Amerika, Irak'ta "Sünni bölge" kurma faaliyetlerini yoğunlaştırarak ne yapmak istiyor?
Aksa Tufanı’nın başlamasıyla birlikte Irak da bu savaştan etkilenmektedir. İlk gelişmede Iraklı direniş grupları Irak ve Suriye'deki Amerikan üslerine saldırılara başladı.
Welayet News - “Sünni bölge” kurma meselesi bir kez daha güçlü bir şekilde Irak medyası ve siyasi ortamında gündeme gelmiş bulunuyor. Görevden alınan Meclis Başkanı Muhammed Halbusi'den, önde gelen aşiret liderlerinden Hatem Süleyman'a kadar, bu bölgeyi kurmaya çalışmakla suçlanıyorlar. Ancak ikisi de bunu reddetti.
Medyaya yansıyan haberlere göre, Irak Yüksek Yargı Konseyi Başkanı Faik Zeydan, Anbar Valisi Muhammed Nuri ile yaptığı görüşmede, Irak'ın herhangi bir bölgesinde başka bölgelerin oluşturulmasını kabul edilemez bularak reddetti. Nuri, Irak'ta Sünni bir bölge kurulmasını destekleyenler arasında yer alıyor ve yönettiği vilayet de bu projede diğer Sünni vilayetlere göre öne çıkan bir konuma sahip.
Yürütülen siyasi faaliyetler ve bunun resmi makamlara uzanması, Irak'ı parçalama projesinin ciddi bir şekilde takip edildiğini ve bunun sadece direniş eksenine karşı psikolojik baskı olarak değerlendirilemeyeceğini göstermektedir.
Meselenin Aksa Tufanı’yla eşzamanlı gündeme gelmesi
Aksa Tufanı’nın başlamasıyla birlikte Irak da bu savaştan etkilenmektedir. İlk gelişmede Iraklı direniş grupları Irak ve Suriye'deki Amerikan üslerine saldırılar başlattı ve işgal altındaki Filistin'deki Siyonist mevzilere saldırılar düzenledi.
Bu saldırıların ardından ABD de tepki göstererek Haşdi Şabi askeri mevzilerini bombalamaya ve komutanlarına suikast düzenlemeye başladı. En büyük saldırı dalgası Ürdün'deki Kule-22 mevzisine düzenlenen saldırıda üç Amerikan askerinin öldürülmesiyle yaşandı. Amerikan tehditlerinin ve Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani hükümetinin korkusunun gölgesinde, Amerikan mevzilerine saldıran ana grup, yaptığı resmi açıklamayla bu mevzilere yönelik saldırılarına son verdiğini duyurdu. Buna rağmen bu grubun en önemli komutanlarından ikisi drone saldırısında şehit edildi. Irak hükümeti, bir yandan direniş gruplarına baskı yaparken, bir yandan da Amerikan kuvvetlerinin misyonunu sona erdirmek için istişarelere başladığını iddia ediyor. Ancak delillerin ve hatta açıklamaların gösterdiği şey, misyonun adını değiştirmek de dahil olmak üzere olası taktiklerle Amerikan kuvvetlerini korumaya yönelik bir girişimdir.
Gelişmelerin bu gidişatı, bir kısmı ilgisiz de olsa, tüm meselelerin Aksa Tufanı’yla bağlantılı olarak görülmesine neden oluyor. Ancak Irak'ta Sünni bölgenin yeniden gündeme gelmesinin Gazze savaşıyla alakasız olduğu düşünülemez.
