THAAD Güçlü Olsaydı Amerika Aynü’l Esed Ve Aramco’da Bu Kadar Rezil Olmazdı
ABD'nin THAAD füze savunma sisteminin İsrail'e gönderildiği haberinin yayınlanması gerçek, önemli ve inandırıcı bir haber olmasından ziyade, Siyonist rejimin vatandaşlarına psikolojik doping yapmaya yönelik psikolojik bir operasyondur.
Welayet News - Geçtiğimiz günlerde İbrani ve Batı medyası Amerika'nın İsrail'e İran füzelerine karşı korunmak için THAAD sistemini verdiğini yazdı. Hatta İsrail'in THAAD sistemini almayı beklediği için İran askeri üslerine saldırı planını ertelediği iddia edildi.
Bu haber anlayışında gerçeklik ve blöf sınırı dışında, kritik bir gerçek gizlenmişti: Siyonist ve Batı medyasının İran'ın Gerçek Vaad 1 ve 2 operasyonlarının başarısız olduğu ve fırlatılan füze ve insansız hava araçlarının yakalandığı ilgili bir yığın haberinin aksine, İran'ın operasyonları başarılı olmuştu. Bu haber, Siyonist rejimin Demir Kubbe, Davud Sapanı ve Arrow olmak üzere üç sisteminin yenilgisini ilan etmek anlamına geliyordu.
Ayrıca onlarca Amerikan askeri kuvveti THAAD füze savunma sistemini çalıştırmak için İsrail'e gitti. Euronews'in de aralarında bulunduğu batı medyasının propaganda içeren açıklamalarında şu iddialarda bulunuldu: ‘THAAD, Lockheed Martin tarafından ABD ordusu için tasarlanıp üretilen bir füze savunma sistemidir. Bu sistem, balistik füzelerin uçuşun son aşamasında, yani yüksek irtifalarda ve atmosfere yakın yerlerde durdurulması ve imha edilmesi için tasarlandı. THAAD'ın ana görevi geniş alanları kısa, orta ve uzun menzilli balistik füze tehditlerine karşı savunmaktır. Bu sistem, füzeleri uzaktan ve yüksek irtifadan yakalayıp kardaki hedeflerine ulaşmadan imha etme kabiliyetine sahiptir. 900 kg ağırlığındaki THAAD füzeleri patlayıcı başlıklara sahip değildir ve patlamak yerine hedeflerini doğrudan vurarak imha etmektedir. ABD Ordusu şu anda her biri 6 kamyona monte fırlatıcıdan oluşan 7 THAAD sistemine sahiptir. Her fırlatıcıya 8 ila 9 füze yerleştirilir. Bu sistem Patriot gibi (kısa mesafedeki hedefleri engellemek üzere tasarlanmış) diğer savunma sistemleriyle iletişim kurma yeteneğine sahiptir ve daha büyük bir savunma ağının parçası olabilir.’
İbrani çevreler ve Batı medyası tarafından yapılan bu haber konusunda birkaç noktaya dikkat etmeniz gerekiyor. Öncelikle bazı Batılı medya kaynakları THAAD sisteminin İsrail'e teslim edildiğini defalarca dile getirdi. Tıpkı Radyo Ferda’nın 22 Şubat 2019’daki şu açıklamaları gibi: “THAAD anti-balistik sistemi, Davud Sapanı ve Arrow ve Demir Kubbe ile birlikte 2019’dan beri İsrail’de konuşlandırılmıştır ve şu an savunma sahasında aktiftir.” Reuters hem şunları yazdı: “ABD ordusu 2019 yılında THAAD füze sistemini İsrail'e teslim etti.” İran'ın Gerçek Vaad-1 operasyonu sırasında ABD istihbarat teşkilatının eski analistlerinden Larry Johnson, İsrail'de THAAD sisteminin olmasına rağmen İran füzelerine karşı başarısız kaldığını açıkladı.
