Kendi halkıyla mücadele eden cumhurbaşkanı!
AK Parti genel başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan her gün defalarca konuşuyor. Her konuşmasında toplumun bir kesimine yani bu ülkenin insanlarına rencide edici,tedirginlik verici sözler sarf ediyor.
Aydınlara, yazarlara, gençlere, kadınlara, iş insanlarına… “Tamam Reis en büyük sensin, en haklı sensin, tek doğru sensin” demeyen, diyemeyen herkesi incitiyor.
Konuşmalarındaki ses tonuna, kullandığı sert sözlere, onlara yönelttiği tehditlere bakılırsa sanırsınız ki o sözler kendi halkına değil bir düşmana yöneltilmiş sözler.
Kavga etmekten bıkmıyor. Hakaret etmekten usanmıyor. Devlet gücü ile korumasız insanları tehdit etmekten, bedel ödetmekten çekinmiyor.
Mesela geçtiğimiz günlerde şöyle bir cümle etti: “Beyoğlu’ndaki marjinaller ya edepleriyle yaşarlar ya da kulaklarından tutar hak ettikleri yere atarız.”
Kulaklarından tutup atmak?
Ne kadar yakışıksız, rahatsız edici, nezaketten ve saygından yoksun bir cümle.
Bir insanın hele cumhurbaşkanlığı makamına gelmiş bir insanın kendi halkı için böyle cümleler sarf etmesi hakikaten anlaşılır gibi değil.
Kimdir bu marjinaller? Ne yapmışlar? Nedir suçları?
Ne demek terbiyeleri ile yaşarlarsa sorun yok?
Bunca haksızlığına, bunca hukuksuzluğuna, insanı mahcup edecek türden bunca söz ve davranışlarına rağmen ne yapmışlar da kulaklarından tutup atma gibi nezaketten yoksun bir cümle ediyorsun?
Uyguladığın yanlış politikalarla ülkemize, yaşamımıza büyük zararlar veriyorsun.
Temel görevin yaşamımızı kolaylaştırmak, bize hizmet etmek, işleri yoluna koymakken hem hayatımızı zorlaştırıyorsun hem de hakaret ediyorsun.
Bütün bunlara sesimizi çıkarmayacak mıyız? Ülkeye verdiğin tahribatlara itiraz etmeyecek miyiz?
‘Gözün üstünde kaşın var’ diyemeyecek miyiz?
Niye demeyelim?
Biz senin kulların mıyız? Biz senin kölelerin miyiz?
Bu ülke hepimizin. Hepimizin aklı var. Hepimizin bu ülkenin daha iyi olması için söyleyecek bir sözü, bir fikri var.
Farklı düşünene, farklı fikir beyan edene, “bu yaptığın yanlış” diyene hakaret etmek, tehdit etmek, bedel ödetmek özgüveni olmayan, yaptığı işten emin olmayan kimselerin yapacağı türden şeylerdir.
Medyayı kontrol altına almak, farklı düşünenlerin ekranlara çıkmasını yasaklamak, bütün yasaklara rağmen cılız itirazları bile devlet gücü ile bastırmak…
Bütün bunlar yapılan yanlışları toplumdan gizleme çabasıdır.
Halkın doğruları öğrenmesinden korktuğunun göstergesidir.
Diğer yandan Boğaziçi Üniversitesi’nde gençler arasında bir tartışma yaşanmış.
Bir grup genç Afrin operasyonunun başarılı bulmuş ve kutlamak için lokum dağıtmışlar. Bir diğer grup genç de bu davranışı uygunsuz bir eylem olarak değerlendirmiş ve itiraz etmişler.
İkisi de fikir özgürlüğüdür.
Bir kısmı bunu kahramanlık olarak görürken bir kısmı da bunu barışçılıktan sapma olarak görüyor. Hepsi bu.
Fakat Erdoğan durmadı. Gençler arasındaki bu kadar basit bir tartışmayı günlerce AK Parti il ve ilçe kongre konuşmalarının malzemesi yaptı.
Bütün konuşmalarında o gençlere hakaretler edip tehditler savurdu.
Sanırsınız ki o gençler bu ülkenin evladı değil, işgal kuvvetlerinin mensupları. Tehdit savurmakla da kalmadı ertesi gün evlerine polis gönderip hepsini gözaltına aldırdı.