Amerika’nın hedefleri
Gazze savaşında Amerika'nın karşılamaya çalıştığı ancak tam olarak gerçekleştiremediği bir dizi ihtiyaçları bulunuyor. Bu nedenle araçlar oluşturmak veya önceki araçları ve dosyaları kullanmak istiyor. Irak'ta Sünni bölge kurma meselesinin gündeme getirilmesiyle ABD’nin izlediği hedefleri inceleyecek olursak:
1. Irak hükümetini tehdit etmek
Irak hükümeti, ABD'nin mali, iktisadi hakimiyeti nedeniyle fiilen Washington'un iradesi altındadır. ABD, Iraklı devlet adamlarına 2011'deki geri çekilmeye benzer bir manzarayı göstermek istiyor. Amerika 2011 yılında Irak'tan çıkarıldı ama IŞİD komplosu ve istikrar sağlama bahanesiyle bu ülkeye geri döndü. ABD, Irak hükümetine, sınır dışı edilmesi veya Irak'taki varlığının zayıflatılması halinde, maliyeti çok yüksek olabilecek bir komployu yeniden başlatacağını hatırlatmaya çalışıyor. IŞİD komplosunda yıkım maliyetinin en az 500 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor
Washington, Bağdat'a herhangi bir komplo ve kriz durumunda yardım istemek zorunda kalacağını, bu şekilde Amerikan kuvvetlerinin Irak'a döneceğini ve zarar görmeyeceklerini, Irak'ın ise yeni bir bölgenin kurulması ve ayrılıkçılık riskinin artması gibi ciddi zararlarla karşı karşıya kalacağını söylüyor.
2. Direnişin siyasi izolasyonu
Direniş grupları, Irak'ta işgali sona erdirmek için Amerikan güçlerine ve hakeza tekfircilere karşı savaştıktan sonra itibar kazandı. Bu grupların eylemleri istikrarsızlığın derinleşmesine yol açarsa ve direniş grupları düşmanın tahrikine ve darbe vurmasına neden olurlarsa, siyasi grupların hışmına uğrayıp tecrit edileceklerdir. ABD, direniş faaliyetlerinin Irak'ın toprak bütünlüğüne ve Şiilerin konumuna zarar vereceğini Şii siyasi liderlere telkin etmek istiyor.
3. Jeopolitik gücünü kanıtlamak
Aksa Tufanı operasyonu, Amerika'nın bölgedeki en büyük fiziki varlığı olarak Siyonist rejime vurulan bir darbeydi. Amerikalılar, eğer tüm bölge ülkelerinde bir devrim, daha spesifik olarak bir İslam devrimi ihtimali varsa, Siyonist rejimin bir istisna olduğunu, bu nedenle de Amerikan nüfuzu için bir nimet sayıldığını iddia ediyorlar. Bu darbeye karşı Batı'nın da aynı jeopolitik alanda bir darbe vurması gerektiğini düşünüyorlar. Onlara göre Sünni bir bölge oluşturmak veya Irak'ın batısında hareketlilik yaratmak jeopolitik rekabet için uygun bir seçenek.
4. Çatışmaların yeniden Şii-Sünni rayına sokulması
Lübnan ve Irak'taki grupların yanı sıra Yemen hükümetinin Gazze'de yaşayan Filistinlilere verdiği destek Şii-Sünni çatışmalarının azalmasına neden oldu. Amerika her türlü planda bu sürecin karşısında durup süreci eski rotasına döndürme niyetindedir. Bu hedef daha çok kamuoyunda takip ediliyor.
5. IŞİD'i güçlendirme tehdidi
Aksa Tufanı operasyonunun başlangıcından bu yana IŞİD, Suriye, Irak ve İran'da Batılı istihbarat servislerine bağlı bir grup olarak daha aktif hale geldi. IŞİD'in ilk yükselişinde aktif olan aynı kişilerle Anbar'daki hareketliliği artırma girişimi, IŞİD'i harekete geçirme seçeneğine dair belirgin adresler ve örnekler içeriyor. Batı, direniş eksenine yönelik bir mesaj olarak tehditlerini yoğunlaştırıyor.
6. Müttefikleri umutlu kılmak
Amerika'nın müttefikleri, bu ülkenin bölgeye müdahale etme iradesi ve gücü karşısında giderek daha fazla hayal kırıklığına uğruyor. Washington'a göre Sünni bir bölge kurma yönünde ilerlemek, Amerika'nın Müslüman dünyasındaki Sünni müttefiklerini ümitvar kılabilir ve onları direniş ekseniyle mücadeleye motive edebilir.
