Yüzyıl anlaşması Beyaz Saray mezarlığında diğer Amerikan planları yanına gömülecektir
İran Meclis Başkan Danışmanı Abdullahiyan, ‘güçlü cevapların yolda olduğunu’ belirterek, ‘eğer gelecekte Amerika ile İngiltere, İran İslam Cumhuriyeti ve Fars Körfezi’nin güvenliğiyle ilgili yanlış politikalarını ıslah etmezlerse söz konusu cevapların kesinlikle gerçekleşeceğini” söyledi.
Welayet News - İran Meclis Başkan Danışmanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, El Alem haber kanalına verdiği geniş mülakatta, Umman Dışişleri Bakanı ve Hamas heyetinin İran ziyareti, yüzyıl anlaşması, İngiliz petrol tankerinin durdurulması ve benzer gelişmelerle ilgili açıklamalarda bulundu.
Mülakatın tam metnini ilginize sunuyoruz.
El Alem: Umman Dışişleri Bakanı İran’ı ziyaret etti. Bu ziyaretle ilgili değerlendirmeniz nedir?
Umman Sultanlığı, Umman sultanı ve bu ülkenin dışişleri bakanı ikili ilişkilerin geliştirilmesi için sürekli bir takım çabalar içindedir ve Umman çeşitli Arap ülkelerinin İran İslam Cumhuriyeti ve bölgedeki diğer Müslüman ülkeleri ile bölgesel ilişkilerinin tanzimi için her zaman hikmete dayalı dengeli bir davranış sergileme çabasında olmuştur.
Doğal olarak Sayın Bin Alevi’nin asli görevlerinden biri, ikili ilişkiler sahasında İran İslam Cumhuriyeti’nin yetkilileriyle dönemsel ve istişari görüşmeler doğrultusunda olmuştur ancak İran, nükleer anlaşma ve bölgedeki gerginlikleri düşürme gibi bölgesel ve küresel konularla ilgili de sürekli bir takım önerileri vardır. Bölgeyle ilgili önerilerinin detayları hakkın henüz bir bilgim yok. Ama Sayın Bin Alevi’nin son ziyareti de dahil her zaman ziyaretlerinde İran-Arap görüşmeleri ve gerginliklerin düşürülmesi konusunda olumlu ve yapıcı fikirlere sahip olmuştur.
El Alem: Bölgede arabuluculuk için çeşitli ülkeler tarafından yapılmış bir takım girişimler var mı?
Ben bölgesel bazı dostların iyi niyetli ve yapıcı girişimlerine saygı duymakla birlikte, Tahran ve Riyad’ın doğrudan birbiriyle görüşecek kapasiteye sahip olduklarını düşünüyorum. Ancak son yıllarda İran İslam Cumhuriyeti bölgesel gelişmelerin olumlu ve yapıcı tarafında adım atarken Suudi Arabistan maalesef bölgenin yapıcı olmayan, gerginlik yaratan kışkırtıcı tarafında yer almıştır. İran Suudi Arabistan’la normal ilişkilere dönme ve diyalog kapısını her zaman açık bırakmıştır. Seçim yapması gerekenler Suudilerdir. Ama bununla birlikte bölgedeki dostlarımızın bölgesel görüşmelerin güçlendirilmesi için her türlü önerilerini olumlu karşılamışızdır.
Sayın Zarif de hem Irak ziyaretinde hem de Fars Körfezi’ndeki ülkelerle, Arap ve Avrupa ülkeleriyle yaptığı görüşmelerde İran’ın bu yöndeki hazırlığını sürekli dile getirmiştir. Bölgesel diyalog ve işbirliği için, kapsayıcı bölgesel taahhüt için hazırlığımız her zaman tam olmuştur ve bunun bölgenin barışı, istikrarı ve güvenliğinin yararına olacağına inaniyoruz. Suudi Arabistan’ın bölge gelişmeleri karşısında yapıcı olmayan rolüne son vermesini umuyoruz.
El Alem: Abdulmehdi’nin İran ziyaretinin kazanımları nelerdi?
