve Mehdevi direniş deneyimi var. Bu deneyime dayanarak direnç faaliyeti farklı biçimler alabilir; Lübnan'daki tehlikenin ortadan kaldırılması veya Allah'ın izniyle Kudüs'ün kurtarılması da buna dahildir.

Direniş, tüm Arap ve İslam milletlerinin zalim yöneticilerin baskı ve zulmünden ve aynı zamanda Amerika'nın zulmünden kurtulmasını istiyor.

Biz, direniş cephesinin ve İslam ile Arap dünyasında devam eden direniş hareketlerinin, İmam Hamanei'nin önderliğinde yoluna devam edeceğine ve kazanımlarını, bütün tevazu ve alçakgönüllülükle İmam Mehdi (a.c) emrine sunacağına inanıyoruz. Ey zamanımızın Efendisi! Bölgede direniş faaliyetleri alanında elde ettiğimiz inanılmaz başarıyı bizden kabul etmelerini rica ediyoruz. Ey zamanımızın Efendisi! Direnişi yöneten senin vekilindir; O, İslam Devrimi Lider'dir; Bu yeterli mi yoksa daha fazla başarı sunmamız mı gerekiyor? Mübarek gelişinizin şartlarını hazırlamak için daha fazla fedakarlıkta bulunmaya hazırız. Hazreti İmam Mehdi'nin zuhuru Allah'ın elindedir ve ne zaman olacağını en iyi bilen O'dur. Allah'tan onların zuhurunun yakın olmasını dileriz.

Tesnim



Yeni yorum ekle