İmam Hamanei: Ehli Beyt İmamların (a.s) Öğretileri Dünyaya Doğru Şekilde Yansıtılmalıdır

Pt, 13/05/2024 - 15:48

İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, beşinci Uluslararası İmam Rıza (a.s) kongresinde akademik heyet ile yaptığı görüşmede şunları söyledi: ‘İmamların (a.s.) öğretileri dünyaya teknik bir dille ve doğru bir şekilde yansıtılmalıdır.

Welayet News  - İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, 8 Mayıs’ta düzenlenen beşinci Uluslararası İmam Rıza (a.s) kongresinin ardından bu sabah bu kongreye katılan akademik heyet ile gerçekleştirdiği görüşmede bir konuşma yaptı.

İmam Hamanei’nin konuşmasının metni şöyle:

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

Öncelikle bu kongrenin ve bu toplantının yapılması çok güzel bir şey. Çünkü bizlerin Şii toplumu içerisinde imamları tanıma konusunda birçok eksikleri var. Bazen bir noktaya çok fazla dikkat edilirken diğer yönler ihmal ediliyor. Hatta bazen buna bile teveccüh edilmiyor ve zahiri meselelerle yetiniliyor.

Benim kanaatimce bizim Şiiler olarak, bir Şii toplumu olarak üzerimize düşen en büyük görevlerden biri imamlarımızı dünyaya tanıtmaktır. İmam Hüseyin (a.s) ve İmam Ali (a.s) gibi bazı İmamlar (a.s) çeşitli sebeplerden dolayı tanıtılmış, başkaları da onlar hakkında yazıp konuşmuştur ve onları Şii olmayanlar ve İslam dünyası dışındakiler de tanımıştır. Fakat imamların (a.s) birçoğu tanınmıyor. İmam Hasan (a.s) o azamet ve büyüklüğüyle tanınmıyor, İmam Kazım (a.s) İmam Hadi, İmam Cafer Sadık (a.s) onca teşkilatı ve üst düzet faaliyetlerine rağmen dünyada tanınmıyor ve bilinmiyor.

Eğer bu imamlar (a.s) hakkında Şii olmayanlar tarafından bir şeyler söylendiyse bile bunun mezhep dışı bir boyutu vardır ve çok az ve sınırlıdır. Şimdi mesela bir mutasavvıf yazar, mutasavvıflar arasında İmam Cafer Sadık'ın (a.s) adını anıyor, mesela yarım sayfa veya daha az bir yerde ondan arif bir kişilik olarak bahsediyor ve sadece bu kadar tanıtıyor, fazla değil.

Kanaatimce, İmamların (a.s) hayatına üç boyuttan bakmak gerekir. Bunlardan biri manevi ve ilahi boyut, yani kutsallıktır; İmamların (a.s) kutsal yönüdür. Bu göz ardı edilemez. Bunun konuşulması lazım ama doğru konuşulması lazım. Bazen sözler söylenir, o sözleri destekleyecek rivayetler verilir, fakat sözler zayıftır. İmamların (a.s) melekût-i boyutunu, imamların (a.s) manevi ve semavi boyutunu ifade etmeliyiz. Bu, takiye yapacağımız ya da saklayacağımız şeylerden biri değildir. Hayır, imamların (a.s) bu manevi ve semavi yönünü söylememiz gerekir. Tıpkı Peygamber'in (s.a.a) kendisi hakkında da söylediğimiz gibi. Onların masumiyeti meselesini, Allah-u Teala ile irtibatı meselesini, meleklerle irtibatı meselesini manevî anlamda velayetlerini söylemeli ve anlatmalıyız. Bu açıdan güçlü bir ilmi çalışma yapılması gerekmektedir.

İkinci husus ise sizlerin de değindiği gibi, İmamların (a.s) sözlerinin ve derslerinin çeşitli alanlardaki yönüdür. Yaşamdaki sorunlar meselesi, insanın ihtiyaç duyduğu çeşitli konulardan bazılardır ve ahlak, sosyal hayat, din ve ahkâm konusunda imamlarımızın sözleri ve ekolleri vardır ve bunların açıklanması gerekir. Bu yönlerden pek çoğuna dikkat etmiyoruz. Dünyada bunun gibi birçok mesele vardır.

