Rusya'nın Aşağılanmasını Sonlandırma Ve Sovyet Gırtlağıyla Konuşma

Cu, 11/03/2022 - 22:10

Putin'in zihninde Amerika imajı

Welayet News  - İranlılar olarak, zayıflayan ve gerileme halinde bildiğimiz ABD'ye bakışımızın aksine, Putin'in zihninde ABD’ye ilişkin olağanüstü bir heybet var ve Amerika’nın gücünü gerçek olarak görüyor.

Devlet liderlerinin zihnini okuma veya zihniyetini analiz etme yöntemlerinden biri, konuşmalarının içeriğinin uzmansal, teknik ve psikolojik analizidir. Düşman veya rakibin uzmanları ve güvenlik sistemleri karşı tarafın bilgilerine ulaşamadığında bu konu daha da değerli hale gelir. İsimlerin her biri, konu ve isimlerin tekrarlanma oranı (yerler, kişiler vb.) karşı tarafa görece doğru bilgiler verebilir. İkinci Dünya Savaşı'na giden günlerde İngiltere, Almanya'nın yakında Lehistan’ı (Polonya) işgal edeceğini duyurdu. Haberi kendi aralarında doğrulayan Almanlar, ‘İngiltere bu habere nasıl ulaştı? Bir sızma mı yoksa dinleme veya başka bir şey mi?’ diye konuyu araştırdılar. Ancak daha sonra, (metin analizi) uzmanlarının, siyaset psikologlarının ve psikanalistlerin bunu Hitler'in birkaç konuşmasının içeriğinden anladıklarını duydular.

Ukrayna'nın işgalinden kısa bir süre önce, Rusya Devlet Başkanı Rus devlet televizyonuna çıkarak 3.100 kelimelik ateşli bir konuşma yaptı. Kuşkusuz bu konuşma, söz dizimi, kelimelerin kullanımı, öncelikler vb. çeşitli uzmanlar tarafından bir arada değerlendirilmiştir, ancak metnin genel ruhu Putin'in kabul ettiği ve zihinsel çerçevesi ve kişisel tarzı ile uyumludur. Yazının devamında, isimleri ve isimlerin tekrarını, Vladimir Putin'in zihniyetini ve onun temel meşgalesini analiz etme yöntemiyle bu metni inceleyeceğiz.

Putin'in konuşmasının sadece dörtte biri Donbass ve Ukrayna hakkında. Konuşmasının geriye kalanın tamamı Batı ve Amerika hakkındadır ve ilginç olan ise, Amerika dışında hiçbir Batı ülkesinin adını zikretmemesidir. O, Sovyetler Birliği ve Rusya'nın aşağılanmasının tarihini anlatıyor. Oysa Ukrayna Rusya'nın tarihsel aşağılanmasına neden olacak bir seviyede değil. Putin'in zihninde büyük bir bilmece var ve Sovyetler Birliği'nin çöküşünden yıllar sonra Rusya'nın artık olgunlaştığına ve Batı'nın aşağılanmasını sürdürmesini engellemesi gerektiğine inanıyor.

Çıldırtıcı Aşağılama

Putin'in konuşmasının ilk bin kelimesi, Sovyet sonrası dönemde Rusya'nın aşağılanması ve Batı'nın Rusya’yı nasıl tanımadığına ilişkin ifadelerle dolu. Putin, hakaret diliyle, Sovyetler Birliği'nin Soğuk Savaş'taki yenilgisini mevcut durumun çıkış noktası olarak görmekte ve mevcut sıkıntıları da ondan sonra çıkan sıkıntılar olarak değerlendirmektedir. Konuşmasının bidayetinde, Batı'nın Rusya'ya yönelik tehditlerini "kaba ve alışılmışın dışında" olarak nitelendirdi ve Rusya'ya yönelik hakareti açıklamaya devam ederek, “Tekliflerimize cevaben, sürekli olarak karamsar aldatma ve yalanlarla veya şantaj için baskıyla karşı karşıya kalıyoruz” dedi. Devamında ise "Bizim tamamen meşru çıkarlarımıza ve taleplerimize karşı (bu) kibirli ve aşağılayıcı tavır nereden geliyor" diyerek Batı'nın aşağılayıcı tavrına açıkça işaret etti ve ardından, "Bir süreliğine özgüvenimizi kaybettik sadece, dünyadaki güç dengesi alt üst oldu" diyerek bunun nedeninin Sovyet sonrası döneme uzandığını belirtti. Rusya'nın aşağılanmasının sonraki aşamasını Libya ve Irak macerasında görmektedir. “ "Tekrar ediyorum, bizi kandırdılar, onların yaygın ifadesiyle bizi bir kenara attılar".

