Filistin ve Mescid-i Aksa, Direniş Cephesi’nin Sembolüdür
Biz iki cephe ile karşı karşıyayız: Amerika, Siyonist rejim ve bazı Arap ülkeleri liderlerinden -ki geçmişte İran Şahı da bu topluluk arasında idi- müteşekkil istikbar cephesi ve ezilenler, yurtlarından atılanlar ve Filistin, Lübnan ve Yemen halkı gibi mazlum milletlerden oluşan cephe. Bu iki cephe birbirinin karşısındadır. Bu çatışmanın sembolü de Filistin ve Mescid-i Aksa’dır.
Welayet News - İranlı uluslararası ilişkiler uzmanı Hüseyin Şeyhülislam, İslam Devrimi Lideri Ayetullah Hamenei'nin İranlı yetkililerle yaptığı görüşmede Filistin meselesinin önemini vurgulamasına temasla şunları kaydetti:
“Biz iki cephe ile karşı karşıyayız: Amerika, Siyonist rejim ve bazı Arap ülkeleri liderlerinden -ki geçmişte İran Şahı da bu topluluk arasında idi- müteşekkil istikbar cephesi ve ezilenler, yurtlarından atılanlar ve Filistin, Lübnan ve Yemen halkı gibi mazlum milletlerden oluşan cephe. Bu iki cephe birbirinin karşısındadır. Bu çatışmanın sembolü de Filistin ve Mescid-i Aksa'dır.
Siyonistler geçmişte Nil'den Fırat'a kadar uzanan bölgeyi ellerine geçirmek ve buradaki tüm petrol sahalarına, temel servetlerine, Hürmüz Boğazı, Bab el-Mendeb ve Süveyş Kanalı gibi stratejik suyollarına ve petrolü dünyanın diğer bölgelerine taşıyan geçitlere hâkim olmak istiyorlardı.
Bu ilerleyişlerini sürdürdüler ve 1982 yılında Beyrut'u işgal etmeyi başardılar. ABD, İsrail ve Fransa Lübnan'a kuvvet sevk etti ve böylece bu işgali sadece siyasi olarak değil askeri yolla da destekledi. O kadar güçlü bir şekilde sahneye dâhil olmuşlardı ki Yaser Arafat'ı bir gemiye bindirip Lübnan'dan dışarı attılar. Filistinli mültecilerden binlercesi de Sabra ve Şatilla kamplarında Falanjistler eliyle katliama uğratıldı ve İsrailliler Beşir Cemil'i Lübnan cumhurbaşkanı olarak seçtiler.
İşte bu noktada Direniş şekillendi ve savaşarak adım adım İsraillileri geri püskürttü. 2000 yılında tüm Lübnan özgürleştirildi. Bu İsraillilerin ilk tam yenilgisiydi ve o günden sonra da hiçbir zafer kazanamadılar. 2005 yılında Gazze'yi boşalttılar, 2006'da Lübnan'a saldırdılar ama yenilgiye uğradılar, 2008'de Gazze'yi 22 gün vurdular ama amaçlarına yine ulaşamadılar. 2014'te Gazze'ye 50 günden fazla sürece saldırdılar ama yine başaramadılar ve geçtiğimiz günlerdeki İsrail saldırısı ise sadece 48 saat sürdü ve ateşkes isteyen taraf da kendileri oldu.
Geçmişte hep Araplar yenilgiye uğrar ve ateşkes isterdi, fakat bunu artık İsrailliler talep ediyor. Gazze bugün sahneye güçlü bir şekilde dâhil olma gücüne sahiptir, İsraillilerin Demir Kubbe'si de buna cevap veremiyor. Bu, iki cephenin hâlihazırdaki durumudur ve düşmanın kurduğu korku dengesi bozulmuştur. Bugün mazlumların ve yersiz yurtsuz bırakılmışların cephesi olan Direniş Cephesi mukavemet gösterip teslim olmama gücüne sahiptir. Bölgedeki güç dengesi tersine dönmüştür ve Filistin meselesi bu mücadelenin sembolü olmuştur.
Emperyalizm de bu durumun farkındadır ve her gün geçen gün katillerin ve Büyük Şeytan'ın cephesi daha da zayıflamaktadır. Bu yüzden ne yapacaksa hemen yapması gerektiğine inanmaktadır, zira gelecek seneye bunu başarabileceğinden emin değildir. Bu nedenle de Asrın Anlaşması projesini başlatmıştır.
Bu projenin hedefi Filistin davasını ortadan kaldırmaktır. Filistin meselesi bir yönüyle siyasidir ve Mescid-i Aksa çerçevesindeki toprak ve değişik ülkelere dağılan mülteciler sorunudur. İsrail, Arap ülkelerinden para toplamak suretiyle mülteci meselesini halletmek istemektedir. Oysa bu mülteciler kendi topraklarına geri dönmelidirler ve bu hareketin sembolü de Kudüs Günü'nden ilham alan ve Gazze'de her hafta provası yapılan Dönüş Yürüyüşleridir. Bu yürüyüşlerin sloganı ‘Eve Dönüş'tür ve herkes toplansa ve dünyanın dört bir yanındaki her bir Filistinli evime dönmek istiyorum dese geriye İsrail diye bir şey kalmayacaktır.”
Medya Şafak
Yeni yorum ekle