İkincisi, THAAD sistemi İsrail'e önceden mi verildi yoksa şimdi mi veriliyor? Burada daha da önemli bir soru var ve oda şu: THAAD sistemi Amerika’nın askeri müzesi için miydi yoksa kullanılacak mıydı? Beş yıl önce İran füzeleri Irak'taki Aynü’l Esed’deki ABD üssünü yok ettiğinde bu sistem neredeydi? Ya da İran, iki hafta önce İsrail’in iki askeri üssünü ve Tel Aviv’in stratejik bölgelerini başarıyla bombaladığında, İsrail'e komşu Arap bölgesindeki çeşitli Amerikan üslerinde konuşlanan THAAD'lar ne durumdaydı ki İran füzeleriyle, hatta Yemen Ensarullah Hareketi’nin ve Lübnan Hizbullah Hareketi’nin ateşlediği füzelerle bile başa çıkamadı? Ya da örneğin Yemen direnişi, işgalci Suudi rejiminin petrol ve askeri tesislerini yerle bir edip dayatılan savaşı durdurmaya zorladığında THAAD’lar tam olarak neredeydi? Kısacası son birkaç yıldır Amerika ve müttefikleri direniş cephesinin füzeleri ve insansız hava araçları tarafından rezil olup aşağılanırken, hatta ultra modern Amerikan insansız hava araçları defalarca avlanırken THAAD’lar nerede konuşlanmıştı ki hiçbir şey yapamadı? ama şimdi birdenbire sanki bu THAAD'lar umutsuz İsrail rejiminin tüm sorunlarını çözecekmiş gibi gösterilmeye çalışılıyor.
Üçüncüsü, yapılan değerlendirmelere göre THAAD gibi füzesavar sistemleri teorik olarak ve kağıt üzerinde %100 başarılı tahmin edilse bile, aynı anda ancak 8-10 balistik füzeye etkileşim sağlayabiliyor ve eğer atış sayısı artarsa ve mesafeleri azalırsa, saldıran diğer balistik füzelerle etkileşime giremezler ve bu sistemler de saldırının hedefi olabilirler.
İŞTE AVRUPA'NIN ORTAYA ÇIKAN GERÇEK YÜZÜ
İran Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’nın son iki haftadır Siyonist rejimin tehditleri ve Gazze ve Lübnan'daki savaşa ilişkin tutumları yerinde ve takdire şayandır. Şehit Haniye suikastı nedeniyle Siyonist terör rejiminin cezalandırılacağının vurgulanması ve Lübnan direnişine kararlı destek verilmesi, diplomasi ve saha arasında doğru sinerjiyi beraberinde getiriyor. 1 Ekim 2024 Salı günü Gerçek Vaad-2 operasyonu gerçekleşmeden önce İran’ın güçlü füzelerinin iki İsrail askeri üssünü ve Tel Aviv'deki Mossad karargâhı çevresini vurması üzerine hem İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan hem de danışmanı Cevad Zarif, Batılı yetkililerin temaslarında ve mesajlarında İran tarafına yalan söylediklerini açıkladı. Mesajlar, Batı tarafının İsrail'i savaşın durdurulmasına ve Gazze'de ateşkes uygulanmasına ikna etmeyi kabul etmesi ve İran'ın da buna karşılık (Tahran'da Şehit İsmail Haniye'ye düzenlenen suikast nedeniyle) İsrail'i cezalandırmayı şimdilik bırakması gerektiği yönündeydi. Ancak bu yalan vaadin aksine aniden İran'ın Beyrut'taki büyükelçisinin de aralarında bulunduğu yüzlerce Lübnan vatandaşının bir sabotaj ve bombalama eyleminde suikasta uğradığı haberi geldi. Ardından Hizbullah komutanlarına ve Seyyid Hasan Nasrallah'a Amerikan bombalarıyla suikast düzenlendi, Direnişin Seyyid'i ile birlikte General Seyyid Abbas Nilfuruşan da şehit edildi. Sayfa buradan itibaren çevrildi. Bu terör suçları, İran'ın iki aydır süren intikam operasyonlarındaki sabrını sona erdirdi ve 180'den fazla hassas güdümlü ve hipersonik füze, yarım saatten daha kısa bir sürede Siyonist rejimin önemli merkezlerini güçlü bir şekilde hedef aldı.
İran Meclis Başkanı'nın Beyrut'a yaptığı özel ziyaretle tamamlanan, İran Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı'nın diplomasi alanında milli birlik ve otoriteyi temsil etmesi, İsrail'i şok etmek ve ümitsizliğe düşürmekle kalmamış, başta Hizbullah olmak üzere bölgesel direniş güçlerinin komuta ve muharebe gücünü yeniden tesis etmek ve Hayfa, Tel Aviv ve diğer bölgelere benzersiz darbeler indirmek için güçlü bir destek olmuştur.
Bu arada önemli olan, bir yanda ABD'nin, özellikle Demokratların ve diğer yanda Avrupalıların elinin uzanmasıdır. Öncelikle onlar Siyonist rejimin Gazze ve Lübnan'daki terör ve suç eylemlerine karşı her türlü yardımdan kaçınmadıkları gibi, İsrail'in Gerçek Vadd-2 operasyonu sonrasında İran'a karşı misilleme yapması konusunda da hiçbir siyasi ve diplomatik yardımdan kaçınmadılar.