Açıktır ki, Libya ve Irak meselelerinde Rusya'ya meydan verilmemesi, aşağılık kompleksine dönüştü ve Putin bunu Suriye'de telafi etmeye çalıştı ve etti de. Putin'in Rusya'nın aşağılık kompleksine ilişkin açıklamalarının toplamından iki konu öne çıkıyor: Birincisi, Rusya'yı Doğu Avrupa'daki güvenlik anlaşmalarında oyalamak ve ikincisi, Sırbistan, Libya ve Irak'ta Rusya’yı oyuna almamak. Tabi Putin, bu ikisinin izini Sovyetlerin Soğuk Savaş'taki yenilgisine kadar takip ediyor. O, Batı'nın Sırbistan, Irak, Libya ve Suriye de dahil olmak üzere dünyadaki rolünü yasadışı ve Güvenlik Konseyi'ni tekmelemek olarak görüyor ve Rusya'nın bu hukuksuzlukla mücadele etmek için müttefiklerinin olmamasına kızgın.

Batı'nın Rusya'nın görüşlerini dikkate almamasını Rusya’nın aşağılanmasının diğer bir boyutu olarak görüyor. “Onlar bu kilit meselede (Avrupa güvenliği) Rusya ile müzakereyi bizim için gerekli görmüyorlar ve kendi hedeflerinin peşinden gidiyorlar”. Bu, Batı'nın Doğu Avrupa'nın güvenlik düzenlemelerinde Rusya'yı oyuna almadığını ve aynı zamanda NATO'nun Rusya sınırlarına doğru genişlemesinin giderek daha koyu hale geldiğini gösteriyor.

Putin'in kafasındaki Amerika görüntüsü

İranlılar olarak, zayıflayan ve gerileyen olarak gördüğümüz ABD'ye bakışımızın aksine, Putin'in kafasında ABD’ye ilişkin olağanüstü bir heybet var ve onun gücünü gerçek olarak görüyor. Ancak ABD merkezli Batı’yı “yalan imparatorluğu" olarak nitelendirirken İslam Cumhuriyeti ile aynı görüştedir. Putin'in kafasındaki Amerika imajı –ki kendisi bunun gerçek olduğunda ısrarlıdır – başkalarını kullanan oldukça güçlü ve örgütleyici bir imajdır.  

“Amerika Birleşik Devletleri büyük bir ülke ve sistem inşa eden bir güçtür. Tüm ortakları bilgiyle ve görev bilinci ile Amerika'yı onaylayıp herhangi bir sebeple onunla birlikte şarkı söylemekle kalmıyor, aynı zamanda davranışını kopyalıyor ve önerdiği yasaları hevesle kabul ediyorlar. Dolayısıyla, haklı olarak, Birleşik Devletler'in kendi şekil ve şemalinde oluşturduğu tüm Batı bloğunun 'yalan imparatorluğu' olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz”. İktidarının ilk yıllarında Putin, Batı ile iyi ilişkiler kurma peşindeydi ve hatta NATO'ya katılmaya çalıştı. Ama burada kendi sadakatini ve Batı'nın güney Rusya'daki ayrılıkçılık ve terör çeteleri üzerinden başlattığı darbeleri açığa vuruyor. “Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer Batılı ortaklarla içtenlikle çalışmaya hazır modern Rusya'nın eşi görülmemiş açılımıyla ve tek taraflı olarak fiilen silahsızlanma karşısında, hemen bize baskı yapmaya ve bizi tamamen yok etmeye çalıştılar. Bu, Batı'nın güney Rusya'daki ayrılıkçılığı ve paralı asker çetelerini aktif olarak desteklediği 1990'larda ve 2000'lerin başında olan şeydi”.