O da yetmedi. O gençlerin üniversitede okumayı hak etmediklerini söyleyip hepsinin hayatlarını söndüreceğini ilan etti.
Bakar mısınız şu öfkeye, bu ülkenin çocuklarına yönelik gösterdiği bu yaklaşımın korkunçluğuna.
Nedir bunun kaynağı?
Bir ülkenin cumhurbaşkanı o ülkenin evlatlarına bu kadar korkunç derecede bir düşmanlığı nereden ve nasıl edindi?
Bu gençler velev ki itiraz ederken itirazlarının ölçüsünü ayarlayamamış olsunlar.
Bu kadar düşmanca bir tavır içine girmek, terörist yaftası yapıştırıp eğitim haklarını ellerinden almak, koca bir devleti üç beş gencin üstüne sürmek olacak şey mi?
Hiç mi vicdan kalmadı? Hiç mi insaf kalmadı?
Ülke sevgisini geçtim. Nezaket, saygınlık, insanlık… Hepsi mi kayboldu?
Hakaret ettiğin, aşağıladığın, tehdit edip hayatlarını söndürdüğün insanlar bizim evlatlarımız, kardeşlerimiz, bu ülkenin insanları. Onları yok ederek nereye varacaksın?
Ülkeyi bir bütün olarak görmemek, bir kısmını düşman görmek, onlara karşı bu kadar öfke ve kinle dolu olmak izaha muhtaç bir durum.
Hakikaten hiç normal değil.
Bir toplumun yarısı ile mücadele ederek o ülkeyi refaha, huzura kavuşturamazsınız.
Bir ülkenin bir yarısı diğer yarısını düşman görüp onu ezdiğinde, yok ettiğinde kazanacağını düşünüyorsa korkunç bir hayal görüyor demektir.
Çünkü bir yarısı mutsuz, bir parçası huzursuz, bir yarısı yenilmişlik duygusuna kapılmış bir ülkeye huzur gelmez.
O ülke kalkınamaz. O ülke varlığını güçlendiremez. Hatta sürdüremez.
Cumhurbaşkanı eğitimdeki, tarımdaki, ekonomideki sorunlarla ilgileneceğine, yok olan adaleti tesis edeceğine, enerjisini ülkenin refahını, huzurunu artırmaya harcayacağınatoplumun yarısı ile mücadeleye harcıyor.
Kendi halkının bir kısmını düşman görüp onlarla mücadele eden bir cumhurbaşkanı o ülkeye zarar vermekten başka bir şey yapmış olmaz.
Bütün “Yapma”, “Etme” türü itirazlarımızın Erdoğan’ın nezdinde zerre kadar bir anlamı yok, bunun farkındayım.
Yani eleştirilere, uyarılara kulak verip “Acaba yanlış mı yapıyorum?” diyecek olgunlukta değil.
Kendini tek doğru, tek akıllı hatta ülkenin tek sahibi olarak görüyor.
Ne yazarsak, ne söylersek söyleyelim Erdoğan’a en küçük bir etkisi yok.
Yazmadaki amacım durumun vahametine toplumun dikkatini çekmek.
Direnci diri tutmak. Toplumun, bu akıl dışı durumu kabullenmemesini, normal görmemesini sağlamaya kendimce katkı sunmak.
Çünkü iktidarın medyaya bütünü ile sahip olması, antidemokratik seçim yasaları, hukukun çökmesi, değerlerin tahrip edilmesi, ekonomideki kötüye gidiş, kavgacı dış politikanın yarattığı hasar ve toplumu birbirine düşmanlaştırma çabaları…
Bütün bunlar ülkenin nasıl bir uçuruma sürüklendiğinin göstergeleri.
Farklılıkları bir tarafa bırakıp, omuz omuza, el ele verip bu kabus dolu günleri atlatmak zorundayız.
Korkarak, sinerek, çaresizliğe teslim olarak siyasetçilerin akıllarını başlarına toplamasını bekleyemeyiz.
Ayrıştırmayı, kavgayı, düşmanlığı siyaset sanan bu fosilleşmiş anlayıştan ülkemizi kurtarmak bizim elimizde.
Levent Gültekin/Diken
Yeni yorum ekle