Uyanık kalın, piyangodan bir darbe vurabilir
Venezuela'da yaşanan hezimet ve çöküşü tamamen Amerikan müdahaleciliğine ve küstürülmüş oligarklara bağlamak mümkün değil. Maduro’nun sicili ne olursa olsun bunların hiçbiri ABD’nin Latin Amerika’da onlarca yıldır oynadığı kirli oyunların yeniden sahnelenmesini haklı çıkartamaz. Hiçbiri Trump’a başka bir ülkeye başkan dayatma ve tüm ülkeye ait mal varlığını bir kesime sunma yetkisi veremez. Bu katıksız bir küstahlıktır.
Welayet News - Telefonlarınızı gece de açık tutun. Ola ki kasabanın şerifi (Mike Pence) tarafından ansızın aranıp ülkenin devlet başkanı ilan edilebilirsiniz. Venezuela’da olduğu gibi. Ama en azından piyangonun vurması için halkın sadece yüzde 19’unun tanıdığı Juan Guaidó kadar tanınmış olmanız tercih nedenidir! Rejim değişikliği oyununda emperyal müdahaleciliğin de bir raconu var! Bir de CIA’in sivil aparatı Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) ve USAİD’in ödeneklerinden nasiplenmiş olmak da şansınıza yaverdir.
Amerikalılar sözü ‘demokrasinin tamirinden’ açıp üstüne bir de “Her türlü seçenek masada” dedi mi oyunun her türlü pis olanı için bahisler açıldı demektir. Hele ki Trump yönetimi, 1980’lerde Nikaragua, El Salvador ve Guatemala’daki lanet operasyonların sorumlularından Elliott Abrams’ı Venezuela özel temsilcisi olarak atadıysa.
Başkan Donald Trump göreve geldikten sonra BM Genel Kurulu’ndaki iki konuşmasında da İran ile birlikte Küba ve Venezuela’yı hedefe koydu. Latin Amerika’daki müdahalecilik geleneği bütün aymazlığıyla yeniden canlandı. Neo-Con klik bölgeyi yakın takibe aldığından beri Brezilya’da ‘yumuşak darbe’ ile Jair Bolsonaro iktidara geldi. Şili Sebastián Piñera ile sağa teslim oldu. Arjantin zaten tercihini daha önce Mauricio Macri’den yana yapmıştı. Bu rüzgâr Trump’ın saçlarını dalgalandırıyor. Ekibin en fazla odaklandığı yer Venezuela.
New York Times gazetesi 8 Eylül 2018’de Trump yönetiminin Devlet Başkanı Nicolás Maduro’yu devirmek için asi askerlerle bir dizi gizli toplantı yaptığını ifşa etti. Bu planlar tutmadı ya da başarısız oldu.
Amerikan medyasına göre ilk plan Maduro’nun yetkilerini artırma girişimlerine karşı Nisan 2017’de yapıldı. Asi askerlerin kendi aralarındaki uyuşmazlık yüzünden planın fişi çekildi. “Armageddon Operasyonu” adı verilen bir başka darbe planına göre Temmuz 2017’de askeri geçit töreninde Maduro öldürülecekti. Planı finanse eden ABD ve Kolombiya hükümetleriydi. Darbe planları pişirilirken Oscar Pérez adlı asi bir polis, 2017’de Maduro’nun kontrolündeki Yüksek Mahkeme’ye helikopterden el bombaları attı. Saldırganın kar maskesinde yazılı “Art. 350, Libertad” yazısı demokrasiden sapan otoriteye karşı halka ‘reddetme’ hakkı veren anayasanın 350’nci maddesine atıftı. Guaidó operasyonunu planlayanlar da bu maddeyi işletiyor.
Sonra Mart 2018’e bir plan daha çizildi. Plan sızdı ve çöktü. Sıradaki planda saatler 20 Mayıs 2018 seçimlerine ayarlandı. Muhalefet başkanlık seçimine katılmayacak, seçim sabote edilecek ve Maduro tutuklanacaktı. “Anayasa Operasyonu” adı verilen bu plan da açığa çıktı, darbeci subaylar tutuklandı. Hükümete göre muhalif liderlerden María Corina Machado da işin içindeydi. Ağustos 2018’de de insansız uçaklarla Maduro’yu öldürme girişimi oldu.
Bütün bu olaylar Trump’ın “Askeri seçenek de masada” tehdidinin gölgesinde gelişti. Küba, Nikaragua, Brezilya ve Şili gibi ülkelerde defalarca darbe planlayıp faşist diktatörleri desteklemiş Amerikan geleneği ezber bozacak değil ya.
***
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Aralık 2018’de Latin Amerika’daki ‘Zorbalık Üçlüsü’ olarak Küba, Venezuela ve Nikaragua’yı sıraladı. Bu yeniden düğmeye basıldığının işaretiydi.