Putin, ABD ve müttefiklerinin, dünya hakimiyeti arayışında olduklarından, ortak bir düşman karşısında birliklerini sürdürmek için “sebep olmaksızın Rusya'yı düşmanları olarak tanımladıklarına" inanıyor. O, Batı'nın Rusya'ya karşı komplosunun daimi olduğunu düşünüyor ve Rusya'nın bu alanda herhangi bir iyileşmeye dönük çabasını, iyi bir niyet görmediği için, yararsız buluyor. Putin'in bu görüşü İslam Cumhuriyeti yetkililerinin görüşüne yakındır. İmam (r.a), “İstesek de istemesek de peşimizi bırakmayacaklar” demişti.

Batı'nın İran ve Rusya ile karşı karşıya gelmesinin müşterek yönleri, Batı'nın yapısı ve doğasının, ‘başkaları hakir olmalı veya İmam’ın (r.a) deyimiyle onlar efendi olmalı ve biz ise köle, onlar kimlik kartımızı çıkartmalı vs...’ biçiminde kendini dışa vurduğunu gösteriyor. Putin, Libya ve Irak'ın hikayesini ve neden saldırıya uğradıklarını hatırlatarak, hegemonyalarını koruma amacıyla bir sonraki adımları atabilsinler diye yalandan düşman ürettiklerini kanıtlaması için “yalan imparatorluğu”nu teşrih etmeye çalışıyor.

Sıkça tekrarlanan isimler Putin'in zihinsel endişesini ele veriyor

Putin'in sıkça tekrar ettiği sözcükler, son 30 yıl karşısındaki zihinsel kaygısını yansıtıyor. Putin'in son 800 kelimesinde yer alan Ukrayna ve Donbass hikayesi, onun temel sorununun NATO olarak okuduğu ve ABD merkezli Batı olduğunu gösteriyor. Sovyet sonrası Batı'yı anlatıyor ama Ukrayna'ya dair bir tasvir sunmuyor. Onu yalnızca bu ülkenin doğusundaki Ruslara eziyet eden bir taraf olarak ele alıyor, ancak söylediklerinin yüzde 70'i son yıllarda Batı'nın Rusya ile olan gerilimleri hakkında. Şimdi telafi etmesi gereken bir güce ulaştığını hissediyor. 3.100 kelimelik konuşması boyunca 10 kez ABD, 10 kez Batı, 9 kez Sovyetler Birliği, 10 kez Ukrayna ve 10 kez NATO, 23 kez Rusya ve 3 kez "yalan imparatorluğu" kelimesini tekrarlıyor. Ancak anlaşmazlığın yeri gibi görünen Donbass bölgesi konuşmasında sadece beş kez tekrarlanıyor.

Kırım adası da üç kez tekrarlanıyor ve Putin, ciddi bir önlem alınmazsa Batı’nın Kırım'ı geri alacağını diyerek bilinçaltındakini ele veriyor. Putin'in konuşmasında, Kırım'ın kaygısı ve Rusya'ya kalıcı olarak ilhak edileceğinin garantisinin olmaması oldukça açık. Putin, son 30 yıldaki icraatından dolayı hiçbir Avrupa ülkesinin adını vermiyor. İkinci Dünya Savaşı'nı yeniden yorumlarken yalnızca iki kez Almanya’dan söz ediyor ama hiçbir Batılı ülkenin adını anmıyor. İhtimalen, onları aşağılaması ve Amerikan şemsiyesi altında ufak görmesine yönelik düşündüğü bir tedbir olabilir.

Fransa, Almanya, İngiltere vb. ülkeler yerine, “NATO üyesi ülkeler” terimini kullanıyor. Ama söz, Rusya'ya meydan vermedikleri ve hukuka aykırı hareket ettikleri yerlere gelince tekrar Batı'yı ele alıyor. Irak'ı beş kez, Libya'yı dört kez, Suriye'yi üç kez ve Sırbistan'ı iki kez zikrederek Batı’nın, yalan imparatorluğu başlayıp bu ülkelerin altyapılarının yıkılması ile sonuçlanan performansını belirginleştiriyor. Doğu ve Batı, Sırbistan'ı unutmuş olabilir ancak Putin bunu Doğu Avrupa'da yasadışı bir Batı eylemi olarak anımsatıyor. Libya, Suriye, Irak ve Sırbistan'ın Batı ile uyumlu olmadıklarından veya Rusya'ya ya da eski Sovyetler Birliği'ne yakın olduklarından dolayı cezalandırılmış gibi Putin'in zihinsel arka planında yer edinmiş. Putin, Rus nasyonalizmi ve milliyetçiliğiyle suçlandığının farkında, bu yüzden bu konuya nadiren değiniyor. Hatta milliyetçiliğin temeli olan "ulus" kelimesini sadece iki kez kullanıyor, ancak "Ukrayna milliyetçilerini" defalarca azarlıyor ve onları insan hakları ihlalleriyle suçluyor.