7. Direniş ekseninin sünnisizleştirilmesi
Irak ve Suriye'de Sünniler, komplolara maruz kalmaları ve olayları doğru anlamaları nedeniyle Şii direniş gruplarına katılmıştır. Bugün Haşdi Şabi güçlerinin yüzde 40'ını Sünnilerin oluşturduğu biliniyor. Filistin'de de durum aynı.
Suriye'de savaş devam ederken medya literatüründe “direniş ekseni” tabiri kullanılmış ve bu nedenle Hamas gibi Filistinli gruplar Suriye devletine karşı konumlanarak direniş ekseninden uzaklaşmışlardı.
Geçen 10 yılın sonunda Iraklı ve Suriyeli Sünnilerin direnişe katılması ve Filistin direniş gruplarının direniş ekseninde varlığının algılanması ve bunun sonuçlarının Aksa Tufanı operasyonunda ortaya çıkması, Amerika'yı direniş eksenini sünnisizleştirme yönünde harekete geçirdi.
"Çatışmaların yeniden Şii-Sünni rayına sokulması" olarak adlandığımız 4. hedefte kamuoyunu etkilemek amaçlanırken, “direniş eksenini sünnisizleştirme" hedefinde ise Sünni savaşçıların Şii yoldaşlarının saflarından ayrılmasıyla sonuçlanacak şekilde özel bir etkileme çabası verilmektedir. Başka bir deyişle, direniş ekseninin sünnisizleştirilmesinin işlevsel bir amacı var ve sahaya acil müdaheleyi hedefliyor.
8. Batı Asya güçlerinin kontrolü
ABD'ye göre, Irak'ta Sünni bir bölgenin kurulması durumunda Şiilerin yaşadığı ülkenin geri kalanı Şii ülke haline gelecek ve İran'ın Şii kimliğine karşı hareket edebilecek. Irak'ın bölünmesiyle birlikte direniş eksenindeki Şiiler de ayrılıkçılığın sebebi olmakla suçlanarak yeni kurulacak Şii bölgesinde bir kenara itilecektir. Ayrıca bu Şii ülke, Suudi Arabistan'ın Sünni bölgesinin yanı sıra doğu bölgelerini de tehdit ederek Suudi Arabistan'ı kontrol altına almanın bir aracı olabilir.
Sünni bölgenin oluşması ve ardından onun kalbinde bir ülkenin kurulmasının bir yan ürünü, İran ve Türkiye'yi kontrol etme aracı olabilecek Irak Kürdistanı'nın bağımsızlığının kesinleşmesidir.
9. Anbar'da Filistin devletinin kurulması
Anbar'la ilgili eski bir plan da burayı Filistinlilerin yaşayacağı bir alan haline getirmek ve burada bir Filistin devleti kurmaktır. Bunun gerçekleşmesi halinde, Siyonistler ile Müslümanlar ve Araplar arası çatışmalar Müslümanların Müslümanlarla, Arapların Araplarla çatışmasına evrilecektir. Çünkü bu durumda Filistinliler de Siyonistler gibi işgalci bir millet haline gelecektir.
Batılılar açısından Anbar'da Filistin devletinin kurulmasıyla birlikte Filistin meselesi direniş ekseninin elinden çıkıp Amerika ve müttefiklerinin eline geçecektir. Ancak en büyük darbe, Filistin devasının yok edilmesi ve Filistinlilerin yerinden edilmiş ve işgalci bir ulus haline getirilmesi olacaktır ki bu da direniş literatürünün derinliğini büyük bir amaç doğrultusunda yok edebilir.
