İşgalci Rejimin Lübnan Savaşındaki Sonu
İsrail rejiminin kaderi ne psikolojik savaşta ne medya savaşında ne siyasi savaşta değil, Lübnan'la yapılan kara savaşında belirlenecek. Yani bu rejimin Hizbullah'la yürüttüğü askeri savaşın sonucu, bu rejimin hayatta kalma gücünün olup olmadığını gösterecek.
Welayet News - İsrail rejiminin kaderi ne psikolojik savaşta ne medya savaşında ne siyasi savaşta değil, Lübnan'la yapılan kara savaşında belirlenecek. Yani bu rejimin Hizbullah'la yürüttüğü askeri savaşın sonucu, bu rejimin hayatta kalma gücünün olup olmadığını gösterecek.
İşgalci rejim ordusunun Lübnan'la kara savaşının başlamasından üzerinden neredeyse iki ay ve Lübnan’a yönelik ağır bombardımanının üzerinden neredeyse dört aya yakın bir zaman geçti. İsrail, Gazze Şeridi'ne karşı savaşın başlangıcında, Hamas'ın askeri gücünün ortadan kaldırılması, siyasi gücünün yok edilmesi, Gazze'den İsrail'e yönelik herhangi bir güvenlik tehdidi bulunmadığının garanti altına alınması ve esirlerin serbest bırakılması gibi savaş hedeflerini açıklamıştı. Geçtiğimiz 14 ay boyunca, ağır bombardımanlar ve Filistin direnişinin liderlerine yönelik suikastlarla bu hedeflere ulaşmaya çalıştı. Direniş ve liderlerine vurduğu bu darbelere rağmen ilan ettiği hedeflere ulaşamadı.
Buna dayanarak, bu rejimin yurtiçi ve yurtdışındaki pek çok savunucusu, muhalefetin bu hedeflerin gerçekleşmesinde yaşanan uzun gecikmeyi bu rejimin başarısızlığı olarak yorumlaması için İsrail'in nihai hedeflerini açıklamaması gerektiğini söyledi.
Tam da bu nedenle, 30 Temmuz’da Hizbullah'ın harekât komutanı Ebu Muhsin Fuad Şükür’e düzenlenen suikastla başlayan Lübnan'a yönelik büyük saldırı sırasında gaspçı rejim, Gazze savaşından farklı olarak yüksek hedeflerini sıralamaktan kaçındı ve bunun yerine belirli aralıklarla taktiki hedeflerini açıkladı. Örneğin bu rejim, çağrı cihazlarının patlaması sırasında hedefin Lübnan direnişinin operasyonel kapasitesini vurmak olduğunu açıkladı ve bu hedefe ulaşıldı. Ya da Lübnan'ın güney sınırlarına kara saldırısının başlangıcında, İsrail'in operasyonel hedefinin İsrailli mültecileri kuzey bölgesindeki Yahudi köyleri ve yerleşim yerlerindeki evlerine geri döndürmek olduğunu duyurdu.
ABD liderleri ve gaspçı rejim, Gazze'deki savaştan ziyade Lübnan'daki savaşı bir kader savaşı olarak görüyor ve bu savaşı kazanmakta ısrar ediyor.
İsrail bir yandan propagandalarında ve psikolojik operasyonlarında Hizbullah'la savaşı kazanmış gibi davranıyor, bir yandan da savaşı sürdürüyor ve Gazze, Lübnan ve işgal altındaki topraklardaki cepheler olmak üzere Filistin coğrafyasının tamamında ateşkesin sağlanmasını engelliyor. Bu kesinlikle İsrail'in ulaşmakta tereddüt ettiği hedeflere ulaşma taktiğidir.
Ancak aynı zamanda bu rejimin askeri cephesinde de askeri hedeflerine ulaşmasının ne kadar zor olduğunu gösteren olaylar yaşanmaktadır. Kara saldırısı başlamadan önce İsrail ordusunun internet sitesinde ordunun Lübnan'a yönelik operasyonlarının tamamlandığı duyuruldu. Bu resmi raporda, ordunun güney sınırları ile Litani Nehri arasındaki yaklaşık 800 kilometrekarelik Lübnan topraklarını kontrol altına almak amacıyla yürüttüğü yoğun askeri operasyon süresinin üç hafta olduğu, bundan sonraki bir yıl ise işgal altındaki bölgeleri istikrara kavuşturma ve Hizbullah unsurlarını bölgeden temizleme yönünde barışçıl bir operasyon yürütüleceği açıklandı.
