İran, Rusya ve Türkiye; Avrasya dış ilişkiler modeli

Cu, 02/07/2021 - 22:24

Emil Avdaliani - Avrasya İncelemesi / İran, Rusya ve Türkiye yeni bir ikili ilişkiler modeli kuruyor.  Üç ülke resmi ittifaklardan azade olarak, Batı etkisini sınırlamak için birlikte çalışabileceklerini ve aynı zamanda aşırılıkçı ittifaklardan uzak durabileceklerini gösteriyor. Yeni Avrasya ikili ilişkiler modelini karakterize eden bu bağdaşık ve çelişkili çıkarlar bileşimi, dünya düzeninin dönüşümünün sonucudur.

Welayet News  - Batılılar, ister bir tür ittifak olsun isterse (Batı’daki gibi) başka bir yasal mekanizma olsun ulusların arasındaki işbirliği fikrini normatif bir çerçeveye yerleştirme eğiliminde oldukları için analistler ve uzmanlar Rusya, Türkiye ve İran arasındaki mevcut işbirliğini yanlışlıkla bir tür ittifak olarak tanımladılar. Böyle bir tanım, Avrasya’nın bu üç önemli ülkesi arasındaki etkileşimi hem küçük sayma hem de bir nevi büyütmedir.

Üç ülke resmi bir birlik oluşturmadı, aksine bunun tersi oluyor. Birbirlerinden işbirliği, rekabet ve yardım alırlar ve durumu uygun gördüklerinde birbirlerine sırtlarını dönerler.

Bu tür ilişkiler, güvensizliğin çok yaygın olduğu, ancak yine de güçlerin gerektiğinde ortak bir zemine ulaşılması ve bir tür dengenin kurulması için bir gücün iradesini diğer güçlere dayatmaktan kaçınma eğiliminde olduğu on dokuzuncu yüzyıldaki Avrupa ülkeleri arasındaki ilişkilere çok benziyor. Bu ülkeler, ayrıca, küresel düzenin dönüşümünün korkulması gereken bir olay olduğuna inanıyorlardı.

Suriye savaşı, terörizm, aşırıcılık ve bir dereceye kadar Kürt ayrılıkçılığı gibi çeşitli tehditler İran, Türkiye ve Rusya'yı birbirine yaklaştırdı. Özellikle ABD'nin bu üç gücün her birine farklı derecelerde uyguladığı baskı, liberal dünya düzenine direnme konusundaki işbirliklerini güçlendirdi.

İran, Rusya ve Türkiye, Soğuk Savaş sonrası düzenlemelerden artık yeterince yararlanamadıkları için dünya düzenini yeniden inşa etmeye çalışıyorlar. Her biri, içinde bir dengenin oluşturulması için dünya düzeninde bir yerinin olmasını istiyor.

Ancak, üç ülkenin gerekli değişimin derinliği ve genişliği konusunda farklı fikirleri bulunuyor. İran, devrimci coşkusu ve jeopolitik vizyonu ABD liderliğindeki dünya düzeniyle taban tabana zıt olduğu için, dünya düzeninin tamamen gözden geçirilmesini istiyor.

Rusya da revizyonist bir güçtür, ancak dünya düzeninde köklü değişikliklere yönelik talepleri, liberal bir dünya düzeninden bazı faydalar elde ettiği için o kadar köktenci ve radikal talepler değildir.

Türkiye ise, ABD ve Rusya arasında bir denge kurmaya çalışıyor. Bu denge, Ankara'nın Ortadoğu ve Akdeniz'deki politikasının en önemli yönlerinden biridir. Türkiye, dünya düzenini değiştirme sürecinde, dünya aktörlerinden herhangi biriyle çıkarlarına göre işbirliği yapmakta özgür olması gerektiğine, ancak bu işbirliğinin hiçbirinin kalıcı olarak telakki edilmemesi gerektiğine inanmaktadır.

Rusya, Türkiye ve İran halkları benzer anti-emperyalist mücadele deneyimlerine sahiptir. Avrasya'nın Batı'nın kültürel, tarihi, siyasi ve ekonomik egemenliğine karşı bir alternatif oluşturabileceğine inanıyorlar.

Bölgedeki daha küçük ülkeler de İran, Türkiye ve Rusya'ya bir tür “bölgesel malikiyet” veriyor, bu da bölgesel sorunların çözümüne dönük ikili ilişkilerde, üçüncü tarafların katılımı olmaksızın öncelik kazanmalarını sağlıyor.

Bu bağlamda, Türkiye ve Rusya, Karadeniz'de ortak bir vizyon paylaştılar ve İkinci Karabağ Savaşı'nın ardından Güney Kafkasya'da kendi aralarında işbirliği yaptılar. Libya'da ve İsrail ile Hamas arasındaki son çatışmada da benzer bir işbirliği gerçekleşti.

İran ve Rusya'nın da Hazar Denizi'nde ortak çıkarları var. Bölgeye hiçbir yabancı gücün girmesine izin verilmiyor ve denize erişimi olan daha küçük ülkeler Tahran ve Moskova'nın enerji ve güvenlik alanındaki çıkarlarını resmi olarak tanımak zorunda. 

