Savaş İçinde Ateşkes
Siyonist İsrail Savunma Bakanı, Lübnan'la yapılacak her türlü ateşkes müzakeresinin savaş içinde yapılacağını iddia etti!
Welayet News - Siyonist İsrail Savunma Bakanı, Lübnan'la yapılacak her türlü ateşkes müzakeresinin savaş içinde yapılacağını iddia etti! Ancak savaşın ufku, Gallant ve Netanyahu'nun kuzey bölgelerde yaşayanları evlerine döndürme arzusunun savaşın içinde asla gerçekleşmeyeceğini ve Filistin ve Lübnan'a güvenlik dönmediği sürece işgal altındaki topraklara da güvenliğin geri dönmeyeceğini gösteriyor. Tıpkı Şehit Yahya Sinvar’ın, “Barış ve müzakere yok ya biz kazanacağız ya da Kerbela yaşanacak” dediği gibi ve gerçekten Kerbela yaşandı ve o ne kadar güzel bir şekilde şehitler efendisi İmam’ına (a.s) iktida etti!
Ama mevcut durumda ateşkes mümkün görünmüyor çünkü öncelikle; hiçbir taraf, direnişin fikrini cezbetmeden Birleşmiş Milletler'de, Paris'te, Doha veya Kahire'de istikrarlı bir siyasi anlaşmaya varılabileceğini düşünmesin!
İkincisi; Netanyahu'ya savaş ateşini yaymak için açıkça mayın tarama bombaları, füzeler ve savunma sistemleri sağlayan ABD ve Fransa gibi ülkeler ve zalim İsrail rejiminin nefes kanallarını sahtekarlıkla açan bölge ülkeleri dürüst ve liyakate sahip değiller ve Siyonist rejimin suç ve cinayetlerini bitirmek için müzakere yaptıklarını iddia edemezler ve Filistinlilerin hayatlarının yeniden inşa edilmesi gerektiğinden bahsedemezler.
Üçüncüsü; bu boyutta suçların işlendiği bir savaşın sona erdirilmesinin müzakere edilmesinin, zamana ve sahadaki durumun ortaya çıkmasına ihtiyacı vardır.
Dördüncüsü; Hamas ve Hizbullah liderlerinin şehit edilmesi ateşkesin sonu olmuştur.
Beşincisi; geçtiğimiz haftalarda ABD medyası, İsrail'in önce aldatıcı bir şekilde Hizbullah'la ateşkes yapmayı kabul ettiğini, ancak daha sonra Seyyid Hasan Nasrallah'a suikast düzenleyerek ve Lübnan'a yönelik saldırıları yoğunlaştırarak arabulucuları şaşırttığını bildirdi! İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan da durumun böyle olduğunu açıklamış ve “İran'ın Şehit Haniye suikastına yanıt vermemesi karşılığında ABD (Biden dahil) ve Avrupa ülkeleri (Macron dahil) başkanlarının ateşkes vaadiyle ilgili iddiaları yalandı!” demişti. Pezeşkiyan’ın bahsettiği bu söz, yani Blinken’in verdiği söz, aynı John Kerry’nin verdiği sözlere benziyor!
Lübnan'ın geçici Başbakanı'nın el Cezire'ye “İsrail'in güney kesimlere yönelik saldırılarının azaltılmasına ilişkin ABD'den güvence aldık” demesi üzerine Siyonist rejim, hemen güney kesimlere yönelik saldırıları yoğunlaştırarak Amerika'nın güvencelerini Necib Mikati'ye gösterdi ve onu şaşırttı ve o da ateşkesin hiçbir anlamı olmadığını anladı!
Hatta Mikati, Nebih Berri ve Hizbullah'ın ateşkes konusunda anlaştığını Amerika'ya bildirdiğini ancak onların İsrail'e havan bombası göndererek Netanyahu'ya Seyid Hasan Nasrallah'a suikast düzenlemesi için yeşil ışık yaktıklarını söylüyor!
İsraillilerin ve Amerikalıların, hatta ABD seçimlerinin arifesinde bile, eskisi gibi dünyayı kandırmaya çalıştıkları, artık dar görüşlü herkes için bile aşikâr olmuştur! Özellikle dünyadaki 15'ten fazla büyük havayolunun Tel Aviv'e olan tüm uçuşlarının askıya alınmasını önümüzdeki 3 ila 5 ay boyunca uzatması ve Netanyahu’nun operasyonun adını diriliş olarak değiştirerek yeni bir düzenin kurulmasından bahsetmesi dikkate alındığında, bölgedeki durum, savaşın yakında sona ereceğini göstermiyor.
