Gazze ve Lübnan Savaşında Tarafların Tamamen Farklı Zorunlulukları
Aksa Tufanı ve Gazze Savaşı’nın üzerinden bir yıl geçti. İsrail rejimi Gazze'deki savaş ve sonrasında savaşın sürdürülmesinde ısrar ediyor ve biz bu savaşın bir an önce durdurulması konusunda ısrar ediyoruz.
Welayet News - Gaspçı rejim, başarılı bir geri çekilme için gerekli koşulları yaratma umuduyla savaşmaya devam ediyor ve biz Gazze savaşının durdurulmasını bir başarı olarak görüyoruz. Bu nedenle taraflardan biri azami suç ve cinayette kendini göstermiş diğer taraf ise bu cinayetlere zorunluluk ölçüsünde yanıt vermiştir. Yani bu hassas sahnede tamamen zıt iki strateji var. Dolayısıyla bu savaşı bir an önce durdurmak isteyen taraftan, bir yol bulma niyetiyle kötülük ve cinayetlerinin kapsamını genişleten taraf gibi davranması istenemez.
Aynı zamanda savaş sahnesi, bir yandan karşılıklı ve orantılı yanıt sahnesi, diğer yandan da pek hesaplanamayan olgulara gebe olan bir sahnedir. Bu nedenle tarih boyunca savaş yönetimi, yönetimde en zor konu olmuştur ve savaşın yönetimi cesaret, akıl ve hesap bileşenlerine bağlıdır ve savaşın sonucu bu üçünden herhangi birinin eksikliği taşıyan hükümetin aleyhine olacaktır. Bu nedenle tüm ülkelerde savaş ve barışa ilişkin karar alma, gerekli niteliklere sahip ve halkın da desteklediği bir ülkedeki en yüksek hukuk kurumuna emanet edilmiştir. İran'da bu konu kanun esaslarına ve Veliyyi Fakih seçiminin çok sıkı tutulması ve şartlarının çok zor olması nedeniyle ülkedeki dini ve siyasi konumu en yüksek olan bu kuruma emanet edilmiştir ve İmam Hamanei bu konuda Yüksek Milli Güvenlik Kurulu başta olmak üzere bazı kurumların istişarelerinden yararlanarak bir karar almaktadır.
Yukarıda bahsettiğimiz bu giriş cümleleriyle birlikte, şu anda sonu için bir ufuk olmayan, önümüzdeki haftalar ve aylarda durması muhtemel olmayan ve muhtemelen önümüzdeki iki, üç yılda da devam edecek olan mevcut savaşın analizinde bazı noktalar bulunmaktadır:
1- Geçtiğimiz yıl boyunca Siyonist rejim, Gazze'deki mevcut savaşın bir hayatta kalma savaşı olduğunu defalarca ilan etti. Bu yani, bu rejimin bu savaşı ya durumunun düzeleceği ya da yenilgiye uğrayıp dünya yönetim sahnesinden sonsuza dek atılacağı son savaşı olarak gördüğü anlamına geliyor.
Son günlerde Siyonist rejimin üst düzey yetkilileri, aslında soykırım örneği olan vahşi cinayetleri meşrulaştırmak için “Bu, denklemi değiştirmeye yönelik bir savaştır” açıklamasını yaptı ve iki gün önce bu savaşa “İsrail'in Dirilişi” adını verdiler. Hem “denklemin değişmesi” hem de “İsrail'in dirilişi” ifadesi, İsrail'in bölgedeki mevcut gidişatı kendisine ve düşmanlarının çıkarlarına zarar verici olarak değerlendirdiğini ve İsrail rejiminin 7 Ekim 2023’de öldüğünü ve yeniden dirilmek için mücadele ettiğini gösteriyor. Başta Genelkurmay Başkanı, Netanyahu ve Savunma Bakanı olmak üzere üst düzey yöneticileri açısından İsrail'in durumu budur ve bu bizim uydurduğumuz bir şey değildir.