İran, Rusya ve Türkiye yeni bir ikili ilişkiler modeli kuruyor. Üç ülke resmi ittifaklardan azade olarak, Batı etkisini sınırlamak için birlikte çalışabileceklerini ve aynı zamanda aşırılıkçı ittifaklardan uzak durabileceklerini gösteriyor. Yeni Avrasya ikili ilişkiler modelini karakterize eden bu bağdaşık ve çelişkili çıkarlar bileşimi, dünya düzeninin dönüşümünün sonucudur.

Bu üç ülkenin Batı'yı marjinalleştirme arzusu, çeşitli stratejilerden bazılarında oldukça belirgindir. Astana görüşmeleri, Suriye sorununa alternatif bir bakış açısı sunma girişiminden başka bir şey değil. Güney Kafkasya'da da benzer çabalar gösterildi ve Türkiye ile İran, Batı'nın yer almadığı bir tür bölgesel işbirliği ve güvenlik paketi önerdi.

Rusya uzun süredir Türkiye ve İran ile ilişkilerini iyileştirmeye çalışıyor. Sovyet döneminde bile Moskova, Batı'yı kenara itmek için iki ülke ile bir tür işbirliği geliştirmeye çalıştı. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra İran ve Türkiye giderek Rusya'nın Ortadoğu'da daha aktif bir dış politika inşa etme ve dünya düzenini yeniden inşa etme emellerinin temel direkleri haline geldi.

Şu anki bölgesel ve küresel ana akımlar üç ülkeyi birbirine yaklaştırsa da ancak bu, tüm tarafların resmi bir ittifak taahhütleri ile resmi bir grup oluşturmak için çalışacakları anlamına gelmiyor. İran, Türkiye ve Rusya'yı Batı'dan ayıran da bu özelliktir. Üç ülke resmi bir birliğin yokluğunu bir avantaj olarak görüyor. Böyle bir özellik, İran, Rusya ve Türkiye'ye birbirinin etki alanları üzerinde manevra yapma, denge kurma ve temel etki alanlarına saygı duyma imkanı veriyor.

Resmi taahhütler olmaksızın ortak bir zemin bulma eğilimi, tek kutupluluk sonrası dünyanın bir özelliğidir. Rusya ve Çin resmen ittifak kurmaktan kaçınıyor. Aslında, herhangi bir birliğin, birbirlerine yönelik hayırsever amaçlarını ve niyetlerini baltalayabileceğini iddia ediyorlar. Bu iddia daha çok kültürel ortaklıkların veya herhangi bir jeopolitik ittifakın oluşumu için gereken özelliklerin yokluğunu gizlemeye yönelik bir lafazanlık olsa da, bu davranış, manevra kabiliyetini hantal resmi taahhütlere tercih eden Avrasya ülkelerinde yükselen yeni eğilimin bir parçasıdır.

Rusya için Türkiye ve İran ile yakın işbirliği faydalıdır, çünkü bu işbirliği Batı'ya karşı bir kozdur ve Karadeniz, Kafkaslar, Hazar Denizi ve Suriye'deki hayati sorunları çözme olanağını Moskova’ya vermektedir.

Buraya kadar dediklerimize bakılırsa, Rusya'nın Türkiye'nin NATO ile ilişkilerinin tamamen kesilmesini ne ölçüde istediği hakkında kesin bir şey söylenemez. Diğer bir deyişle, Türkiye, NATO üyesi olarak - ki sürekli ittifak içi gerilimler yaratıyor - Rusya'ya, NATO üyesi olmayan ve sorun çıkarmayan Türkiye'den daha fazla fayda sağlıyor. Türkiye'nin NATO'dan çekilmesi koalisyonun iç sorunlarını hafifletecektir ve hatta Türkiye'nin Rusya'nın jeopolitik hesaplarındaki önemini de azaltabilecektir.

İran'a gelince, Rusya, İslam Cumhuriyeti’nin kendi diplomatik etkisine daha fazla bağımlı olmasını istiyor.  İran'ın nükleer çıkmazına uzun vadeli bir çözümün bulunması, Moskova'nın asla gerçekleşmesini istemediği bir senaryo. Böyle bir çözüm Rus şirketlerinin İran pazarına girmesinin yolunu açabilecek olsa da, İran pazarı daha rekabetçi olan Batılı şirketlere de açılacak. Daha yakın, daha katılımcı bir etkileşimin de Rusya'nın seçenekleri arasında yeri yok.

Moskova'ya göre, Ankara ve Tahran ile yakın ilişkileri sürdürmek sınırlayıcı bir jeopolitik yük, ama onlardan uzaklaşmak da zararlı olacaktır. Rusya, İran ve Türkiye ile kırılgan bir denge kurmaya çalışıyor.

Açıktır ki, Türkiye ve İran'ın da kendi politikaları bulunuyor. Bu iki ülkenin her biri Batı'dan tavizler almak için Rus kartını kullanıyor ve hiçbiri Batı ile bağlarını tamamen kesmek istemiyor.

Türkiye, Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliği'ne karşı Batı ile haddinden fazla yakınlaşmanın Ankara için oldukça maliyetli olmasına rağmen, ABD'ye karşı bir denklem kalıbında Rusya ile ittifakının da zararlı olabileceğini biliyor. İran da bu oyunda sadece Rus kartına bağımlı olmak istemiyor. Batı, Çin ve Rusya arasında bir denge kurmak Tahran için en iyi seçenek.

 

İrdiplomacy.ir

Çev: Mehmet Gönül - Welayetnews



Yeni yorum ekle