Amerika’nın siyasi ve askeri aktörlüğü
ABD'nin Irak direnişine yönelik saldırıları Anbar vilayeti ve merkez vilayetlerdeki komşu bölgelere odaklanıyor. Bu saldırı şekli geçmişten farklı değil ama beklenen sonuç itibatiyle geçmişten farklı. Öyle görünüyor ki, Amerikan saldırılarının şu anki hedefi zayıflatmak değil, mevcudiyet ve destek noktalarını bastıracak zemini hazırlamaktır. Amerika buraları havadan vuruyor, IŞİD ise karadan faaliyet gösteriyor. Siyasi sahada ise Amerika'nın hedefi, Irak'ta Şiilerin bütünlüğüne darbe vurmak için aralarında ihtilaf çıkarıp birliklerini bozmaktır. Ancak geçmişte olduğu gibi böyle bir hedef, Irak'ın siyasi yapısına, başbakan seçimine ya da sadece Amerika'yı sınır dışı etmeye ilişkin hukuki ve askeri planları engellemeye yönelik değil, Sünni bir bölgenin kurulmasına da dönük olabilir.
Sünni bölgenin kurulmasının zorlukları
Irak'ta Sünni bir bölgenin kurulması kolay değildir. Hafife alınmaması gerekse de düşmanın baskısının yoğunluğuna karşı, hayal kırıklığını önlemek amacıyla sahanın doğru bir şekilde anlaşılması gerekir.
1. Anbar'ın Şii merkezlerine yakınlığı
Sünniler, kendi bölgelerini kuran Kürtler ile Şiiler arasında yer alıyor. Ancak Irak'ın bölünmesine doğru bir adım olan Sünni bir bölgenin kurulması durumunda, bu bölge Şiilerin nüfus merkezlerine yakın bir mesafede olacaktır. Bu mevzu, nüfusun yoğunluğu ve askeri gücün fazla olması dikkate alındığında bu bölgede bir güvenlik sisteminin oluşmasını engelleyecektir.
2. Sünnilerin demografik ve siyasi ağırlığının uyumsuzluğu
Şiilerle Sünnilerin birlikte yaşadığı Bağdat gibi bölgelerde yoğun bir Sünni nüfus vardır. Öyle ki bu bölgede bulunan Sünnilerin sayısı ve ağırlığı Anbar, Musul gibi yerlerdeki Sünnilerden daha fazla olabiliyor.
3. Yıkıcı liderlik mücadelesi
Mevcut durumda Sünnilerin farklı cenahları arasındaki ihtilaflar yeterince vardır ve çıkarların büyümesi bu durumu patlama noktasına taşıyabilir.
4. Bölünmenin tekfircilere yaraması
Eğer bir grup ayrılıkçılık sazını çalıp bölünme yönünde adım atarsa, merkezi hükümeti zayıflatma ortamında El-Kaide veya IŞİD gibi radikal gruplar, hükümeti zayıflayanlarla mücadelede öne geçip liderliği ele geçirecektir. 2013 ve 2014'te de buna benzer bir durum yaşandı. Bu durum, IŞİD'in yükselişi sırasında yaşadıkları yerlerden kaçmak zorunda kalan Sünni siyasi sınıfı ve elitleri etkileyebilir.
5. Merkezi hükümetin kırmızı çizgisi
Merkezi hükümet, Peşmerge güçlerinin kontrolünde olan Kerkük'ü 2017 yılında geri alarak, Irak'ın bütünlüğünü korumak için büyük hamleler yapmaya hazır olduğunu ve bu iradesinin hafife alınmaması gerektiğini gösterdi.
6. Geçmişin olumsuz hatırası
Sünni gruplarının önceki çabaları şu ana kadar birçok noktada başarısız oldu. Irak'ın işgali ve Saddam rejiminin yıkılmasından sonra isyan başlattılar ancak başarısız oldular. İsyanlarının ikinci dönemi ise 2013'te IŞİD'in Irak'ın bazı kısımlarını işgal etmeyi başardığı ancak o bölgelerin de bastırıldığı protestolardı. Sünni hareketlerin defalarca bastırılması bu grubun ciddi şekilde zayıflamasına, hatta Sünni bölgelerdeki altyapı ve evlerin yıkılmasına neden oldu. Bu yüzden, başarısızlık olasılığının yüksek olması nedeniyle pek çok kişi ayrılıkçı hareketlere yoğun bir şekilde katılma konusunda tereddüt yaşıyor. Bu olgu Sünniler arasındaki tutkulu grup ve tabakaların çoğunu etkilemiş ve onları faaliyet konusunda motivasyonsuz hale getirmiştir.
