Bir faili meçhul cinayet yazısı: Acının, kin ve nefretin üstüne barış kurulamaz!
Faili meçhul cinayet davaları, JİTEM davaları birer birer çökerken...
Welayet News - Lafı hiç eğip bükme.
Faili meçhul cinayetler insanlığa karşı suçtur.
Hukuku hiçe saymaktır.
Devlet politikası olarak cinayet işlemektir.
Devletin hukuk dışına çıkmasıdır.
Devlet terörüdür.
"Söz konusu vatansa gerisi teferruattır" zihniyetinin devlete cinayet işletmesidir.
Google'a girdim, faili meçhul cinayet yazılarımı taradım.
Milliyet'te çıkan 25 Aralık 2012 tarihli yazımın başlığı ve girişi şöyle:
Bir devlet ayıbı olarak, faili
meçhul cinayetlerin üstünü
kapatmak!
Devlet, faili meçhul cinayetler
dosyasını açmak istemiyor.
Yargı, zaman aşımına yatıyor.
İktidarda ise faili meçhuller
konusunda baştan beri herhangi
siyasal kararlılık yok.
Devlet hukuk dışına çıkıyor ama
bu kapkaranlık dönemin üstü
kapatılmak isteniyor.
Böyle demokrasi olur mu?
Böyle hukuk devleti olur mu?
Faili meçhul cinayetler...
Özellikle 1990’ların ilk yarısında
Güneydoğu’da yaşanan ve
binlerce Kürdün öldürüldüğü bu
siyasi cinayetler, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin en
karanlık, en kirli, en kepaze
sayfalarından biridir.
Taraf’ın dünkü manşeti bu
konuyla ilgiliydi:
JİTEM davası çöktü!
Zaten çökmeyen JİTEM davası yok ki.
1990'lı yıllarda işlenen 22 faili meçhul cinayetle ilgili Kızıltepe JİTEM davasının üstü de Eylül ayında kapatıldı.
Geçen hafta da Ankara JİTEM davası çöktü.
1990'larda faili meçhul cinayete kurban giden 19 kişi hakkındaki davada sanıklar 'delil yokluğu'ndan beraat ettiler.
Duruşmayı izleyenlerden biri de Rahşan Anter'di.
Babası, 1992'de Diyarbakır'da 'faili meçhul cinayet'e kurban giden ve Ape Musa olarak bilinen bir Kürt aydını, gazeteci yazar Musa Anter'di.
Acısını bir çığlıkla özetledi:
Davanın böyle neticeleneceğini
bildiğimiz hâlde yine de bir
ümidimiz vardı.
Lanet olsun diyorum.
Suçlu insanları beraat ettirmek
için her türlü taklayı attılar.
Eminim, bir gün herkes uyanacak
ve burada mahkemeleri bekleyen
üç beş kişi olmayacağız.
Süreci uzatarak zaman aşıma
uğratıyorlar.
Mahkeme mahkeme gezdik. Hayatımız hep böyle geçti.
Ben nasıl güleyim?
Berbat haldeyim.
Bir gün gülemeyecek miyiz?
70 yaşındayım.
Babamın öldürüldüğü yaşa geldim.
Bu yaşa kadar adalet arayışını
sürdürdüm, bundan sonra da sürdüreceğim.
Bastonumla nereye kadar
gidebiliyorsam, ne yapabiliyorsam
yapacağım.
Bazen kıyamıyorlar, 'yaşlısın gelme' diyorlar ama bir yerde
kıyılacağız.
Kıyılacağız ki var olacağız. Hangimiz ne yapabiliyorsak
yapacağız.
Bu çığlığa kulak verin, Ape Musa'nın kızının acısını hissetmeye çalışın.
Çünkü barış hiç yerde acının, kin ve nefretin üstüne kurulamaz.
Biz ne yazık ki kin ve nefreti besleyen 'altyapı'yı yok edemiyoruz.
Yıllardır öyle.
Acılarla yüzleşebilsek, o derin acılara yol açanlardan hesap sorabilsek, kin ve nefretin dayandığı o altyapı da yok olup giderdi.
Çünkü devlet hukukla, demokrasiyle, insan haklarıyla tanışırdı.
Olmadı yapamadık.
Yalanda yaşamayı tercih ettik.
Gerçeklerden korktuk.
Demokrasi ve hukuka kapılarımızı kapadık.
Haksızlığın, adaletsizliğin üstünü örtmeye çalıştık.
Bu büyük acılar unutulmaz.
Gerçeklerin elinden kurtulamayız.
Doğru olan yalanda değil, 'gerçekte yaşamak'tır.
Barış ve demokrasi ancak böyle yakalanır, gerçeklerin, acıların üstünü örterek değil.
Hasan Cemal/T24
Yeni yorum ekle