Böylelikle Batılıların ve Amerika'nın İsrail'den, Demokratların Cumhuriyetçilerden, Avrupa'nın da Amerika'dan ayrı olduğu şeklindeki kalıplaşmış anlatıların aksine, onların bölge halklarıyla stratejik düşmanlıkta birleştikleri ve suçlularla işbirliği yapmaktan çekinmedikleri ortaya çıkmıştır.
İkincisi, “gerilim tuzağı” ve “savaş tuzağı’nın” yalan olduğu, gerçek olanın ise Batı'nın yönettiği savaşın kendisi olduğu ortaya çıkmıştır. Sadece Amerika’nın değil, bazı Avrupa hükümetlerinin bile, medyadaki propagandanın aksine, karşı tarafın otoriter bir tutum sergilemesi ve gerilimin artık Batılılar için yararlı olmaması dışında savaştan kaçınmadıkları ortaya çıktı. (Son yıllarda İran'ın gücünü göstermesi Batı'nın bir gerilim döneminin ardından geri çekilmesine neden oldu).
En son Avrupa tarafı, ringin köşesinde çaresiz kalan İsrail rejimine suni teneffüs yaptırmak ve dikkatleri Siyonistlerin karışık durumundan uzaklaştırmak için İran havayollarına yaptırım uygulayarak gerçek doğasını gösterdi. Eğer Batılılar aşılamak istediği gibi, gerilimi azaltma konusunda gerçekten en istekli olsaydı, bölgedeki büyük krizin ortasında başka bir düşmanlığa başvurmazdı. Hâl böyle iken, Batı yanlısı bazı çevreler son birkaç aydır Batı ile gerginliğin Avrupa üzerinden (tek taraflı) çözülmesi, müzakere edilip yeni bir anlaşmanın temellerinin atılması iddiasında bulunuyorlar.
Medya ve siyaset alanında yer alan bu küstah grup, Kralın cüzdanından bağışta bulunarak, Nükleer Anlaşmanın süresinin dolduğunu, İran'ın bu anlaşmada ihlal edilen haklarını veya tek taraflı anlaşma sonucunda İran’a verilen zararları artık talep etmemek, ve bu haklardan ve zararlardan feragat ederek müzakere kapısını açmak gerektiğini iddia etti.
Ancak Amerikan hükümeti seçimlerle meşgul olduğundan ve müzakerelere hali olmadığından, Avrupa troykasının müzakerelere başlaması gerekiyor.
Bu arada hiçbir Batı yanlısı, Nükleer Anlaşma iradesinden yoksun, Amerika'nın emirleriyle ve Nükleer Anlaşma sonrası Beyaz Saray'ın yaptırımları karşısında güçsüz ve aciz bir Avrupa ile müzakere etmenin ve hatta anlaşmanın tam olarak ne gibi bir değeri ve güvenilirliği olabileceğini açıklamadı. Artık Avrupa troykası, diğer ülkelerde yeni seçilen hükümet başkanını tebrik etme konusundaki olağan diplomatik geleneklere bile uymuyor ve uymadı.
New York'un eşsiz hediyelik eşyaları ve müzakere ve anlaşma ihtimaline ilişkin asılsız haberlerden üç hafta sonra, Avrupa tarafının İran havayollarına yönelik kötü niyetli yaptırımı, şunu gösterdi: Bu anlaşmayı bozanlarla müzakere etme ve anlaşma fikri bir seraptan başka bir şey değildir ve Batı tarafı müzakereyi fırsatları yakmaya yönelik bir aldatma operasyonu olarak görmektedir ve onun fikri, bu hile ile İran tarafını gerek diplomasi alanında, gerek askeri alanda, gerekse %5’in üzerinde bir büyüme sağlayan Şehid Reisi hükümetinde gerçekleştirilen parlak işler gibi içsel ve dışa dönük ekonomik eylemler alanında oyalamaktır.
İmam Hamanei’nin 14. Hükümet üyeleriyle yaptığı toplantıda söylediği iki önemli talimatın derinliğini artık herkes daha iyi anlamış görünüyor. İmam Hamanei şöyle buyurmuştur: ‘Uzmanlara başvurmak hükümeti akıllı hale getirecek ve halkı razı edecektir, ancak uzmanlık kisvesi altında yanlış fikirleri empoze etmekten sakının. Yabancılardan kopyalanmış reçetelerin peşinde olmayan bir uzman seçin. Düşmana da güvenmeyin.’
İran Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı da birkaç gündür bu konuya değinmiş ve şunları söylemiştir: ‘Düşmana ümit bağlamamalıyız, planlarımız konusunda düşmanlardan onay beklememeliyiz. Bu, insanın o düşmanla bir yerde etkileşimde bulunması ama aynı zamanda ona umut beslememesi ve ona güvenmemesiyle çelişmez.’
Yeni yorum ekle