Kaşıkçı ve kan imparatorluğu
Kaşıkçı Trump’ı da eleştirmiş ve Trump ile yapılan anlaşmaların Suudi Arabistan’a faydalı olmadığını savunmuştu bir ara ve yönetim tarafından susturulmuştu. Şimdi sorulması gereken soru sadece Cemal Kaşıkçı’nın akıbetinin ne olduğu değil, bundan sonra Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinin akıbetinin ne olacağı.
Müsteşar Hafız Vehba, “Arap Adası” adlı kitabında 1953 yılında ölen kral Abdülaziz’den dinlediği bir hikayeyi anlatır: Bütün kabileler dedem birinci Saud (Suud)’a karşı ayaklanmıştı. Dedem Matir kabilesinden birçok ileri geleni (yaşlıyı) hapsetti. Aynı kabileden başkaları aracı olmak için Saud’u ziyaret ettiler. Saud, kuzenleri için şefaat dileyen aracılara “şu yemekten yeyin” dedi. Yemeklerin üzerinde Saud’un kestiği kuzenlerinin başları vardı! Aracılar yemeği yemeyi reddetti ve onlar da oracıkta öldürüldü.
Hafız Vehba “20. Yy’da Arap Adası” adlı kitabında der ki: Abdülaziz bu hikayeyi kabile reisleri Faysal Dveiş için af dilemeye gelenlere anlattı ve “eğer af isterseniz sizin de başınıza aynı şey gelir” mesajı verdi. Hemen ardından Faysal Dveiş’i öldürttü ve kanı ile aptes aldıktan sonra namaz kıldı.
İlk Suudi muhalif olarak bilinen Nasır Said, “Suud Sülalesinin Tarihi” adlı kitabında bu ve benzeri olayları nakleder. Nasır Said, Suudi Arabistan hakim ailesi hakkında yazdığı bu kitap nedeniyle 1979 yılında Lübnan’da Suudi istihbaratı tarafından “kaybedildi”, İngiliz gazeteci Mark Young’ın “Saudi Bodyguard” kitabında yer alan iddiaya göre ise göre uçaktan atılarak öldürüldü. (1)
Suudi Arabistan’da ilk işçi hareketlerini, grevleri organize eden muhalif Nasır Said, kitabında Saud sülalesinin tarihi boyunca “terör estirerek” iktidara geldiğini ve aslında kendisine karşı toplum içinde oluşan hoşnutsuzluğu büyümeden bastırmak için nasıl bir “yöntem” uyguladığını da anlatıyor:
El Ayniye ehli Muhammed Bin Abdulvahab ve Muhammed Bin Saud’un zulmüne daha fazla sabredemedi ve isyan başlattı. El Ayniye’yi yerle bir ettiler: Duvarları yıktılar, su kuyularını toprakla doldurdular, ağaçları yaktılar, kadınlara tecavüz ettiler, hamile kadınların batınlarını yardılar, çocukların kollarını kestiler, bütün erkekleri öldürdüler. (2)
CEMAL KAŞIKÇI İLK DEĞİL
Cemal Kaşıkçı’nın başına gelenler Suudi Arabistan devlet geleneğinin son halkası. Bugüne kadar onlarca muhalifi hiç kimseden çekinmeden yok eden Suudi Arabistan’ın kuruluş felsefesi “korku” üzerine. Suudi Arabistan halkı bütün memleket toprakları gibi resmen “Melik–Kral’ın malıdır. İstediği her vatandaşı üzerinde istediği her tasarrufta bulunabilir.
Suudi Arabistan son yıllar da dahil olmak üzere tarihi boyunca onlarca rejim muhalifini bulundukları Avrupa ya da diğer Arap ülkelerinde “kaybetti” ama bugüne kadar Krallık aleyhinde Batı ve Türk basınında yer alan haber ya da yazıların sayısı parmakla sayılacak kadar azdır. İki yüzlülük sadece politikacılara özgü değil çünkü. Daha düne (Katar olayına) kadar Suudi Arabistan aleyhinde tek kelime bulamayacağınız Türk İslamcı matbuatının demokrat kesilmesini sağlayan Cemal Kaşıkçı ile yıllardır sadece akıbetlerini bilebilmek için gösteri yapan Cumartesi Anneleri’nin evlatları, eşleri, çocukları arasında ne fark var?
Türkiye’de iktidarın ve beyinlerine “saray aplikasyonu yerleştirilmiş” gazetecilerin bu ülkenin kendi evlatlarına ve onların yıllardır acılar içinde kıvranan yakınlarına sırtını dönüp, kaybolduğunda büyük hassasiyet gösterdiği Kaşıkçı kim?
