İslam İnkılabı’nın ilkeleri perspektifinden Şehit Süleymani Mektebinin özellikleri - 3 -
Hemen üstünlük izharında bulunup gaflete düşmeyin, biraz tahammül edin. Bu meselelerin sonraki perdeleri var; onun için devrimci sabra sahip olunmalı.
Welayet News - Eyyamullah’ın yaşandığı anda onların bazısını anlamayabilirsiniz ama biraz sabredin, bakın ne olacak. İmam Humeyni, Sovyetler Birliği’nin çökeceğini söyleyince hiç kimse inanmadı. Biz ise İmam’a güvendik. Maddi ölçülere ilaveten başka ölçüler de vardı, maddi ölçülere göre bu şekilde çökmemesi gerekirdi. Devrimci sabır; hemen hüküm verip yargılamamak, acele etmemek, hemen heyecana kapılmamak ve hemen hayal kırıklığına uğramamak demektir.
İslam İnkılabı Rehberi’nin halka böyle baktığını, bu halkı sabbar ve şekur bir halk olarak gördüğünü düşünüyorum. Bu, zulumattan nura çıkıştır ve bedelini de ödüyoruz, adım adım ilerliyoruz. Bu ayeti kerimede ve Devrim Lideri’nin hutbesinde işaret olunan bu noktalar, son derece önemli noktalardır.
İslam İnkılabı Rehberi, konuşmasında tevhidi ve liberal olan iki hesaplama sistemine değindi. Hutbelerinde bu ayeti yorumlarken ‘Allah’ın elinin tarihte aktifleşmesi’ni de gündeme getirdiler. İki hesaplama sistemi çerçevesinde bu gelişmelerin boyutları ve Devrim Lideri’nin bu tabiri nasıl analiz edilir?
Şehit Süleymani ve Ebu Mehdi’nin şehadetinden sonra, tüm tehditlere rağmen Aynul Esed üssüne yönelik yapılan saldırı, önemli gelişmelerden biridir. Amerikalılar ağır kayıplar yaşadı ama açıklamadılar. Kayıplarından daha önemlisi, Amerika ve Batı’nın dünyada gururunun kırılmasıydı. Onlar kendi militarizmiyle dünyayı korkutuyorlardı ama bu hamle ile ilk defa kendileri korkmaya başladı.
İlk defa biri korkmadan önlerine çıktı ve bu tüm dünyanın gözü önünde yaşandı. Çeşitli dergilerde makaleler yazdılar, basında analizler yapıldı ve bunlar yaşadıkların şaşkınlığın göstergesiydi. Dünyada Rusya, Çin ve diğerlerinden hiç kimse Amerika’ya, senden intikam alacağım demeye cüret edemiyor. Talut’un nasıl Calut’a galip geldiğini herkes gördü. Herkesin dalga geçtiği nayif bir genç, bir darbeyle Calut’tun, bu süper gücün belini kırdı ve gururunu, heybetini yerle bir etti.
İki hesaplama sistemi bulunuyor. Biri, maddi hesaplama sistemdir. Bu maddi sisteme göre, Calut galiptir Talut ise kesinlikle mağluptur; Musa, Firavun’un hakkından gelemez; İmam Humeyni, Şah’ın, Amerika’nın ve diğer süper güçlerin hakkından gelemez. Bu maddi hesaplama sistemi, Hizbullah’ın, İslami Cihad’ın ve Hamas’ın İsrail’i yenmesinin imkansız olduğunu söyler ancak, yaşanan dört savaşta İsrail’i mağlup ederler. Yine, Yemenli mücahitlerin Al-i Suud’a, BAE’ye, Batılı ve küresel güçlere karşı duramayacağını söyler fakat onlara karşı duruyorlar.
Bazıları dindar, Müslüman veya hatta din alimi olabilir ama hesaplama sistemlerinin bakış açısı ilahi ve tevhidi değil de, maddi ve materyalist olduğu için sabbar ve şekur olamazlar. Eyyamullah gözlerinin önünde yaşandı ama anlamadılar; çünkü düşmana göz dikiyorlar, ona güvenip ümit bağlıyorlar. Bunlar düşmandan korkar, tehditlere karşı geri çekilir. Sabbar ve şekur olanlar, ne düşmandan korkar, ne de ona güvenip umut bağlar. Bu iki sistemin farkı burada.