Kaç ay önce Irak’a yaptığım bir ziyarette, DAİŞ sonrası Irak’ın yeniden inşası, ekonomik ve sosyal şartlarının kalkınması için oldukça geniş kapsamlı girişimlerin yapıldığına yakından şahit oldum ve Sayın Abdulmehdi’nin İranlı mevkidaşıyla görüşmesinde gündeme gelen temel başlıklardan biri, iki ülke ilişkilerinin daha da geliştirilmesiyle ilgili konulara yönelikti. Dostlarımız Irak’ta yaklaşık 5 ay önce, ilk olarak meclis başkanları düzeyinde bir insiyatif başlattılar; Bağdat’ta ‘Irak komşusu ülkelerin meclis başkanları toplantısı’ başlığı altında bir toplantı düzenlediler. O toplantıda daha üst düzeyde bir toplantının yapılması önerildi. Dolaysıyla Dr. Adil Abdulmehdi’nin bu ziyarette takip ettiği şey, Irak’ın komşularıyla ilişkilerini güçlendirme yönündeki bir dizi girişimlerden oluşuyor ve bundan çıkacak sonuç, bölgesel ilişkilerin takviye edilmesine, barış ve istikrara katkı sağlayabilir.
El Alem: Bu ziyaretle İran-Arap diyaloğunun başlamasının amaçlandığı söylenebilir mi?
Ben “İran-Arap diyaloğu” tabirine muvafık değilim. İran bütün Arap dünyası ve İslam dünyasıyla diyalog ve taamül içindedir. Sizin ve İran-Arap diyaloğu diyelerin bu tabirle kastettikleri aslında İran-Suudi Arabistan diyaloğudur. Irak’taki dostlarımız İran-Suudi arası diyaloglar fikrine sıcak bakıyorlar mı bakmıyorlar mı? Kesinlikle sıcak bakıyorlar ve Iraklı yetkililerin siyasi ve parlamenter düzeyde, İran-Suudi arası diyaloglar da dahil bölgesel görüşmelerin takviyesi adına bir takım adımları atmaları için sürekli bir çaba içindeler. Ancak şu ana kadar böldeki tüm hızlı gelişmelere rağmen Suudi Arabistan tarafından gelen olumlu bir sinyala şahit olmadık ve Suudi Arabistan’ın yapıcı yolda adım atmasını umuyoruz.
Irak’ın komşu bütün ülkelerle güçlü ilişkilerinin olmasına ihtiyacı vardır. Doğal olarak dostlarımızın ve Irak hükümetinin istediği de budur. Irak’ın bugün İran’la ilişkileri güçlü ilişkilerdir ama Irak’ın başta Kuveyt, Türkiye, Ürdün ve Suudi Arabistan olmak diğer ülkelerle ilişkilerini geliştirmesi ve istikrarlı hale gelmesi gerekir. Sonuçta Suudi Arabistan’ın geçen yıllarda Irak’ta yaşanan gelişmelerde terörist grupların arkasında durdurğu her kesin malumudur. Bugün Suudi Arabistan’ın önünde, acaba eskiden olduğu gibi Irak’ta istikrarsızlığı ve teröristleri desteklemeyi mi isteyecek yoksa kendi yöntemini değiştirmek mi isteyeceği şeklinde bir fırsat var. Suudilerin Irak’ta teröristleri ve aşırı grupları desteklemekten bir sonuç elde etmediğine dair bu ülkede bir takım belirtileri görüyoruz. Elçiliğini yeniden açma ve ilişkileri geliştirme yaklaşımları da Suudi Arabistan’ın Irak’a yönelik bakışının değişme halinde olduğunu gösteriyor. Umarız Suudi Arabistan’ın bütün bölgeye yönelik bakışını değiştirmesine şahit oluruz.
El Alem: Hamas heyetinin İran ziyareti ne gibi mesajlar içeriyordu?