Türkiye Kaşıkçı soyadına yabancı değil. Cemal Kaşıkçı 2017’de ölen ünlü silah tüccarı Adnan Kaşıkçı’nın kuzeni. Kaşıkçı ailesi Suudi Arabistan’ın en zengin ailelerinden. Cemal Kaşıkçı da bu nüfuzdan faydalanarak büyümüş, tahsilini ABD’de Indianapolis Üniversitesi İşletme Bölümü’nde tamamlamış bir isim. Bizde hâlâ yasaklı olan Wikipedia’da (kaynağa ulaşamadım) yer alan bilgilere göre Suudi Arabistan’da çok sayıda gazetede çalışan Kaşıkçı sadece gazetecilikle uğraşmamış. İddiaya göre Suudi Arabistan ve ABD istihbaratlarına da çalışmış.
Bir dönem 1977-2001 yılları arasında Suudi Muhaberatı’nın başında bulunan ve daha sonra Washington Büyükelçiliği’ne atanan Prens Türki El Faysal’ın basın danışmanlığını yapmış olması bu iddiaları güçlendiriyor.
Bu görevlerde bulunmuş olması Kaşıkçı’nın kendine göre muhalif olmasına engel değil elbette. Kaşıkçı’nın Suudi-Vahhabi devletinin temel iki direğinden biri olan İbni Teymiye’yi eleştirdiği için çalıştığı El Watan gazetesinden kovulmuşluğu vardır mesela. Kaşıkçı buna benzer işe alınmalar ve eleştirileri nedeniyle kovulmalar yaşadıktan sonra 2010 yılında medyatik prens Velid bin Talal tarafından Bahreyn merkezli “El Arab News” kanalının başına getirildi.
Velid Bin Talal 2017’de veliaht prens Muhammed Bin Salman tarafından Suudi Arabistanlı iş adamlarına karşı yapılan “ya paranızı ya canınızı” operasyonunda gözaltına alındı.
Cemal Kaşıkçı’nın Vahhabi Suud ailesine eleştiri yöneltmesi, “Müslüman Kardeşler” ideolojisine yakınlığından kaynaklanıyor. Velid Bin Talal’ın öyle dertleri var mı bilinmez ama Talal’ın tutuklanması, Suudi Arabistan’ın Katar’ı “ham yapma” hamlesi, Erdoğan’ın nihai hedefte kendisinin olduğunu düşünerek derhal Katar’ın yanında yer alması, Cemal Kaşıkçı’nın Türkiye’de Müslüman Kardeşler sempatizanı çevre ve gazeteciler ile geliştirdiği dostluğu tarif etmeye yeterli.
Suriye ve Yemen’de yürütülen kirli savaşta binlerce insan hayatını kaybederken Kaşıkçı ısrarla terör örgütlerini destekleyen tweet’ler atıyordu. Kaşıkçı’nın Türkiye’ye geldikten sonra söylemini Kürtlere karşı da sertleştirmesi ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapması da tesadüf değil.
Kaşıkçı’yı takip eden bir gazeteci arkadaşım Suriye için, “Alevilerin hepsini öldürün, Lazkiye’ye tatile geleceğim” diye yazdığını anlatıyor.
Kaşıkçı Trump’ı da eleştirmiş ve Trump ile yapılan anlaşmaların Suudi Arabistan’a faydalı olmadığını savunmuştu bir ara ve yönetim tarafından susturulmuştu.
Şimdi sorulması gereken soru sadece Cemal Kaşıkçı’nın akıbetinin ne olduğu değil, bundan sonra Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinin akıbetinin ne olacağı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kullandığı dil dikkat çekici. Türkiye bir süre sonra soruşturma bittiğinde Suudi Arabistan diplomatlarından bir kısmını “istenmeyen adam” ilan eder mi? Ederse hangi düzeyde ve kaç kişi olur? Bu, bundan sonra iki ülke arasında yaşanacak süreç için ilk işaret olacaktır. Bu arada neden Türkiye? Kaşıkçı Türkiye ile Suudi Arabistan’ın kabul edemeyeceği kadar “yakınlaştı” ve S. Arabistan’ın bu operasyonu başka bir Batı ülkesinde yapması kolay değildi.
Suudi hanedanının nasıl bir anlayışa sahip olduğunu çok iyi bilen Batı’dan tepki olur mu? Suudi Arabistan’da bu petrol ve para olduğu sürece zor. Cemal Kaşıkçı nimetlerinden sonuna kadar faydalandığı, Kral Selman’ı övmekten geri kalmadığı ama kişisel hesaplaşmalar nedeniyle de “esasta değil usulde” ihtilaf yaşadığı Suudi Arabistan yönetiminin muhaliflere yönelik bir yok etme süreci başlattığını söylemiş. İlk kurban kendisi oldu. Bakalım daha neler göreceğiz.
(1) http://www.almjhar.com/ar-sy/NewsView/81/67703.aspx
(2) http://www.zaidiah.com/sites/default/files/articles_files/_al_swd.pdf
Musa Özuğurlu - Gazete Duvar
Yeni yorum ekle