Şimdi mesela hayvanların korunması konusunu düşünelim. Bakın, hayvanların hakları konusuna imamların rivayetlerinde ne kadar çok değiniliyor. Eğer dünyada bu gündeme getirilse, söylense ve tanıtılsa bu çok önemli bir şeydir. Bakalım şimdi bunu hangimiz düşünüyoruz? Hangimiz bu konuyu takip ediyoruz? Ya da sosyal hayat konusu, Şii olmayanlar ve gayrimüslimlerle iletişimle ilgili temalar, bütün bunlar rivayetlerimizde Kur'an-ı Kerim'e dayanarak zikredilmektedir. Örneğin, şöyle buyurulmaktadır: “Allah, din hususunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten ve onlara karşı âdil davranmaktan sizi yasaklamaz.”(Mümtehene/8)

Bunlar defalarca tekrarladığımız ve defalarca söylediğimiz sözlerdir. Bunlar imamların sözleriyle ifade edilmeli ve aktarılmalıdır. Bunca kitabımız var. Mesela 100’den fazla cildi olan Bihau’l Envar var ve bunun gibi birçok kitap var ama bunlar artık belirli sınırlar içindeler.

O gün şu şiiri okudum:

Mutluluk ve sevinç verebilmek için

Nâb ve saf bir kadeh olmalısın

Kadehte istifade edilebilecek bir şarap getirilmelidir ama testinin ağzı açıktır. Bu saf ve katıksız şarap, bizlere imamlardan (a.s) ulaşan hayatımızın öğretileridir ama testinin ağzı açık kalmış ve üzerini kapatmışız, eskiler testinin ağzı açık kalınca üzerine tuğla koyup kapatırlardı, biz de aynı böyle yaptık. Böyle olmaz. Bunun günün diliyle, teknik dille, doğru yöntemlerle dünyaya yansıtılması gerekiyor. Günümüzde dünyayla iletişim kolaylaştı; Yani burada oturup bir düğmeye basıyorsunuz ve dünyanın en uzak köşesinde, Avustralya'da, Kanada'da, Amerika'da, herhangi bir yerde, kimin sizi duymasını istiyorsanız, duyuyor, bu çok önemli bir şey. Bu yöntem kullanılmalıdır; Ancak dil önemlidir; Hangi dille ifade etmek ve açıklamak istiyorsunuz? Bu, imamların (a.s) tanıtılmasında izlenmesi gereken yolun ikinci kısmıdır.

Üçüncü kısım siyaset konusudur. Ben de imamların (a.s) hayatlarını incelediğimde bunu yaptım ve temel olarak imamların (a.s) yaptıklarını ve yapmak istediklerini inceledim. Siyaset bölümü çok önemli bir bölümdür. İmamların (a.s) politikası neydi? İmamların (a.s) bütün bu makamlarla, sahip oldukları bütün bu ilahi mertebeyle ve sahip oldukları ilâhî emanetle yetinmesi gerekiyor, mesela belli bir miktar hükmü söylemekle, bir miktar ahlâk ve benzeri şeyler söylemekle yetinmesi gerekirdi diye düşünülüyor. Tam anlamıyla teveccüh edildiğinde bu asla insan için anlaşılabilir bir şey değil. İmamların (a.s) büyük hedefleri vardı. Onların asıl hedefi İslami bir toplum yaratmaktı. İslam egemenliği sağlanmadan da İslam toplumunun kurulması mümkün olamayacaktır. Yani İmamlar (a.s) İslam hâkimiyetinin peşindeydi. İmametin önemli bir yönü şudur; İmamet, dinin ve dünyanın riyaseti, madde ve mana riyaseti demektir, yani özü işte bu siyasetten ve ülkenin idaresi ile hükümetin idaresinden ibarettir ve bütün imamlar (a.s) bunu takip etmiştir. Yani istisnasız bütün imamlar (a.s) bu yolu takip etmişlerdir. Ama hepsi farklı yöntemlerle, farklı dönemlerde, farklı yollarla ve çeşitli kısa vadeli hedeflerle bunu yapmışlardır ama hepsinin uzun vadeli hedef aynıdır.