Yönetsel düzeylerde, ülkenin ve ülke ekonomisinin idare edilmesi biçiminde ülkemizin yaşadığı bir takım sorunlar, problemler bulunuyor. Acaba Süleymani Mektebi’nin çeşitli alanlarda ülkenin yönetim ve ekonomi sahasına genişletilmesi halinde halkın sorunlarını çözecek kapasitesi var mı?
Kesinlikle var. Şehit Süleymani gibi kimseler devrimin ve sekiz yıllık kutsal savunmanın mahsulüdür. Eğer Süleymani Mektebi olmasaydı Şehit Süleymani, Şehit Ebu Mehdi ve binlerce onurlu insan da olmazdı. Bu insanlar, gittikleri her dalda ihlas, tevekkül, akıl, tecrübe ve dikkat ile hareket eden ve o dalda sınıfın birincisi olan insanlardır. Bu tür insanlar kimya, fizik, kök hücre ve nükleer bilimler alanlarına gittiklerinde dünyadaki ilk sırada yer alan öğrenciler oluyorlar. Ekonomi, hizmet ve cihadi kamplara da gelirlerse rekorları kıracaklardır. Diğer alanlarda da böyledirler; çünkü amaçları hiçbir karşılık beklemeden, Allah için halka hizmet etmektir.
Bu tür insanlar, ekonomiden yönetime, sanayiye ve diğer alanlara eğer Süleymani Mektebi ile gelirse, ihlas, aklaniyet, tecrübe, mütevazi yaşam, yorulmazlık, özellikle mahrumlar başta olmak başkalarının hukukunu gözetlemek gibi sahip oldukları özelliklerden dolayı kesinlikle başarılı olacaklardır.
Direniş cephesinin Amerika, Siyonist rejim, bölge gericiliği ile karşıkarşıya olması ve Amerikalıların bölgeden çıkarılması bağlamında Batı Asya’nın geleceğine dair değerlendirmeniz nedir?
Eğer biz bu devrimci tevhidi yolda hareket edersek, İnkılab’ın ikinci adımının sonlarında bu bölgenin özgürleşeceği ve İslam medeniyetinin asli erkanının şekilleneceği konusunda en ufak bir şüpemiz yoktur. Gelecek on yıllardaki Amerika, geçmiş on yıllardaki Amerika gibi olmayacaktır. Eğer Sovyetler gibi parçalanıp dağılmazsa bile –ki bu hayli yüksek bir ihtimaldir – kesinlikle dünyada ikinci sıradaki bir güce dönüşecektir, İran ve İslam dünyası potansiyelleri süratle aktifleşen büyük bir güç olacaklardır. Bundan hiçbir kuşkum yok. Geçmiş kırk yıl içinde geldiğimiz bu tempoyla gelcek nesiller daha büyük işlere imza atacaklardır.
Geçtiğimiz yıllarda bazı aydınlar ve elitler direniş ve devrimcilik döneminin bittiğini ve halkın artık sahnede olmadığını diyorlardı ancak, Şehit Süleymani’nin ebediyete uğurlanması merasiminde yaşanan ve dünyada benzeri olmayan mahşeri katılımdan öyle olmadığı anlaşıldı. Bu sıradan bir gelişme değildi ve büyük bir destandı. Milliyetçilik, duygusallık gibi addi gerekçelerle bu gelişmeyi yorumlamak mümkün mü?
Eğer böyle yorumlamak mümkün ise, başka örnekler göstersinler. Devrim Lideri, “Şehit Süleymani’nin cenaze merasimi yavmullah’tır, Amerikan üssünün vurulması da yavmullah’tır” dedi. Bu olayların yavmullah olmadığını diyenlere göre, bu olayları anlamak için devrimci sabır ve direniş ehli olmamıza, yenilgi ve zafere, doğru yaklaşma ve kazanma kapasitesine sahip olmamıza gerek yoktur ve bunların bilincimizde bir etkisi bulunmuyor. Bu sözde aydınlar, sadece maddiyatı ve kendi çıkarlarını görüyorlar. Gelişmelerin tüm maddi ve manevi boyutlarını göremiyorlar.
Bu tiplerin entelliği, dünyadaki zülmü ve mevcut durumu aklamaktır. Bu tip aydınlar sürekli, ‘gerçekçi olun’ derler. ‘İlmi ve ameli olan budur, mevcut durumu değiştirmek imkansızdır ve durum bundan ibarettir’ diyorlar. Sovyetler döneminde bunların bir kesimi, komünistti. Komünizmin çökmesi sonrasında çoğu liberalleşip kapitalizmin ve liberal demokrasinin taraftarı oldular.