Öte yandan direniş cephesinin ve çevresinin durumu tamamen farklıdır ve en küçüğü Gazze direnişinden en büyüğü İran İslam Cumhuriyeti'ne kadar üyelerinden hiçbiri hatta bir bahaneleri olsa bile işgalci Siyonist rejimin yaptıkları eylemler gibi bir şey yapacak kadar ölüm, hayat ya da berzah durumunda değildir. Buradan hareketle karşı tarafta İsrail'in bekasının gereği olarak tavsiye edilen her şey, bu tarafta İsrail'in yıkılmasının nedeni olarak değerlendirilmektedir ve doğrudur. İsrail rejimi açısından hayatta kalmanın gereği olarak görülen Lübnan halkının barbarca bombalanması, direniş cephesi açısından İsrail rejiminin yıkılmasının nedeni olarak değerlendirilmektedir. Üstelik İsrail rejimi açısından tehlikeli görülen savaş alevinin düşürülmesi, direniş cephesi açısından faydalı görülmektedir. Ancak elbette bir savaş çıktığında ve bir taraf savaşın kapsamını genişletmekte ve derinleştirmekte ısrar ettiğinde, diğer taraf çoğu zaman pratikte savaşın kapsamını sınırlayamıyor. Dolayısıyla saldırılarını yoğunlaştırmayı gerekli buluyor ama bu tırmanış onun için bir strateji değil, bir tepkidir ve zorunluluk geçince bunu bir kenara bırakacaktır.
2- Siyonist rejim bir yıldır küçük bir coğrafyada Gazze direnişine karşı mücadele ediyor. Bu savaşın sonucu her iki taraf için de acıdır. Bu rejim bu dönemde yaklaşık 19 bini kadın ve çocuk olmak üzere yaklaşık 42 bin kişiyi şehit etti ve yarısına yakını kadın ve çocuk olmak üzere yaklaşık 100 bin kişiyi de yaraladı.
Bu arada çeşitli güvenilir kaynakların haberlerine göre gaspçı rejim, Filistin muharebe birliklerine mensup savaşçıların yüzde on ila yirmisini şehit etmiştir. İsrail, Gazze'de yaklaşık 2,5 milyonluk nüfusun evlerinin neredeyse yüzde 80'ini yıktı. Öte yandan Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Filistin'in kuzey bölgesinde son bir yılda en az 1.200 İsrail askeri öldürüldü. Bu sayı, İsrail ordusunun 4 saatlik Aksa Tufanı operasyonunda hayatını kaybedenlere eşdeğerdir. Ayrıca bu rejimin resmi raporlarına göre bu dönemde 70 bine yakın İsrail askeri de yaralandı. Yediot Aharanot gazetesinin haberine göre bu kişilerden 12 bin 728'i uzuvlarını kaybederek askerlikten sonsuza kadar ayrıldı. Bu istatistik kendi kendini açıklayıcı niteliktedir ve daha fazla açıklamaya ihtiyaç yoktur.
Evet, her iki taraf da insani ve mali bedeller ödedi. Taraflardan biri kadınlara, erkeklere, çocuklara ve sivil hastalara saldıran, ağır ve bazen seyreltilmiş radyoaktif ve kimyasal maddelere bulaşmış bombalara başvuran diğeri ise İsrail’in silahlarından onlarca kat daha kalitesiz silahlar kullanarak, en gelişmiş bombardıman uçaklarıyla donatılmış bir orduya karşı kendini savunan ve meşru müdafaa konumundadır.
Ancak tam da gaspçı rejimin ordusunun Gazze'nin işini bitirdiğini iddia ettiği günlerde, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus ve kuzeyindeki Cibaliye olmak üzere iki bölge Filistinliler tarafından saldırıya uğradı. Han Yunus'taki direniş unsurları geçen Pazar günü beş roket atarak Tel Aviv'e defalarca saldırdı. Cibaliye’de de İsrail askerlerinin saflarına saldırdılar, gaspçı rejim de onlara modern uçaklarla ve bombardımanla karşılık verdi. Bunlar sahte ve uydurma değil, sahnenin gerçekleridir. Dolayısıyla ne kuşatmanın, ne 360 kilometrekarelik alana yaklaşık 100 bin ton bomba atılmasının, ne de Batılı ülkelerin bu rejimi silah ve para açısından desteklemek için sıraya dizilmesinin İsrail açısından detaylı bir hesap dışında bir sonucu olmamıştır ve İsrail'in Lübnan'daki durumu ise daha da zordur.
3- Gaspçı rejimin Lübnan'a yönelik iki politikası var ve bunlar; Hizbullah’ı başarısızlığa uğratmak amacıyla komuta düzeyindeki unsurları vurmak ve Lübnan ile Filistin arasındaki sınır olan güney bölgesine sızmak. Bu politika Hizbullah'ın üst düzey askeri komutanı Fuad Şükür’ün 30 Temmuz’da şehit edilmesinden bu yana uygulanıyor ve daha sonra İbrahim Akil ve Ali Karki ile Hizbullah'ın yaklaşık 15 orta düzey komutanının suikasta uğramasına ve Lübnan direnişinin büyük lideri Seyyid Hasan Nasrallah'ın şehit olmasına yol açtı.