Hikâye bu kez parlamentonun anayasanın 233 no’lu maddesini işletme cinliğine dayanıyordu. Mayıs seçimlerinin ardından Maduro’nun yemin edeceği gün için herkes pusuya yatmıştı. Aralıkta parlamento başkanlığına getirilen Guaidó oyunun merkezindeydi. Guaidó 5 Ocak’ta yemin ederek göreve başladı. Dört muhalif parti kendi aralarında anlaşarak meclis başkanlığını dönüşümlü olarak üstleniyor. Sıra kendi partisinde bile üçüncü dördüncü adam sayılan Guaidó’daydı. Halkın fazla tanımadığı Guaidó Amerikan çemberinde bilinen biriydi. ABD’nin renkli devrim mimarları, Halk İradesi’nin kurucuları Leopoldo López ve Guaidó gibi isimlere Chavez zamanından beri yatırım yapıyor. FRIDE Enstitüsü’ne göre Amerikan rejim değiştirme aparatlarından Venezuelalı muhaliflere yılda 40-50 milyon dolar akıtılıyordu. Bu yöndeki çabalar en az 12 yıllık. Bu isimlerin renkli devrim provaları için nasıl eğitilip yönlendirildiğine dair bir sürü e-posta sızdırıldı.
Maduro’nun yemin töreni ise 10 Ocak’taydı.
Göreve başlamadan önce aralık ortalarında Guaidó kaçak yollardan Kolombiya’ya, oradan ABD ve Brezilya’ya giderek Maduro’yu devirme planlarını müzakere etti. Yetkisi askıya alınmış parlamento 5 Ocak’ta açılır açılmaz Maduro’nun başkanlığını geçersiz sayan karara imza attı. 233’üncü maddeye göre seçilmiş başkan yemin etmeden önce ölür ya da görev yapamaz hale gelirse seçime kadar koltuğa meclis başkanı vekalet eder. Başkan görev dönemi içinde ölür, hastalanır, yüksek yargı ya da meclis tarafından görevden alınırsa yetki devlet başkan yardımcısına geçer. İktidar ‘yetkisiz’ parlamentonun 233’ü işletemeyeceğini, Maduro’nun zaten görevi başında olduğunu, eğer görevi sürdüremeyecek hale gelirse başkan yardımcısının sorumluluğu üstlenmesi gerektiğini söylüyor. Yüksek mahkeme de meclisin kararlarının geçersiz olduğunu yineledi. Ama bu teknik tartışma kimsenin umurunda değil.
Bu ilk adımdan sonra Dışişleri Bakanı Mike Pompeo 10 Ocak’ta Guaidó ile bir araya geldi. Maduro geri adım atmayınca 1958 darbesinin yıldönümüne denk gelen 23 Ocak’ta sivil isyan eşliğinde Guaidó’nun kendisini devlet başkanı ilan etmesi planlandı. Beyaz Saray’da asıl kritik karar 22 Ocak’ta sürgündeki Kübalıların temerküz ettiği Florida’dan gelen Senatörler Marco Rubio, Rick Scott ve Temsilciler Meclisi üyesi Mario Diaz-Balart’ın da katıldığı toplantıda alındı. Amerikan medyasına göre Latin Amerika politikalarında etkili bu üç kongre üyesi Trump ve Pence ile planı iyice yoğurdu. Trump eğer Guaidó kendini devlet başkanı ilan ederse onu tanıyacağı garantisi verdi. Pence, Guaidó’ya başkanın mesajını iletti. Lima Grubu’nda operasyonu üstlenen Kanada Dışişleri Bakanı Chrystia Freeland da aynısını yaptı.
Orduya Maduro’ya karşı ayaklanma çağrısını yapma görevi Guaidó’un eşi Lilian Tintori’ye düştü. Tabii ordu Maduro’dan yana durdu. Ömrü iki gün süren 2002’deki darbeden sonra Maduro’nun selefi Hugo Chavez orduda epey temizlik yapmıştı. Devletleştirilen şirketlerde askerlere görev vererek ordu-iktidar arasında farklı bir kenetlenme sağladı. Maduro gıda dağıtım operasyonunu da orduya verdi. Emekli askerlerden dokuzunu da kabinesine aldı. Bu şekilde ödüllendirilmiş üniforma Maduro’nun şimdilik en önemli dayanağı.
Eğer uzlaşma yolu bulunamazsa çok tehlikeli bir durum oluştu. İç savaş ve dış müdahale senaryoları konuşulmaya başladı. Bolton’un yeni yaptırımları açıklarken elindeki dosyada “Kolombiya’ya 5 bin asker” notu dikkat çekti. O not savaş ihtimalinin değerlendirildiği masadan mı kalmıştı, yoksa gözdağı amacıyla mı iliştirilmişti? Bir senaryoya göre Trump yönetimi Afganistan ve Suriye’den çekeceği güçleri Venezuela’ya karşı Kolombiya’ya yerleştirmeyi düşünüyor. O not da buna işaret ediyor. Venezuela’daki açlıktan kaçan 3 milyon insandan 2 milyonunun sığındığı Kolombiya bu sefer fazladan risk alıyor sanki. Daha önce FARC, Venezuela’ya saldırı olursa Kolombiya ordusuna direneceği uyarısıyla müdahaleci kanatları beş kez düşünmeye sevk etmişti. Ama FARC artık siyasi süreçte.