Gözümüzün önünde yapılmış olan bu işler için ‘olmaz’ diyorlar ama oldu. Şimdi de ‘olmaz’ diyorlar ama aslında oluyor. Allah mezkur ayette buyuruyor eğer sende direniş gücü ve ruhu yoksa, sabbar ve şekur değilsen demek ki verilen imkanlara, zaferlere, ilerlemelere bakmıyorsun, doğru tepki vermiyorsun. Bu bozuk ruh, hasta ve sorunludur. Bunun yavmullah olduğunu bir kere anlayamiyorsun. Süleymani’nin cenaze merasimine bakıyorsun ama görmüyorsun, anlamıyorsun.
Mezkur entelektüellik bu anlamda körlüktür. Bunların manevi ve deruni basireti yoktur. Batılı diplomasi sahasında tercüme edilmiş resmi kitaplardaki bir takım ibarelerdir söyledikleri. Dış politikanın ne olduğu, kimlerin süper güç ve kalkınmış olduğu gibi konularda bizim ve tüm dünyanın diplomatlarına eğitim veriyorlar. ‘Sizin bahtnız karadır, biz yapabiliriz ama siz yapamazsınız’ diyorlar. Sözü geçen aydınlar gerçekçi olmadıkları da malum oluyor. Melekut alemi ve gerçeklerin içyüzü bir yana, bu maddi gerçekliği bile doğru görmüyorlar. Tüm hesaplamaları, öngörüleri de yanlıştır. Gerçekleri görmüyorlar. Aslında bizim onlara ‘gerçekçi olun’ dememiz gerekir.
Sözde aydınlar, Batı hayranları kişiliksizdir ve herkesi de kişiliksizleştirmek istiyorlar. Kendileri korkuyor herkesi de korkutuyorlar. Kendileri çürümüş ve yozlaşmış, başkalarını da yozlaştırmak istiyorlar. Kendileri zayıf olmuş, milletin de zayıfladığını sanıyorlar. Onlardan bazısı, kıyası binnefs yapıyorlar, kendini misal alarak konuşuyorlar ve bu kırk yıl içinde dünyevi meselelere bulaşıp geçmişlerinden uzaklaştılar. Allah'a tapmak yerine, dolara ve altına tapar oldular ve kıbleleri artık Kabe değildir.
Cisimlerinin kıblesi Kabe’dir ama ruhlarının kıblesi Washington’dır, Londra’dır, Paris’tir. Düşman yerli yaşamın konumu ve somut mukadderatının önemli ve etkili olduğunu anlamış ve anladığı ölçüde insanların zihni üzerinde çalışıyor. Diyorlar ki, eğer bir ülkenin yetkililerinin, liderlerinin, seçkinlerinin ve karar vericilerinin zihinlerini şekillendirebilirsiniz, artık topa, tanka ve milyarlarca para harcamaya gerek kalmaz.
Bu işleri yapanlar, sabbar ve şekur değiller. Onlar eyyamullah’ı göremezler, anlayamazlar. Umutları ve gözleri düşmanda ve düşmandan korkuyorlar. Sabbar ve şekur insan, düşmana kazip umut bağlamaz ve düşmandan korkmaz. Bu bakış açısını tanımalı ve ondan uzak durmalıyız.
Batılıların uluslararası politika alanında ve diplomasi tartışmalarında bir ideleri var ve bu ideye göre, biyolojik konum, ideolojinin, aydınlanmanın, psikolojinin önemi, siyasi ve askeri bir faaliyete mana ve maneviyatın kazandırılması milyarlarca dolar, bir o kadar top tank ve atom bombası kadar etkilidir, diyorlar. İslam İnkılabı’nın ideoloji, hedef ve programa sahip olmasının onun kuvvet noktası olduğunu dile getiriyorlar.
İdeoloji ve hedef olmadığı zaman neyin yapılması veya yapılmaması gerektiğini bilmezsin. Elbette bizim nazarımızdaki anlamda ideolojiden söz ediyoruz; yani nazari ve ameli olarak tutarlı, zihin ile ayn'ın (dış gerçekliğin) ilişkilendiği ve insan için ferdi ve içtimai planda gerçekliğe mutabık öncelikler, sorumluluklar ve haklar tanımlayan münsecim bir mektepten söz ediyoruz, yoksa Batı’nın sağ ve solunun materyalist ve seküler ideolojilerinin mahsulü olan sahte bilinç ve bilim anlamındaki ideolojiden söz etmiyoruz.