Şimdi İsrail'in kara operasyonunun başlamasının üzerinden neredeyse iki ay geçti ve bu rejim neredeyse iki buçuk kat daha fazla zaman harcadığı yoğun saldırılara rağmen Litani Nehri'ne ulaşamadı ve Lübnan'ın güney sınırından Litani nehrine olan ortalama mesafe 30 kilometre olmasına rağmen, neredeyse bir buçuk kilometreyi bile geçemedi. Bu, Siyonist rejimin askeri hareketinin aynı olması durumunda İsrail'in planının ilk aşamasını hayata geçirmek için açıkladığı sürenin 20 katı daha fazla zamana ihtiyacı olduğu anlamına geliyor. Yani bu rejimin Litani Nehrine ulaşması 40 ay, yani üç yıldan fazla zaman alacak. Bu arada Lübnan Hizbullah Hareketi her geçen gün roket sayısını artırırken, işgalci rejim, Güney Lübnan'daki askeri hedeflerinin gerçekleşmesine çok az bir zaman kalmış gibi göstermek için, bu dönemde Hizbullah'ın askeri gücünün yüzde 80'ini yok etmiş gibi davranıyor!
Siyonist rejimin Lübnan topraklarındaki bu kadarcık bir nüfuzu bile bu rejim için büyük bir maliyete ve çok sayıda can kaybına yol açtı. İşgalci rejim kendi raporlarında, kuzeydeki savaşta en az 60 İsrail askerinin öldürüldüğünü, en az 400 askerin de yaralandığını bildirdi. Elbette Hizbullah'ın son yedi haftadaki günlük haberlerinin özetine göre, bu rejimin en az 100 askeri öldü ve en az bin 200 askeri de yaralandı.
Ayrıca yaklaşık iki aylık bu dönemde, Lübnan sınırına 35 km uzaklıktaki Hayfa'nın kuzeyi ile Lübnan sınırına 130 km uzaklıkta yer alan Tel Aviv'in kuzeyi arasındaki sınırda en az 500 bin Yahudi mültecinin yaşadığı belirtiliyor. Aslında bu süre zarfında Hizbullah, Siyonist rejim ordusunun açıkladığı, Yahudi mültecileri kuzey Filistin'in köy ve kasabalarına geri gönderme stratejisinin merkezine saldırdı ve Yahudi mültecilerin sayısını en az sekiz katına çıkardı. Hizbullah'ın Hayfa ile Tel Aviv arasındaki sınır bölgelerine sürekli saldırıları bu rejime büyük ekonomik zarar verdi. Bu rejimin yıllık ekonomik büyümesinin bu yıl ortalama yüzde 6'dan yaklaşık yüzde 2,5'e düşmesinin yanı sıra, ticari ve yatırım altyapıları da ciddi aksamalarla karşı karşıya kaldı. Bunlar, İsrail'in güney Lübnan'daki son derece sınırlı ve kırılgan nüfuzunun maliyetinin bir kısmıdır.
Gaspçı rejimin Lübnan savaşındaki askeri hedeflerini gerçekleştiremediğinin bir başka göstergesi de savaş sırasında ve bu rejimin hem Gazze hem de Lübnan cephesinde beyan ettiği hedefler daha gerçekleşmeden en yüksek askeri yetkili ve savaş komutanı olan Yoav Gallant'ın görevden alınmasıdır. Tümgeneral Yoav Gallant 1977'de orduya girdi ve 2006’dan bu yana Lübnan'a karşı 33 gün süren savaştan Gazze'deki mevcut savaşa kadar çeşitli savaşlarda, yani en az on savaşta kıdemli komutanlardan biri olarak ve son üç yılda, İsrail'in kıdemli komutanı ve Savunma Bakanı olarak görev yaptı. 47 yıl boyunca ordunun çeşitli görevlerinde bulunması doğal olarak ona İsrail askerleri arasında özel bir yer kazandırdı ve işgalci İsrail’in askeri yapısının önemli bir parçası olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla Gallant'ın görevden alınması orduyu olumsuz etkileyecektir. Ayrıca Galant, 2017 yılından bu yana iktidardaki Likud partisine üyedir ve siyasi bir kimliğe sahiptir. Temel olarak savaş sırasında üst düzey komutanın görevden alınması veya istifası sebepsiz ve sonuçsuz doğal bir olay değildir. Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler'de yaptığı konuşmada İsrail'in şu anda yedi cephede savaştığını açıklamıştı ve Siyonist rejimin lideri “İsrail karşıtları çevre bölgeleri ateş çemberi haline getirmiş durumda” demişti. Peki bu rejimin başbakanının savaş komutanını görevden alıp yerine deneyimsiz bir kişiyi getirmesi ne anlama geliyor? En azından bu zamansız görevden almanın anlamı, savaşın bu noktasında Gazze ve Lübnan'da direnişten yenilgi aldığını kabul ettiği anlamına gelmektedir. Ancak elbette Yoav Gallant, Netanyahu’nun kendisini arasındaki siyasi ihtilaflar nedeniyle görevinden aldığını iddia etti ama bu doğru değil. Gallant bizzat bu günlerde Gazze direnişinin saldırıları nedeniyle ordunun Gazze'de kalmasına karşı olduğunu açıklamıştı. Aslında Gallant, İsrail'in askeri başarısızlıkları sadece Savunma Bakanı'nın liderlik tarzından kaynaklanıyormuş gibi gösterilmek için kovuldu.