Şimdi Hz. Rıza (a.s.) ile ilgili bir cümle söyleyeceğim, sonra bir cümleyi açıklayacağım. Mesela İmam Sadık (a.s.) döneminde o hazrete (a.s) “Neden kıyam etmiyorsunuz?” denildi. Rivayetlerde defalarca geçmektedir ve görüyorsunuz defalarca “Neden kıyam etmiyorsunuz” diye soruluyor. İmam Sadık (a.s) ise herkese farklı delil ve şekillerde cevap veriyor. Peki, o Hazrete (a.s) neden bu kadar çok “Neden kıyam etmiyorsunuz” diye soruluyor? Çünkü o Hazret (a.s) kıyam edecekti ve bunu Şiiler biliyordu ve bu Şiiler arasında çok açık ve net bir konuydu.

İmam Hasan’a (a.s), “Neden barış yaptınız?” diye itiraz ettiklerinde, İmam Hasan’ın (a.s) cevaben söylediği şu söz defalarca nakledilir, İmam şöyle buyurmuştur: “Bu işin bir zamanı var ve siz bilmiyorsunuz? Yani bu bir vaattir.” Daha sonra İmam’ın (a.s) rivayetlerinde bu vaat ortaya çıkıyor. Rivayetlerde şöyle geçmektedir: “Nitekim Allah bu olayları 70. yılda gerçekleştirecektir.” İmam bunu 40 ve 41 yılında söylemişti ve 70 yılında kıyam gerçekleşecek ve İslami hükümet kurulacaktı. Bunun gerçekleşmesi Allah’ın takdiriydi. Daha sonra İmam şöyle buyurdu: “İmam Hüseyin (a.s) şehit edildiğinde Allah’ın azabı tüm yeryüzünü kaplayacaktır ve bu yüzen Allah bunu ertelemiştir.”

İmam (a.s) 60-61 yılında şehit olunca bu iş ertelendi. Bu 70 yılında olacaktı ama İmam Hüseyin’in (a.s) şehadetinden ve dış etkenlerden dolayı bu iş geriye çekildi. Rivayette “Allah’ın azabı yeryüzünü kaplayacaktır” tabiri kullanılmaktadır ama bu azap ve doğurduğu şeyler, bu dış etkenlere ve ortak sebep ve faktörlere bağlıdır. Bunun en genel sebebi, yine rivayetlerde okuduğumuz gibi şöyledir: “Üç kişi dışında herkes İmam Hüseyin’den (a.s) sonra döndü.” Burada “dönmek” dinden döndü anlamında değildir. Yani İmam Hüseyin’den sonra Şiiler gittikleri yoldan döndüler anlamındadır. Yani bu durumda nasıl gidilebilir ki? Ama Yahya Ümmü Tavil ve iki kişi dışındaki herkes döndü. Bu üç kişi dışında kimse kalmadı. İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Daha sonra insanların sayısı arttı ve çoğaldı.” İmam Seccad'ın (a.s) ve ardından Hazreti Bakır'ın (a.s) 30 yıllık yoğun çalışması sonucu bu sayı arttı.

Okuduğum bu rivayetin devamında “Allah-u Teâlâ’nın 70 yılında gerçekleşmesi gereken hükümet meselesini 140 yılına ertelediği geçiyor. 140 yılı İmam Sadık’ın (a.s) yaşadığı dönemdir ve 148 yılında vefat etmiştir. Bu konu Şiiler arasında söylenmektedir. Tabi hazret (a.s) daha sonra bu gecikmenin nedenini yine bu rivayette şu nedenlerden dolayı gecikti şekline zikretmiştir. Rivayette geçmektedir, İmam’ın en yakınlarından olan Zürare, Kufe’dedir ve bildiğiniz üzere Kufelidir ve Kufe’de yaşamaktadır. Zürare İmam’a (a.s) bir mektup yazarak şöyle demiştir: ‘"Halktan bir arkadaşımız burada borç sıkıntısı içinde ve hükümet onu borcundan dolayı tutuklamak istiyor. Bu kişi bir süredir tutuklanmamak için kaçak yaşıyor ve eşi ve çocuğundan uzakta. Şimdi size sorum şu: "Bu emir" ("Bu emir" birçok hadiste tekrarlanıyor) yani hükümet meselesi, eğer bir iki yıl içinde olacaksa, bu kişiye siz gelip bu işi çözünceye kadar beklemesini söyleyelim ama bu konu bir iki yılda olmayacaksa, arkadaşlarla bir araya gelip para toplayalım ve bu zavallının borcunu ödeyelim ki evine ve ailesinin yanına dönsün.” Bunu Zürare soruyor. Bu şaka değil. Zürare neden bunun bir veya iki yıl içinde gerçekleşebileceği ihtimalini veriyor?