Sözlerimin bitiminde Şehit Süleymani ile olan bir iki anımı da sizlerle paylaşmak istiyorum. Birkaç toplantıda kendisinin yanındaydım. Devrim Muhafızları Komutanlarının da katıldığı bir toplantıda Şehit Süleymani her zamanki olanca sevgi ve gönül ferahlığı ile, ‘İslam, İmam, Velayet-i Fakih ve inkılabi slogan ve değerlerin ölçüsü, Amerika’yla ve zulümle mücadeledir. Mücadele ve uzlaşının, ekonomik yozlaşma ve mütevazi yaşamın çizgisi ayrıdır’ diyordu. Kendisi maksimum cazibe ve minimum dafiaya sahipti. Bir mümin olarak her Müslümanın böyle olması gerekir.
Bendeniz gibilerin ki dafiası (iticiliği) azamidir, cazibesi (çekiciliği) ise asgaridir. Kendisi o toplantıda bana olan sevgisini dile getirdi, konuşmasının son yedi sekiz dakikasını bana olan muhabbetini izhar etmeye ayırdı ki bendeniz ona layık değildim ve bunu kendisinin İslami ahlakına bağlıyorum. Şehit Süleymani’nin konuşması bitince konuşma sırası bana gelmişti. Kendisi bana, ‘kalmak istiyordum ama acil işim var, hemen gitmem gerekiyor ve kalamam’ dedi. Ben bismillah diyerek konuşmaya başlayınca kendisi gitti.
En son Tahran Cuma Namazı ve Kum Feyziye Medresi’ndeki konuşmamın bir takım çevrelerin tepkisini çekmesi sonrasında kendisini gördüğümde güler yüzle beni kucakladı ve söylediklerimi teyit ve teşvik ederek, ‘Feyziye’de ve Cuma namazında yaptığın konuşma, son konuşman olsa bile ancak inkılap bu sözlerle ayakta kalır. İnkılap ve hareket bu şekilde ancak kalıcı olur’ dedi. “Kelebek gibi kendinizi muma çarpacaksınız ki yansın” tabirini kullandı. Çok himaye etti ve inkılabi literatürün, inkılabi sadakat ve sarahatin aklaniyet ile iç içe korunması ve maddi korku ve umutlara kapılmamak gerektiğini söyledi.
Bir diğer nokta olarak bana, ‘Amerika, İngiltere ve Fransa son derece kof ve gevşektir’ dedi. Bölge ülkelerinde kültürel konularda ne yapılmalı, diyordu. Kendisiyle bir araya geldiğimiz o toplantıların bir nedeni de buydu. Kültür ve bölgenin seçkinleri, aydınları ve kamuoyu ile kültürel diyalog konusunda milletlerle konuşmamız gerektiğini söylüyordu. Şehit Süleymani diyordu ki: “Amerikalı subaylar, askerler korkaktır. Amerika ordusu asla savaş ordusu değildir ve asla savaşamazlar. Kendilerinden sadece bir Hollywood imajını yaratmışlar”. Amerikalı subay ve askerlerin resmen altına bez bağladığını söylüyordu. Amerika üslerinde bize çalışan elemanların olduğunu ve örneğin 50 km uzaklıkta bir çatışma çıktığında Amerikalı askerlerin kendi üslerinde duydukları mermi seslerinden çok koktuklarını; bir çatışma olduğunda onların ne kadar korkak olduğunu ve ölmekten, yaralanmaktan ödlerinin koptuğunu gösteren Amerikan, İsrail ve İngiliz üslerinin içinden çekilmiş çeşitli videoların kendisinde bulunduğunu söylüyordu. Evet, bunlar yetkilileri korkutarak, aydın geçinenlerin düşüncesini etkileyerek, Hollywoodvari propagandalarla, atom bombasıyla, muhatabın zihni ve basın üzerinde çalışarak, hükümetlerde ve milletlerdeki yozlaşmış adamları satın alarak işini yürütüyorlar.
Şehit Süleymani, çatışmalarda Amerikalı asker ve subayların kaçtığını, ufak çocuklar gibi bir odada yan yana oturup kimisinin ağladığını kimisinin bir üstünün emrine uymadığını gösteren bir dizi videonun kendisinde bulunduğu, bunların son derece kof, gevşek ve zayıf olduğunu; sağlam ve imanlı bir grup insanın bunların önünde durup sabbar ve şekur olması halinde onların hemen mağlup olacağını ve geri çekileceğini söylüyordu.
Çeviri:Mehmet Gönül
Welayet News
Yeni yorum ekle