İsrail'in Lübnan'a karşı savaşta açıkladığı planının başarısızlığının bir başka işareti de İsrail'in Lübnan'a kara saldırısından bir ay sonra savaş düzenindeki değişikliktir. İsrail rejimi, bir ay sonra ve Hizbullah’ın askeri operasyonu ve operasyon şekline karşı askeri zayıflığının ortaya çıkmasından sonra, askeri alandaki taktiksel zayıflıklarını değerlendirmek zorunda kaldı. Son iki hafta içinde bu rejim, Lübnan'da faaliyet gösteren güçlerin üçte ikisini azalttı ve güçlerini Hizbullah’ın saldırılarından uzak tutmak için kuzey Filistin'de konuşlu askerlerin büyük bir kısmını azalttı ve son günlerde Hizbullah'a karşı askeri güç kullanmaya ve onun giderek artmasına yönelik yeni bir dönem başlattı. Askeri gelenekte bu formasyon değişikliği, başarısızlığın kabulü ve kişinin zayıflığıyla başa çıkma girişimi olarak kabul edilir.
İsrail ordusu, Hizbullah'ın 18 yıl önceki savaşın yani 33 gün savaşının aynı yöntem ve taktikleriyle sahaya gireceğini düşünüyordu. Bu nedenle İsrail'in mağlup edildiği 2006 savaşından beri Hizbullah'ın savaş taktikleriyle mücadelenin yollarını bulmakla meşguldü. İsrail zaferin sırrını, saha komutanlarını şehit ederek Hizbullah'ın savaş teşkilatını yok etmek ve Hizbullah'ın göğüs göğüse savaş taktikleriye mücadele etmek olmak üzere iki konu olarak değerlendirdi.
Siyonist rejimin İstihbarat Servisi ve Hava Kuvvetleri, bazı Hizbullah komutanlarını şehit ederek Hizbullah'ın savaş teşkilatını yaklaşık yüzde 80 oranında sekteye uğrattığını düşünüyordu. Bu doğrultuda, suikastlardan birkaç gün sonra beş zırhlı ve piyade tümenini kullanarak Hizbullah'a karşı kara harekâtına başladı. Ayrıca güney Lübnan'a (sınır ile Litani nehri arasındaki mesafe) yoğun bombardımanla Hizbullah'ın savunma güçlerini yok etmeye çalıştı. Ancak sahada yaşananlar İsrail ordusunun hazırlıklarından ve beklentilerinden çok uzaktı. Hizbullah, bir yandan şehit Genel Sekreterinin üstün zekâsı ve bilinciyle, her mevkiye birden fazla kişi belirleyerek üst ve orta düzey komutan eksikliği krizini hızla çözmüş, dolayısıyla savaş yönetiminde bir boşluk kalmamıştı.
Öte yandan Hizbullah savaşta yeni taktikler kullandı ve diğer şeylerin yanı sıra tank savaşını füzeden tanka savaşına dönüştürdü. İsrail bu savaşta Hizbullah'ın 2006 yılındaki taktiklerini aşarak Litani’ye kadar rahatça ilerleyeceğini düşünüyordu. Ancak Hizbullah'ın taktik değişikliği İsrail ordusunun askeri imajını bozdu ve art arda ağır kayıplarla karşı karşıya kalan Gallant, savaş komutanlığından çıkarıldıktan sonra ordunun Hizbullah'a karşı başarısızlıklarını anlatırken “İsrail ordusu zayıf değil, Hizbullah çok güçlü” dedi.
Hizbullah bu savaşta, 33 gün süren savaşta 10 şehide karşı bir ölü olan şehit denklemini bir şehit karşısında on ölü olarak değiştirdi.
Sadullah Zarei
Yeni yorum ekle