Sovyetlerin ihtişamının dağdarı

Sovyetler Birliği'nin çöküşünün üzerinden 30 yılı aşkın bir süre geçmesine ve bugün meselenin Rusya-Batı ilişkileri olmasına rağmen, Putin sürekli olarak eski Sovyetler Birliği'ni hatırlamakta ısrar ediyor. Eski Sovyetler Birliği hala Batı'yı tahkir etme potansiyeline sahipmiş gibi ondan söz ediyor. Hatta 2. Dünya Savaşında Sovyetlerin eliyle gerçekleşen Nazilerin darbelenmesi ve bastırılmasını hatırlatıyor. Sovyetler Birliği'ni dokuz kez tekrarlıyor ancak konunun o zamanla hiçbir ilgisi yok. Putin, Sovyetler Birliği'nin dağdarıdır, onun yasını tutuyor ve Sovyetler Birliği'ni komünizm ideolojisi ile değil, Rus milliyetçiliği ile diriltmeye çalışıyor. Putin'in bundan sonraki mobilize edici ideolojisi, milliyetçilik ve Rusya'nın son iki yüzyıldaki onurunun yeniden okunmasıdır. Putin, mevcut Rusya'nın “felç olma"sı, "gerileme"si, "özgüvenini yitirme"si ve "dengesinin bozulması"nın kökenini Sovyetler Birliği'nin çöküşünde arıyor. Sovyetlerin dağılmasıyla Batı’nın kendilerini tahkir ettiğini ve Rusya'nın hayatının idamesinde de söz konusu aşağılayıcı yaklaşımların dengenin bozulması nedeniyle devam ettiğini düşünüyor. Demokrasiden uzaklaştırmak için Amerikalıların Putin’den nasıl bir imaj ürettiklerinin de farkında.

Eski ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Temmuz 2014'te Almanca yayınlanan Bild am Sonntag gazetesine yaptığı açıklamada, “Putin tehlikeli bir adam ve sürekli başkaların gücünü dağıtma peşinde” dedi. Putin’e karşı suizan bu yargıda kol geziyor ve Putin’in bunu Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra meydana gelen bir küstahlık olarak görmesi doğaldır. Putin, mevcut kriz görünürde Ukraynalı Rusların %17’si ile ilintili olsa da Batı’nın rakipsiz süvari gibi dört nalla tehacümü ve dengenin alt üst olmasını şöyle izah ediyor:  “Sovyetler Birliği 1980'lerin sonlarında zayıfladı ve ardından tamamen çöktü. O gün ve bugün yaşanan tüm olaylar bizim için iyi bir derstir. İktidar ve iradenin felce uğramasının tam bir yozlaşma ve unutulmaya doğru atılan ilk adım olduğunu inandırıcı bir şekilde gösterdi. Bir süreliğine özgüvenimizi yetirir yetirmez dünyadaki güç dengesi alt üst oldu”.

Putin, Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra kendilerinin peşini bırakmadıklarını ve ABD ile Batılı ortaklarının kendilerini yok etmeye çalıştığına inanıyor. Ancak eski Sovyetler Birliği'nden geriye kendilerini yok olmaktan alıkoyan sadece güçlü bir nükleer ülkenin kaldığına inanıyor. Putin, Sovyetlerin çöküşünden sonra yeni jeopolitiği kabul etmenin daha sonraki maliyetleri üreten bir hata olduğunu itiraf ediyor. “Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Rusya yeni jeopolitik gerçekleri kabul etti. Sovyet sonrası ortamda yeni kurulan tüm ülkelere saygı duyacağız ve onlara saygılı davranacağız...Ancak Rusya, modern Ukrayna topraklarından kaynaklanmayan sürekli bir tehditle kendini güvende hissedemez”.