Seyid Hasan Nasrallah'ın şehit edilmesinin ardından Hizbullah, Amerikalıları ve İsraillileri şok eden saldırılarını yoğunlaştırıp, Siyonistleri ve Tel Aviv halkını uyararak, “Çantalarınızı toplayın ve zor günlere hazırlanın çünkü savaşın yeni bir aşamasına girdik ve şehriniz önümüzdeki gün ve haftalarda savaş sınırları içine girecek!” dedi.
Yemenliler de Amerikalılara bir mesaj gönderdi ve “Sizin için öyle bir Cehennem hazırlayacağız ki, Vietnam cehennemi onunla kıyaslandığında piknik gibi kalacak” dedi. Dolayısıyla insansız hava araçları savaşına varan sahadaki çatışmaların şiddeti, bir ölüm kalım savaşı olan mevcut savaşın kısa vadeli ve kolay bir savaş olmadığını kanıtlıyor!
2-Her ne kadar İran bölgede barış ve istikrar arayışında olsa da öncelikle İran'ın diplomatik çabaları; Biden'ın Yahya Sinvar'ın şehit edilmesinin ardından İsrail'i tebrik etmesi ve İsrail'in İran'a nasıl ve ne zaman saldıracağını bildiğini iddia etmesi karşısındaki iyimser politikalarından değil, güncel gelişmelerin derinliği ve hedeflerinin farkındalığından kaynaklanmaktadır. Körfezi İşbirliği Konseyi ile Avrupa Birliği'nin ortak toplantısı ve yeni yaptırımların uygulamaya konması, sahadaki sonuçlar açıklanmadan ateşkes için diplomasi zamanı olmadığının açık işaretidir ve ihtiyatlı olmak yerine iyimser olmaya dair bir yer bırakmamaktadır! Çünkü sahadaki güncel gelişmelerde her ne oluyorsa diplomasiden bağımsız olarak sürpriz ilkesine dayanarak gerçekleşiyor ve aslında Amerika ve Avrupalılar diplomasiyi sahaya feda etmişlerdir ve diplomasi iddialarının arkasında da saha vardır!
İkincisi; İran'ın çabası, Lübnan direnişinin ateşkesle ilgili her türlü kararını memnuniyetle karşılamaktır ve Filistin ve Lübnan halkını ve onların meşru savunmasını desteklemek için bölgesel ve uluslararası bir çabadır.
Üçüncüsü; İran İslam Cumhuriyeti bölgesel ve bölge dışı ülkelerle hücceti tamamlamaktadır. Tüm bölgenin liderleri, Amerikalı ve Batılı yetkililer İran Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı'nın Gerçek Vaad-2 Operasyonu temelinde yaptıkları ziyaretlerde kendilerine ilişkin açık ve net mesajları duymuşlardır. Bu mesajların temelinde İran'ın, İsrail'in tek başına suç işleyecek kadar güçlü olmadığını bilmesi yatmaktadır. Diplomatik ve bazı durumlarda gizli mesajların yanı sıra İran Dışişleri Bakanı Irakçi’nin kamuoyuna açık en net mesajı şudur: “İsrail'deki tüm hedefleri belirledik!”, “THAAD sistemini yönetmekten ve işletmekten sorumlu olan ABD kuvvetleri, İran İslam Cumhuriyeti silahlı kuvvetleri ve Direniş Cephesi için kesinlikle meşru bir hedef olacaktır” ve “İsrail'in İran'a yönelik olası herhangi bir saldırısından ABD sorumludur.” Bu, İsrail'in yanı sıra bölgedeki ABD üsleri ve kuvvetlerinin de güvende olmayacağı anlamına gelmektedir! Dolayısıyla Irakçi’nin ziyaretleri, İran'ın İsrail'in ötesine geçmeye hazırlandığı mesajını verdi ve Biden, hiç şüphesiz, İran Cumhurbaşkanı'nın ve bu ülkenin ordu ve yetkililerinin mesajını çok iyi aldı. Bunun sonucunda mevcut durumu değiştirmek için defalarca özel temsilcisini Lübnan'a ve dışişleri bakanını da on birinci kez bölgeye gönderdi ancak elleri boş döndüler.
