Sen de gidersin!

Ct, 28/07/2018 - 17:38

Batılı basın organlarının dediğine göre, Amerika Cumhurbaşkanının ilk sabah saatlerindeki tweetleri genellikle bir önceki gün kafasını maşkul eden konularla ilgilidir. Pazartesi günü de Donald Trump, Amerikalı bu sarı saçlı tacir, uykudan uyanmış ve İran Cumhurbaşkanına hitaben şu tweeti atmış: “Bir daha asla ABD’yi tehdit etme yoksa tarihte daha önce çok az kişinin gördüğü sonuçlara katlanırsın. Artık şiddet ve ölüme ilişkin çılgın ifadelerinizi sineye çekecek bir ülke değiliz. Dikkat et”. Bu cümleler hakkında belki de en iyi değerlendirmeyi, İngiltere Independent gazetesi şu üç sözçükle özetlemiş: Küstahça, çoçukça ve saldırganca!

Trump bu cümleleri İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Pazar gününkü açıklamalarına yönelik olarak sarfetti. Ruhani, Amerika’nın İran’a karşı müdahaleci ve sebote edici girişimlerine tepki göstererek, şöyle demişti: “Sayın Trump, biz tarih boyunca bölgedeki su yolları güvenliğinin güvencesi olduk. Aslanın kuyruğuyla oynama, pişman olursun. İki yolumuz var; ya direneceğiz ya teslim olacağız. ABD’yle müzakere masasına oturmak teslim olmak demektir”.

İran’a karşı Amerikalı yetkililerin 40 yıllık blöfleri

İran’ın Amerikan yetkililerince tehdit edilmesi tabi ki ilk defa olan bir şey değildir. Daha inkılabın başında ve ABD’nin casusluk yuvası olan İran’daki elçiliğinin ele geçirilmesi sonrasında, o günün ABD Başkanı Jimmy Carter İran’ı defalarca savaşla tehdit etti. İmam Humeyni (r.), o sürekli tayakkuz halinde olan üstün bilge insan ise, Carter’in blöflerine karşılık şöyle demişti: “Biz, bu yolda şehadeti kendilerinin saadeti olarak gören kimseleriz. Milletimiz şu anda şehit olmaları için kendilerine dua etmemi istiyorlar. Şehadeti isteyen bir milleti neyden korkutuyorsunuz? Ölümden mi? Bu millet şehadeti kendileri için bir onur biliyor... Sayın Carter böyle bir şeyi yapabileceğini düşünerek yanlış yapıyor. Dünya böyle bir şey yapmasına izin vermez. Amerika milletinin kendisi de buna izin vermez... Varsayılım ki böyle bir işe kalkıştı o zaman da milletimiz dişini tırnağına takarak onları yok edecektir...Böyle bir milleti kontrol edemeyiz, yani Amerika böyle bir halt işleyecek ve halk da yerinde oturup öyle bakacak? Test ediyorlarsa etsinler, bakalım nasıl bunu yapabilecekler?” (Sahifey-i İmam, c. 11, s. 107)                

İslam İnkılabı zaferinden sonraki dönem boyunca ta günümüze kadar da bu tehditler sürekli olagelmiş ve dayatılan savaş gibi bir dönemde Baas ordusunu kullanarak İran’ın siyasi rejimini çökertme çabası içinde olmuşlardır ancak, istenilen sonuç gerçekleşmediği gibi, ülkenin dış tehditlere karşı daha da dayanaklı hale gelmesiyle sonuçlandı, öyle ki kutsal savunma döneminden sonra günümüze kadar artık hiçbir ülke bu topraklara saldırma cüretini kendisinde bulmamıştır.

Amerikan yetkilileri neden korkuyorlar?

Ne olmuşta ABD’li yetkililer böyle korkuya kapılmışlar ve bu tür açıklamalarla hala ‘dünyanın süper gücü’ olduklarını lanse etmeye çalışıyorlar? Öyle görünüyor ki bu korkunun asli nedenini, bir yandan ABD’nin İran’a karşı yaşadığı bu günlerdeki zaafiyet ve bölgede ard arda aldığı yegilerde, diğer yandan ise İran liderliğinde direniş cephesinin kaydettiği ilerlemelerde aramak gerekir. Öyle ki, önemli bir dergi olan Foreign Policy dergisi, Steven Cook’un kalemiyle yayımladığı bir raporda, Amerika’dan Suriye’de kaybeden taraf diye söz ederek, “Amerika’nın Ortadoğu’da oyunun kurallarını belirlediği dönemin sonuna gelindiğini” vurgularken, New York Times gazetesinin analisti Max Fischer de “İran Amerika’nın mahiyeti için küresel bir sorun haline gelmiş durumda. Bu sorunun salt varlığı bile Amerika hegemonyasını sorgulamakta ve Washington’ı çıldırmaktadır” diye yazdı. Eski bir Pentagon analisti olan Harold Roud’ta bir yazısında, “Biz bugün, Amerika’nın sadece İslam dünyasında da değil, belki bütün dünyada kartondan bir kaplam gibi göründüğü bir konuma gelmiş bulunuyoruz” derken, Los Angeles Times ise Amerika’nın Irak’ta karşılaştığı yenilgilere değinerek, “ABD’nin Irak saldırısından on yıl sonra, bu savaşın jeopolitik galibi Amerikalıların düşmanı yani İran olmuştur” ifadesine yer verdi.

Dolaysıyla Amerikalı yetkililerin tehdit içerikli bu tür açıklamalarının hiçte şaşırtıcı bir yönü bulunmuyor. Her ne kadar, ‘bunlar daha ilk baştan itibaren de yaptıkları eylemlerdir; eski Amerika yönetimi döneminde bir şekildi, şimdi başka bir şekildedir; oğul Bush döneminden önceki dönem de başka bir şekildi...onlardan birçoğunun kemikleri de toprak oldu, bedenleri de toprak altında soğulcanlara, böçeklere, karınca ve çiyanlara yem oldu, ama İslam Cumhuriyeti ise, Allah’a hamdolsun, göğsünü siper etmiş halde güçlü bir şekilde ayaktadır; bu bayın da bedeni toprak olacak, çiyanlara ve karıncalara yem olacaktır, İslam Cumhuriyeti ise aynı şekilde dik duruşunu sürdürecektir’ (İmam Hamanei’nin 19/2/1397 tarihli beyanatı).     

Herhalükarda, ABD’nin ticaretci başkanı da kendi selefleri gibi bir gün gidecektir ve pekte uzak olmayan bir gelecekte İslam İnkılabı liderliğindeki direniş cephesi Beytu’l Mukaddes’te namaz kılacaktır. “Kudüs’ün yolu Kerbela’dan geçer” diyenler doğru söylemiştir.

 

Çeviri:Mehmet Gönül

Welayet News



Yeni yorum ekle