Rus devlet başkanı, yeni ortaya çıkan ülkelere duydukları saygıya karşılık Batı’nın kendilerini Ukrayna coğrafyası üzerinden tehdit ettiğini ve Ukrayna'yı açıkça aklayıp hiçbir şey yapmadığını hatırlatıyor. Bu nedenle, Rusya'nın savaşının Batı’ya karşı olup Ukrayna'nın bu savaşın sadece patlak verdiği yer olduğunu ve Putin’in, Sovyetler Birliği'nin çöküşünden otuz yıl sonra, hepiniz bir araya gelseniz bile artık bize karşı koyma ve bizi aşağılamaya kadir değilsiniz demek istediği söylenebilir.

Açıktır ki, Ukrayna ya da Ukrayna asıllı Ruslar, Rusya'nın Batı'yı Ukrayna'nın siyasetinden, yönetiminden ve coğrafyasından geriye püskürtmesi için sadece bir bahanedir. Madalyanın diğer yüzünün ise Sovyetler Birliği'nin Doğu Avrupa'ya dönüşünün telkini olduğu açıktır. Dolayısıyla Putin'in bu konuşmada kol gezen ideali, eski Sovyetler Birliği'nin güç ve genişlik açısından yeniden canlandırılmasıdır, ancak bunu komünist ideolojiyle değil, modern milliyetçilikle yapmak istiyor.

Rus aşağılanmasının sonu ve Sovyet gırtlağıyla konuşma

Putin zamanı, kendimizi bulmak ve kendi gücümüze güvenerek aşağılanmamızı önleyebilmek için yıllardır ter döktüğümüzü göstermek için yorumluyor. Geleceğin eskisi gibi olmayacağı vurgusu konuşmasında defalarca tekrarlanıyor ki bu da Putin'in son otuz yılda böyle günlere hazırlanmak için bir yol izlediğini gösteriyor.

O, Rusya için bir altyapı oluşturabilmiş olamalı ki Sovyet gırtlağıyla Batı’ya, “Artık olan biteni sadece izlemekle kalamayız. Bu bizim tarafımızdan tamamen sorumsuzca olur” diyebiliyor. “Artık sadece izlemekle kalamayız" ifadesi, ‘şimdiye kadar sadece izlemekle yetinmek zorundaydık ama şu an güç üretme açısından “izleme” aşamasının ilerisine geçebileceğimiz bir noktaya gelmiş bulunuyoruz” anlamını veriyor.  

Önleyici hamle

Putin, Doğu Avrupa'daki askeri hamlesini bir tür önleyici bir hamle olarak görüyor. Batı'nın Rusya'nın jeopolitiğini değişmeye odaklandığını ve saldırı pozisyona geçilmezse istediklerini yapacaklarına inanıyor. “Tüm süreç ve olaylar ve alınan bilgilerin analizi Rusya'nın bu güçlerle çatışmasının kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Bu sadece bir zaman meselesi, hazırlanıyorlar. Uygun zamanı bekliyorlar”. Dolayısıyla Putin'in Ukrayna'ya saldırısı, NATO ile Batı arasındaki oyunu bozmak için bunu yapma zorunda kalarak Batı'ya yönelik önleyici bir saldırı olarak değerlendirilebilir. Putin, zamanı yorumlarken şu “an”dan başka bir fırsat olmadığı ve bugün harekete geçmezse zaman yönetiminin düşmanın eline geçeceği ve inisiyatifi kaybedeceği ikileminin içinde kendini sıkışmış hissediyor. “Sizin ve benim için, Rusya'yı ve halkını korumak için bugün kullanmamız gereken fırsattan başka bir fırsat yok. Koşullar, kararlı ve acil eylemde bulunmamızı zorunlu kılıyor”. Bir başka açıdan bakıldığında, Batı'nın bir dizi şartları oluşturarak Putin'in önleyici tedbirler almasıyla tuzağa düşmesini- ki bunu söylemek için henüz erkendir – hedeflediği şeklinde konu yorumlanabilir ancak Putin bunun farkında ve zaman unsurunun bugünkü eylemi caiz kıldığını kabul etmiş durumda.