3- Önemli bir nokta şu ki, mevcut savaş ve bölgede yaşanan cinayet ve katliamlar, bazılarının Trump'tan farklı ve diplomasi yanlısı olduğunu ima etmeye çalıştığı Demokrat Biden'ın emriyle başladı ve onlar yeri geldiğinde Cumhuriyetçilerin demir elinin Demokratların kadife eldiveninden çıkacağını anlayamadılar ve artık bölge ülkelerinin ortak düşmanları olan Trump ve Biden'ın, birinin Nükleer Anlaşma imzalayarak, diğerinin de Nükleer Anlaşmadan çıkarak bölgede ortak bir hedefinin olduğu ortaya çıktı. Yani Nükleer Anlaşmadan çekilme İran'a karşı değil, tüm bölge ülkelerine karşı tasarlanmıştı ve bu konu sadece İmam Hamanei tarafından anlaşılmıştı ve bunu ne İran içindeki yetkililer ne de bölge ülkeleri liderleri anlayamamıştı!
Dolayısıyla bölgedeki güncel gelişmelerin çıkış noktasının ABD'nin Nükleer Anlaşmadan çekilmesi olduğu düşünülmelidir. Amerika ve İsrail, Nükleer Anlaşmanın yeni Ortadoğu'yu gerçekleştirmedeki etkinliğinden hayal kırıklığına uğradıktan sonra, 2018 yılından bu yana bu anlaşmadan çıkarak, bölgede bu suçları işlemenin peşine düştü. Bu durum gösteriyor ki, hem Biden hem de Trump, İran'ı, Gazze, Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'deki direniş gruplarını fiziksel olarak ortadan kaldırarak ya da bölgedeki direniş cephesini desteklemek suretiyle askeri denkleme dahil ederek iki yol arasında bırakıp, bunlardan herhangi birini seçmesi durumunda onu Nükleer Anlaşma masasına oturtmaya çalışıyordu. Ama görünen o ki Tahran bilinçli olarak müzakere masasına bakmadan, savaştan korkmadan ikinci yolu seçmiş, sahayı diplomasi için iyi bir destek haline getirmiştir ve diplomasinin boyutu, hacmi ve yönü eninde sonunda sahada belirlenecektir.
4- Lübnan'daki mevcut gerilimin kökeni temelde Gazze'de yatmaktadır ve Lübnan'daki durumun sakinleşebilmesi için Gazze'deki krizin sona ermesi gerekmektedir. Dolayısıyla 2006'daki deniz savaşı İsrail fırkateyni Sa'ar'ın hedef alınmasıyla sona ermiş gibi görünüyor. Ancak mevcut savaşın sona ermesinin çözümü muhtemelen havada veya Hürmüz Boğazı'ndadır. Tıpkı Aramco'nun hedef alınması tehlikesini hissettiklerinde Suudi Arabistan ile Yemen arasında ateşkesi kabul ettikleri gibi, şimdi de enerji piyasası ve deniz bazlı ticari alışverişlerin gerçek tehlikesini hissedene kadar, İsrail'e verilen desteğin sona erdirilmesinin ve bir şekilde Gazze ve Lübnan işgalinin sona erdirilmesinin ve ateşkesin gerekliliğini anlamayacaklar! Zaten Hürmüz Boğazı'nın kapatılmasının uluslararası bir gerekçesi var ve tıpkı Avrupa'nın İran uçaklarına semalarını kapatması gibi, İran da benzer bir karşı önlemle Hürmüz Boğazı'nı Avrupa gemilerine kapatabilir, tabi Kızıldeniz ve Babülmendep Boğazı direniş grupları tarafından onlar için güvensiz hale getirilmez ve İran'ın burayı kapatmasına gerek kalmazsa.
Bazıları Hürmüz Boğazı'nın kapatılmasında ısrar etmenin tuhaf bir şey olduğunu iddia etti! Ama Amerika'nın, Avrupa'nın ve İsrail'in suçları, tehditleri ve yaptırımları karşısında bunca aşağılama ve iftiraların daha da tuhaf olduğunu söylemediler!
Görünüşe göre İran Dışişleri Bakanı, İran'ın petrol tesislerine veya altyapısına yönelik herhangi bir saldırı durumunda Hürmüz Boğazı'nın kapatılması konusunda İran İslam Cumhuriyeti'nin tutumunu ve böyle bir durumda ne İsrail'in ne de ABD üslerinin var olmayacağını açıklayabilmiş gibi görünüyor! Zaten bundan dolayı da hem İran içinde bazıları perişan oldu hem İran dışında bazıları korktu!
Dr. Muhammed Hüseyin Muhterem
Yeni yorum ekle