Yine Zürare’den nakledilen başka bir hadiste şöyle buyuruluyor: “Vallahi ben bu minberin üzerinde Cafer'den başkasını görmüyorum.” E’vad yani minber ve minberin sütunlarına denilmektedir. “Ben minberin bu sütunların üzerinde Cafer’den başkasını görmüyorum.” Yani Hazretin (a.s) geleceğine ve hilafet minberine oturacağına yakin ediyordu. Yani bu beklenti vardı. Tabi ki tıpkı ayette buyurulduğu gibi (“Allah dilediğini siler, dilediğini de yerinde bırakır; ana kitap onun katındadır”/Rad39). İlahi takdir budur ama kaza bu değildir. İlahi kaza, yani sabit olan kesin karardır. Özetle, İmamalar (a.s) bu konunun peşindeydiler ve bu çok önemli bir konudur.

Şimdi bu alanda İmam Rıza’nın (a.s) rolünün ne olduğunu görebilirsiniz. Şimdi elbette sizin (Kongre Başkanı Hüccetü’l İslam Ahmmet Mervi’yi kastediyor) yaptığınız o konuşmanın içeriğini hatırlamıyorum; Ondan önce ilk yıl Meşhed'e bir mesaj göndermiştim ve o mesajda İmam Rıza’nın veliahtlığı kabul etmesi konusunu analiz etmiş ve şöyle demiştim: “Aslında bu akıllı, kurnaz ve çok zeki bir olan Me’mun ile İmam Rıza arasında bir savaştı. Me’mun başta “Hilafeti veriyorum” dedi. Başta veliahtlık değildi. “Ben hilafeti sana vereceğim” dedi. İmam (a.s) kabul etmedi. Me’mun ısrar etti ve sonra “Madem kabul etmiyorsun, o zaman veliahtlığı kabul et” dedi. Me’mun’un böyle yapmasının nedeni neydi? Ben mesajımda Me’mun’un bunu yapmasındaki dört beş nedeni ve hedefi açıkladım. İmam daha sonra kabul etti ve ben İmam’ın nasıl kabul ettiğini ve neden bunu yaptığını ve bunu yapmasının ne gibi faydaları olduğunu da açıkladım. Bu çok büyük bir harekettir ve İmam ve Me'mun arasında olağanüstü bir iç savaş, yani aslında siyasi bir savaş başlamış ve bu savaşta İmam (a.s), Me'mun'u ezmiştir. Yani İmam (a.s) öyle bir şey yapmıştır ki Me’mun ezilmiştir, öyle ki İmam’ı öldürmek zorunda kalmıştır. Yoksa başta durum böyle değildir ve İmam’a (a.s) hürmet etmekte ve bu doğrultuda şeyler yapmaktadır. Ben Me’mun’un neden böyle bir şey yaptığını, bunun ona ne faydası olduğunu ve bunları yaparken kafasından neler geçtiğini o mesajda açıkladım. O zamanlar biz de sizin gibi, Allah'a hamd olsun gençtik takatimiz vardı ve yapıyorduk bunları ama şimdi bunlardan tamamen uzaklaştık.

Dolayısıyla İmam Rıza’nın (a.s) ve diğer imamların (a.s) hayatındaki bu üç kısmın açıklanması gerekir. Sizin hüneriniz, öncelikle bu üç parçayı çıkarmak, ikincisi, onları abartı ve ifrattan ve mantıksız sözlerden arındırmak, üçüncüsü ve hepsinden önemlisi, uygun dille, günün diliyle, Şii olmayan ve hatta Şii muhatapların anlayabileceği bir dille açıklamaktır, çünkü bazı gençlerimizin bu konulara olan mesafesi, Şii olmayanların ve gayrimüslimlerin bu konulara olan uzaklığından az değildir ve hiçbir bilgileri yoktur. Kanaatimce, eğer bu iş yapılırsa artık bu konular sadece toplantı, konuşma vb. ile kalmayacak ve somut faydalar sağlanacaktır.

Allah’ın selam rahmet ve bereketi üzerinize olsun.



Yeni yorum ekle