Büyük idealler, küçük hedef

Söylediklerimize binaen, Putin, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla aşağlandıklarını ve Batı'nın Rusya'nın jeopolitiğini değiştime peşinde olduğunu iddia ediyor ve bekleyecek zamanlarının olmadığını ısrarla dile getiriyor. Ama konuşmasının “pratik adımına” gelince çelişkiye düşüyor ve sözlerinin sonunda o büyük stratejilerin ve ideallerin görülmediği bir hedef çiziyor. Bir bakıma ana hedeflerini ve zihniyetini Donbass'ın arkasına saklıyor. Rusya'nın otuz yıllık aşağılanması, düşük bir hedefle yer değiştiremez. Ancak Putin, pratik eylemde ana ideali gizlemeye çalışıyor ve dünyada ve ulusların gözünde haklı olacak ve alışılmadık görülmeyecek bir hedef çiziyor. Böylece onca hamaseti küçük bir huninin deriçesinden geçiriyor. “Amacı (hamlenin amacı), sekiz yıl boyunca Kiev rejiminin zorbalığına ve soykırımına uğrayanları korumaktır ve bu amaçla, Rusya Federasyonu vatandaşları da dahil olmak üzere sivillere karşı sayısız kanlı suç işleyenlerin yargılanmasının yanı sıra Ukrayna'nın silahsızlandırılması için çalışacağız”. Söylendiği gibi, Putin'in operasyonel gerekçesi küçük, ancak  konuşmasının ilk 2200 kelimesinde söylediği şey Batı'ya ve NATO'ya geri adım attırmak, Sovyetler Birliği'ni yeniden canlandırmak ve Rusya'nın aşağılanmasına son vermektir. Bu, Donbass halkını –ki ihtimalen onların bir kısmının durumu iyi değil - savunmaktan farklıdır.

Sonuç

Putin'in konuşmasını analiz ederek, onun Sovyet sonrası dönemde Rusya'nın aşağılanması ve Rusya’nın Sırbistan, Libya ve Irak meselelerinde devre dışı bırakılması karşısında derinden rahatsız olduğunu ve Suriye'ye müdahaleyi tek taraflılığı önlemenin bir örneği olarak gördüğünü anlamak mümkün. Kuşkusuz bir konuşmada 10 kez ABD, 10 kez Batı, 10 kez NATO, 9 kez eski Sovyetler Birliği'nin tekrarı, 23 kez Rusya ve 3 kez yalan imparatorluğu ifadelerinin geçmesi gösteriyor ki, Ukrayna ve Donbass hikayenin bir alt kümesidir, Ukrayna sadece Batı ile karşılaşmanın fiziki coğrafyasıdır. Ve Rusya, Batı'nın Doğu Avrupa'da ve Rusya'nın batı sınırlarında jeopolitik değişim aradığına inanıyor ve delil olarak da güneydeki teröristlere verilen desteği hatırlatıyor.

Buna binaen, Putin, Doğu Avrupa jeopolitiğine saldırmak niyetindedir. Buna Ukrayna'ya saldırarak başlamıştır. Kısa vadede Rusya'nın Ukrayna'daki hamlesi için iki yol görülebilir. Doğu Ukrayna'yı ayırırsa, NATO'yu küçük düşürmeye ve kendisi ile NATO arasında bir tampon bölge yaratmaya çalışıyor demektir. Ama eğer Ukrayna'nın tamamında kalırsa, bu, Sovyetler Birliği'ni diriltmeyi, Avrupa jeopolitiğini değiştirmeyi ve Batı'dan maksimum güvenlik garantileri almayı amaçlıyor demektir. Doğu Avrupa ülkelerinin (Rusya'nın komşuları) muhitinin askerden arındırılması, Putin'in taleplerinin tabanını teşkil ediyor. Bunu diplomasi ile başaramadı. Askeri olarak boy gösterme gücü elde ettiği için şimdi bu yöntemi devreye koymuş bulunuyor.

 

Çeviri: Mehmet Gönül - Welayet News 

 

 

Tags: 


Yeni yorum ekle