***
Dünya kamuoyu dış destekli sivil darbeyle ilgili fena halde bölünmüş durumda. “Halkını açlığa terk eden ve otoriterleşen Maduro bunu hak etmedi mi” diye sorunlar az değil. Maduro’nun günahlarına kefil olacak değiliz. Ama aynı sefaleti halkına yaşatan bir Amerikan müttefiki olsaydı bugün belki bunların hiçbiri konuşuluyor olmayacaktı. Trump yönetimi, Venezuela’yı defalarca tehdit etti. Hedef tanımlandıktan sonra gerisi fırsat avcılığına bakıyordu.
Türkiye’de başkanlık sistemine geçişlerde yapıldığı gibi iktidarı sağlama almak için kurumlar üzerinde yaz-boz oyunu oynandığında zaten kumpas için ortam kendiliğinden olgunlaşmaya başlamıştı. Muhalifler parlamentoyu ele geçirdiğinde yasamada tekerlek dönsün diye yargı maharetiyle seçilmiş birkaç muhalif vekili ‘usulsüzlük var’ diyerek diskalifiye etmek, ‘anayasayı çiğniyor’ diye seçilmiş meclisin yasama yetkilerini askıya almak, vedaya hazırlanan meclis üyeleriyle yüksek mahkemeye yeni atamalar yaparak yargı ayağını garantilemek, parlamento dikensiz tarla olmaktan çıkınca anayasayı değiştirmek için Kurucu Meclis oluşturmak Venezuela siyasetindeki kutuplaşmanın köşe taşlarını oluşturdu. Elbette bu tür iktidar oyunları demokratlar pazarının en cazgırlarında da var. Ama Amerika’nın dostuysanız sorun yok. Maduro’nun meşruiyetini sorgulayanlar Mayıs 2018’deki seçimde muhalefetin boykotunu gösteriyor. Maduro oy kullanmaya haiz seçmenlerin yüzde 31’inin oyunu almış. Trump’ın aldığı oy yüzdesinden 5 puan fazla. ABD’de seçime katılım oranları da çok farklı değil.
Şiddetle sokağı alevlendirmekten ve Amerikalılarla iş çevirmekten asla imtina etmeyen muhalif liderlerden Lopez’in diskalifiye edilmesi ve ev hapsinde tutulması da Maduro’nun diktatör olarak nitelenmesine sebep. Muhalif liderleri seçimlere katılamasınlar diye hapiste tutan Amerikan müttefikleri de hepimize malumdur. Hiç seçim yapmayan Amerikan müttefiklerini hatırlatmaya da ne hacet.
Bir de petrol rezervleri açısından ilk numaralı bir ülkede açlık, gıda ve ilaç kıtlığı, sübvansiyonlu marketlerin önündeki upuzun kuyruklar, karaborsa ve tabanına roket iliştirilmiş hiperenflasyon var.
Yolsuzluk, kayırma, senden olmayanı kapının önüne koyma, kalifiye elemanları kaçırma, becerisizlik ve iş bilmezlik de bunun ilavesi.
Ve de talihsizlikler; petrol fiyatları 100 dolar seviyesindeyken finanse edilebilen sosyal devlet projeleri iktidarın da beka sorununu hallederken fiyatlar 30 dolara yuvarlandığında çuvallayan bir ekonomi yönetimi. Bunlar yetmezmiş gibi Amerikan yaptırımları Ağustos 2017’de karabasan gibi çöktü. Yönetimi felç etmeye, halkı umutsuzluğa sevk etmeye, sokakları köpürtmeye ve rejime sadık subayları saf değiştirmeye zorlayan bir hesap…
Amerikan yaptırımlarının ilk 12 ayda Venezuela’ya maliyeti 6 milyar dolar. Darbe sonrası yeni yaptırımları açıklayan Bolton’a göre 2019’da Venezuela 11 milyar dolar ihracat kaybına uğrayacak. Trump, Venezuela’nın ulusal petrol şirketi PDVSA’nın ABD’deki 7 milyar dolarlık varlığını da Guaidó’nun emrine verdi.
Yaşanan hezimet ve çöküşü tamamen Amerikan müdahaleciliğine ve küstürülmüş oligarklara bağlamak mümkün değil. Maduro’nun sicili ne olursa olsun bunların hiçbiri ABD’nin Latin Amerika’da onlarca yıldır oynadığı kirli oyunların yeniden sahnelenmesini haklı çıkartamaz. Hiçbiri Trump’a başka bir ülkeye başkan dayatma ve tüm ülkeye ait mal varlığını bir kesime sunma yetkisi veremez. Bu katıksız bir küstahlıktır.
Fehim Taştekin - Gazete Duvar
Yeni yorum ekle