Evvela, bu ziyaretin çok özel bir anlamı vardı ve İran İslam Cumhuriyeti’nin baskılara rağmen mazlum Filistin halkına, Kudüs’e ve Kudüs’ün özgürleşmesine verdiği desteği sürdüreceğine dair mesajı İran İslam Cumhuriyeti’nin gür sesiyle dünyaya verdi. Saniyen, bu heyetin bazı İran yetkilileriyle, özellikle İmam Hamanei ile görüşmesi, en üst düzeyde Filistin’i ve Kudüs’ü özgürleştirmeyi savunma politikalarımızı sürdürdüğümüzün göstergesidir. Oysa Siyonistlerle Amerikalılar sözünona yüzyıl anlaşması adlı plan çerçevesinde bölgenin şartlarını değiştirme peşinde olduklarını diyebilmek için büyük bir çaba sarfediyorlar. Bu ziyaret başlı başına İran İslam Cumhuriyeti ile Filistinli direniş gruplarının Amerika ve Siyonistlerin bu tür siyasi oyunlarının pek etkisinde kalmadıklarının göstergesidir. Herkes biliyor ki Tahran direnişe olan desteğini sürdürücektir. Bu günlerde oldukça küstahlaşan Siyonistler de bu mesaja kulak versinler: Netanyahu için vakit daralmış ve Siyonist rejimin saldırgan politikaları için zaman bitmek üzeredir. Sözümona yüzyıl anlaşması gibi bir plan, diğer Amerikan planlarının kenarında Beyaz Saray mezarlığında gömülecektir.
El Alem: Al-i Halife rejiminin Bahreyn halkına karşı girişimlerini nasıl değelendiriyorsunuz?
Ben on yıl önce İran’ın Bahreyn büyükelçisi idim. Al-i Halife ve bu ülkenin yöneticileri de dahil Bahreyn’in çeşitli kesimleriyle yakın bir ilişkim oldu. Evvela, dış müdahaleler yüzünden Al-i Halife kendi ülkesinde hakimiyetini imal edemediği için gerçekten hayret ediyorum ve oldukça üzgünüm. Saniyen, Al-i Halife’nin halkın taleplerine duyarsız kalması halkla hakimiyet arasında büyük bir çatlak açmıştır. Son derece üzüntü verici üçüncü nokta şudur: Bugün Al-i Halife Bahreyn’i Siyonistlerin kirli politikalarının laboratuvarı haline getirmiştir. Yani Siyonistler istedikleri her konuyu test edebilirler. Bu günlerde Amerikalılar ve Siyonist lobiler istedikleri konuyu test ederek Bahreyn’i ve Al-i Halife rejimini kendi kirli politikalarının laboratuvarına çevirmişlerdir. Bölgede hiçbir ülke yüzyıl anlaşmasının ekonomik çalıştayı gibi sorunlu bir toplantının evsahipliğini yapmaya hazır değildir ama Bahreyn’e bunu dayatıyorlar, bir heyeti Tel Aviv’a göndermesini dayatıryorlar. Bütün bunlar Bahreyn’de hakimiyetin çiddi kriz geçirdiğinin kanıtıdır. Kriz, ülkelerinin ulusal çıkarları düzeyinde kararlar almalarına engel olmuştur ve Bahreyn İsrail’in bir adası veya Siyonist İsrail’in kirli politikalarını test etme laboratuvarı haline gelmiştir.
Ben hakikaten teessüf içindeyim şundan dolayı: Al-i Halife bu günlerde kendi halkıyla barışacağına, Kudüs işgalcisi rejimle barışıyor ve bunun neticesinde, minimum hakları talep eden ve ‘parlamenter oy sandıklarının –hükümet başkanı onaylamak değil- kenarında her Bahreynli’nin bir oy hakkı olsun’ şiarını savunan halka karşı öfke dolu uygulamalar icra ediyor. Halkın beklentileri en düşük düzeydeki basit beklentilerdir. Böyle basit hakları Bahrey’de demokratik yöntemlerle talep eden gençler idama mahküm ediliyor ve bu ülkeye geniş kapsamlı müdahalelerde bulunup aktif rol oynayan İngiltere ve Amerika gibi insan hakları savunucuları da Bahreyn’deki bu tür cinayetler konusunda bir uyarıda bulunmuyorlar.
Bu da gösteriyor ki, Bahreyn’de demokrasi ölmüştür ve gençlerin, gencecik fidanların bu ülkede idam edilmesi insan haklarını savunan hiçbir İngiliz ve Amerikalının itiraz konusu olmuyor. Bu ülkede kriz son derece ciddidir ve devlet ile muhaletin görüşmesi Bahreyn’i bu krizden çıkarabilir.
Çev: Mehmet Gönül - Welayet News
Yeni yorum ekle