Sayın Trump! Fil süresini oku
Eli kanlı cani koalisyon, öğrencilerin otobüsüne saldırıp onları paramparça edebilir, bir defin merasimini bombalayarak yüzlerce kişiyi kan ravan içinde boğabilir, hastaneleri ve okulları da hastaların ve öğrencilerin üzerine yıkabilir ama Yemenlilerin kendilerini savunma adına hiçbir harekette bulunma hakları yoktur ve olmamalıdır. Onların hakkı sadece öldürülmektir sanki!
Welayet News - Ensarullah’ın Arabistan petrol tesislerine yönelik drone saldırıları üzerinden yaklaşık bir hafta geçti ama bu konu hala uluslararası haber ve gelişmelerin ilk sırasındaki yerini koruyor. Amerika ve Arabistan harekete geçmiş durumda ve itham parmağını İran’a uzatarak İslam Cumhuriyeti’ne karşı medya üzerinden bir psikolojik harekat dalgasını başlatmış bulunuyorlar. Bu dalganın en belirgin özelliği çaresizlik ve kafa karışıklığıdır. Middle East Eye sitesi baş yazarı David Hearst’in deyimiyle: “Amerika bir zamanlar Irak savaşında ‘şok ve dehşet’ operasyonuyla kalplere korku salıyordu ama şimdi kendisi ‘şok ve dehşet’ operasyonuyla karşılaşmış ve ne yapacağını bilimiyor! Bir kaç ay önce savaşı İran’ın içine taşıyacağını diyerek tehdit eden deneyimsiz ve aptal Bin Selman, şimdi müttefiksiz ve yalnız bir halde Aramco’daki ateşin alevlerini izliyor!”.
Bu macerada en dikkat çekici noktalardan biri, uluslararası tepkilerdir. Başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler bu saldırıları sert bir dille kınayarak yerdiler. Mazlum Yemen halkının dört buçuk yıl bombalanmasının ardından, izlemek dışında bir şey yapmamaları gerekiyormuş gibi ve kendilerini savunma hakları yokmuşcasına konuşuyorlar, pozisyon alıyorlar. Eli kanlı cani koalisyon, öğrencilerin otobüsüne saldırıp onları paramparça edebilir, bir defin merasimini bombalayarak yüzlerce kişiyi kan ravan içinde boğabilir, hastaneleri ve okulları da hastaların ve öğrencilerin üzerine yıkabilir ama Yemenlilerin kendilerini savunma adına hiçbir harekette bulunma hakları yoktur ve olmamalıdır. Onların hakkı sadece öldürülmektir sanki!
Yemen’deki cinayet ve katlimların üzerinden 1700 gün geçiyor. Bir millet tam bir kuşatma altında ve kendilerine gıda ve tıbbi malzemelerin ulaştırılmasına mani olunuyor. Her 10 dakikada Yemenli bir çocuk, dayatılan bu savaş yüzünden hayatını kaybediyor. Tüm bunlar uluslararası toplumun gözü önünde yaşanmakta ve kimseden bir ses çıkmıyor. Böyle bir dünyada bu cinayetlere müdahale edilip engellenmesini beklemek, safça bir beklentidir. Çünkü engel olmaları gerekenler kendileri bu savaş cinayetlerine ortaktırlar; mütecaviz koalisyona, ya askeri güç ve teçhizatlar gönderiyorlar ya askeri danışmanlık ve bilgiler veriyorlar ya da medya ve siyasi destek sağlıyorlar.
Bölgenin en fakir ülkesini güçten düşürüp teslim almak için el ele verdiler ama öyle bir darbe yediler ki nasıl ve nerden yediklerini dahi bilmiyorlar, başları döndü ve saçmalamaya başladır. İran’ı suçlamaları şaşılacak bir şey değil. Ensarullah sözcüsünün dediği gibi 17 ülke bu çatışmada yer alıyorlar ve Yemenlilere karşı savaşıyorlar. Amerika, İngiltere, Fransa ve Siyonist rejim bu cani koalisyonun başlıca üyeleri arasında bulunuyorlar. Siyonist rejim yenilmez bir orduya sahip olduğunu iddia ederken diğer üç ülke ise BM Güvenli Konseyi’ndeki daimi üylerin çoğunluğunu oluştuyorlar. Kuşatma altında ve kıtlıkla boğuşan mazlum ve yalın ayaklı bir millet karşısında böyle bir koalisyonun yenilgisi, eşsiz demeksek bile ender diyebileceğimiz tarihi bir olaydır.
İşte bu yüzdendir ki İran’ı suçlamaktan başka bir çareleri yokur, şunu diyebilmek için: Eğer yere çakılmışsak ve bir halt yapamıyorsak, bu savaşta bizim hesaplaştığımız tarafın Yemen değil de, İran İslam Cumhuriyeti gibi bir güç olduğu içindir. Bu tür iddialar hiç bir işe yaramazsa bile, en azından maceranın yakıcılığını bir nebze düşürebilir. Amerikalılar bu kırk yıl içinde İran’dan o kadar tokat yediler ki, Korea Times gazetesinin deyimiyle: “Hali hazırda bir gezegencik yeryüzüne çarparsa ve Amerika İran’ı suçlu bulursa hiç şaşırmayın.”!