İsrailliler bu eylemi büyük ihtimalle, liderlere düzenlenen suikastın Hizbullah'ın İsrail'e karşı yenilgisine yol açacağını düşünerek gerçekleştirdi ve hatta bazılarımız bile Hizbullah Genel Sekreteri'nin ve Hizbullah'ın şehit komutanlarının gidişiyle askeri dengenin gaspçı rejim lehine ağırlaştığına inanıyordu ve bu görüşü kanıtlamak için Beyrut'a yapılan bombardımanın hacmine değindik. Ancak bu, sahnede kazanan tarafı ve kaybeden tarafı ölçmek gerçekten hatalı bir göstergedir. Çünkü evlerin yıkılmasına, komutanların şehit olmasına rağmen evlerin bombalanması devam ediyorsa bu, meselenin bitmediği ve hikâyenin sonuna kadar hikâyelerin devam ettiği anlamına gelmektedir. Hizbullah, Genel Sekreteri’nin şehadeti ve bazı komutanlarını kaybetmesinin ardından zayıflamadı ve gevşeklik göstermedi. Siyonist rejimin farklı bölgelerine yönelik saldırılarda silahlı saldırıların şiddetinin artması ve yeni planların geliştirilmesi, bu hareketin genel sekreterinin ve komutanların ifadesiyle Lübnan direnişinin yapı ve örgütlenmesinin devam ettiğini, kayıplarının yarasını hızla sarmayı başardığını ortaya koydu.
Devrim Muhafızları Hava Kuvvetleri'nin, Siyonist rejimin merkez ve güneyindeki hassas güvenlik, telekomünikasyon ve askeri mevzilerine yönelik ağır füze saldırısından saatler sonra, gaspçı rejimin ordusu, Aksa Tufanı’nın ve Gazze Savaşı’nın yıldönümünde bir zafer tasviri yaratmayı hedefledi ve 36. ve 146. Zırhlı tümenleri kullanarak ve 91. Özel Tugaylığı’nın desteğiyle Lübnan ile Filistin arasındaki ortak sınırın ortasını işgal etti ve Dahiya'daki bombardımanın şiddeti ve yarattığı korku nedeniyle, özellikle de Hizbullah Genel Sekreteri'nin şehadeti nedeniyle Hizbullah'ın zırhlı orduların ağır saldırısına karşı koyamayacağını düşünüyordu ama Siyonist rejim ordusunun nüfuzu derhal Hizbullah'ın güçlü bir operasyon yanıtıyla karşılık buldu. İsrail ordusu en az 11 ölü ve 30 civarında yaralıyla geri çekildi. Bu yedi-sekiz gün boyunca İsrail ordusu, Marun el-Raş ve Ayta el-Şaab'daki Hizbullah hatlarına birçok kez yaklaştı ancak içeri giremedi. Siyonist rejimin başarısız kara operasyonu ve Gerçek Vaad-2 operasyonunun NATO üyesi Avrupa ülkeleri üzerindeki aşağılayıcı etkisi, bu bir yıl içinde bu rejimin suç ve cinayetlerine tereddütsüz destek veren Fransa ve Almanya'nın bu konuda ağızlarını açmasına, hatta İsrail'e silah ambargosu uygulanması gerektiğinden bahsetmesine neden oldu!
Çok ilginçtir ki, İsrail'in Dahiya'da yaşayanlara ve binalara yönelik terörist saldırıları ve bir grup direniş komutanına suikast düzenlenmesi sırasında, İsrail'in İbranice kanalı KAN şu anketi açıkladı: “Geçtiğimiz yıl Filistin direnişi ve Lübnan'ın saldırıları nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalan, Gazze ve Kuzey Filistin civarında yaşayan gaspçı Yahudilerin yüzde 86'sı savaş bitse bile bu evlere dönmeyeceklerini, yüzde 62'si İsrail'de kendilerini bir daha asla güvende hissetmeyeceklerini, yüzde 42'si ordunun direnişi yenme vaadine güvenmediklerini, yüzde 35'i ise Hamas'ın bu savaşı kazandığını söyledi.
İlginçtir ki, Batı'nın Gazze'de yaptığı son ankete göre, Gazze Şeridi'nde yerinden edilmiş sakinlerin %67'si, savaşın sonunda Gazze'de Hamas yönetiminin devam etmesi gerektiğini vurguladıklarını ve özerk yönetimden insanları da kabul etmeye hazır olduklarını açıkladılar.
Sadullah Zarei
Yeni yorum ekle