Yaklaşık bir yıl önceydi, cumhuriyetçi sanatör Lindsey Graham, ‘Amerika’nın desteği olmasaydı Suudiler bir hafta içinde İran karşısında mağlup olurlardı ve Farsça konuşmaları gerekirdi’ demişti. Şimdii, bütün o kaç yüz milyarlık silah alımları ve Amerika’nın çok yönlü desteklerine rağmen, yine de Suudi Arabistan yenilmiş ve başı önüne eğilmiştir. Elbette İran karşısında değil, Yemenliler karşısında yenilmiştir. Hepsinden daha ilginç ve daha komik olanı ise, Trump’ın tepkisi oldu; o, bu sancılı durumda da Suudi Arabistan’ı sağmanın peşindeydi ve şöyle diyordu: Evet, sizleri himaye edeceğiz ama maliyetini ödemeniz gerekir!
Dün ikindi saatlerinde Suudi Koalisyonu sözcüsü, bu saldırıda İran parmağının olduğuna dair belgeleri sunma tiyatrosunda, bir kaç demir parçasını kamaraların önüne getirdi ve nihai olarak ileri sürdüğü delil ve belge şuydu: Ensarullah’ın böyle bir saldırıyı yapma gücü bulunmuyor, o halde İran’ın işidir! Yıllık olarak İran bütçesinin iki katı kadarını sadece silah alımına harcayan bir ülke, en hayati ekonomik tesislerini savunamıyor, bu zillet ve aşığlanmanın üstünü örtmek için de başkalarını suçlamaktan başka bir çare bulamıyor. Trump ise Suudilere yönelik desteğinin en üst limitini ortaya koyarak, İran’a karşı yoğun yaptırımların vazedilmesi için hazine bakanlığına talimat verdiğini söyledi. Selman’ı ve oğlunu daha fazla soymak için kötü bir jest değildir belki ama pratikte başka bir yaptrım kalmış mı ki? Amerika İran’a karşı ekonomik savaşta şimdiye kadar yapabilipte yapmadığı bir şey var mı?!
Biz zamanlar, savaş döneminde Saddam rejimi İran’a füze yağdırıyordu, biz de kuşatma altında ve sıkıntılı bir durumdaydık ve uzun bir süreye kadar bu saldırılara yanıt verecek gücümüz yoktu. Şimdi ise iş öyle bir noktaya gelmiş ki, biri vurmuş ve sorumluluğunu da üstlenmiş olduğu halde diyorlar ki, hayır, bu saldırılar çok iyi hesaplanmış karmaşık ve profesyonel saldırılardır ve sadece İran’ın işi olabilir! Bu, “mü’minler ve izzet cumhuriyeti”nin iftihar ve kazanımlarından sadece bir tanedir.
İki kutuplu dünya bir kez daha şekillenmiştir. Eğer ikinci dünya savaşından sonra bu iki kutbu Doğu ve Batı bloğu teşkil ediyorduysa, bu günün iki kutbunu direniş ekseni ile istikbar karargahı oluşturmaktadır. Düşman yıllardır bu eksenin şekillendiğini itiraf etmiş bulunuyor. Her ne kadar saptırıcı bir literatürle bu ekseni “Şii Hilali” olarak dillendirmeye çalışıyor olsa da ancak direniş ekseni bu tür sınırlandırmaların ötesinde bir genişliktedir ve günümüz dünyasının neresinde olursa olsun, Latin Amerika’dan tutun taa Afrika, Batı Asya ve Doğu Asya’ya kadar liberal demokrasinin zer, zor ve tazvirini temsil eden kodamanlara, efendilere karşı boyun eğmek istemeyen kim varsa bu eksenin bir üyesidir.
Batı dünyasının uzmanları, analistleri gelişmiş bütün araçları kullanarak ve el ele vermek suretiyle, nereden ve nasıl darbe yediklerini anlamaya çalışıyorlar ama kurabildikleri tek cümle şudur: Saldırılar, oldukça dakik saldırılardır!
بِسْمِاللَّـهِ الرَّحْمَـنِ الرَّحِيمِ أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِأَصْحَابِ الْفِيلِ (1) أَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ فِي تَضْلِيلٍ(2) وَأَرْسَلَ عَلَيْهِمْ طَيْرًا أَبَابِيلَ (3) تَرْمِيهِم بِحِجَارَهًٍْ مِّن سِجِّيلٍ (4) فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍ مَّأْكُولٍ (5)
Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla
Fil sahiplerine Rabbinin ne ettiğini görmedin mi?
Onların düzenlerini boşa çıkarmadı mı?
Onların üzerine, sürü sürü kuşlar gönderdi.
Onlara pişirilip sertleştirilmiş balçık taşları atıyorlardı.
Sonunda onları, yenilmiş ekin gibi yaptı.
Keyhan / Muhammed Sarfi
Çeviri: Mehmet Gönül
Welayet News
Yeni yorum ekle