7. Kürdistan bölgesi ile Sünni bölgenin farkı
Samarra şehrinde Şiilerin kutsal mekanları Sünni bölgelerin içinde yer alıyor. Öte yandan bu bölgenin kurulması, Kerkük petrol ve Anbar gaz kaynaklarına hakim olmanın yanı sıra Sünnilerin Fırat ve Dicle nehirlerinin yukarı kesimlerinde yer alması nedeniyle Şiilerin ciddi tepkisiyle karşı karşıya gelecektir.
8. Nüfus tahliyesi
Çatışmalara yol açabilecek bir Sünni bölgenin kurulmasıyla birlikte Sünnilerin Diyala gibi bazı illeri terk ederek eski konumlarını kaybetmeleri mümkün. Bu mesele Bağdat ilinde diğer bölgelere göre daha fazla önem taşıyor, çünkü gelişmeleri etkilemesi açısından uzun bir tarihi geçmişe sahip olan başkentte Sünnilerin konumlarını kaybetmelerine neden olacaktır.
Sünni yönetimleri bekleyen büyük tehlike
2006 yılında Güney Lübnan'ın Şii direniş grupları tarafından özgürleştirilmesi ve ardından 33 gün savaşında siyonist rejimin mağlup edilmesiyle birlikte, İslam'ın savunulması nedeniyle Şiilerin İslam dünyasındaki konumu güçlenmiş ve Sünniler bundan etkilenmiştir. Suriye'de komplonun ortaya çıkmasının ardından Batı ve müttefikleri Şii-Sünni fitnesini kürükleyerek durumu yeniden tersine çevirmeyi başardılar ancak tekfirci akımların tarifsiz şiddeti bu sürecin nihai etkisini boşa çıkardı. Aksa Tufanı savaşının çıkmasıyla birlikte Şiilerin İslam dünyasına desteği meselesi bir kez daha Sünnilerin dikkatini çekti. Projeye dahil olan bölgesel liderler ve ülkeler başarısız olursa, ihanetlerinin Sünni toplumunda yaratacağı algı nedeniyle daha ciddi sonuçlar beklemeleri gerekiyor.
Direnişin çözümleri
Düşmanın planlarıyla başa çıkabilmek için direniş ekseninin meselelere kapsamlı yaklaşması, parça parça yönetim ve liderlikten uzak durması gerekiyor. Dolayısıyla makro düzlemde aşağıdaki önerilerde bulunmak mümkün:
1. Direniş gruplarının eylemlerinden geri çekilmesi durumun iyileşmesine yol açmadığı gibi düşmanı da daha saldırgan hale getirir. Daha önce alınan tedbirlere, hedeflemedeki dikkati de içeren zekilik ve esneklik eşlik etmelidir. Diğer yandan bu eylemler coğrafi kapsam açısından daha geniş olmalıdır. Bu esneklik, eylem öncesinde önceden bildirimi bile içerebilir.
2. Gazze'deki direniş grupları, İslam dünyasının Siyonistleri dizginleme eylemlerinin birleştirilmesinin gerekliliği konusunda Anbar gibi ABD'nin planlama noktalarında ayrı ayrı ve birleşik açıklamalar, istişareler kalıbında harekete geçmelidir. Filistin direniş grupları Sünni olmaları hasebiyle, Filistin meselesinde İslam dünyasının koordinasyonu amacıyla etkili hamleler yapabilirler.
3. Mezhepsel sorunların bombardımanına uğrayan Anbar'da Gazze'de yaşananlara ilişkin haberlere daha fazla yer verilmeli ve mevcut savaşta İslami grupların yakınlaşması teşvik edilmelidir.
4. Anbar'ın kapasitesini sınırlayan faktörlerin yanı sıra bu il tarihi bir geçmişe, genişliğe ve sınır önemine sahiptir. Bu faktörlerin Anbar'ın Irak'ın siyasi yapısındaki payını artırması gerekiyor. Ancak tavizlerin tamamı olmasa da bir kısmının verilmesi, politikacıların ve kabilelerin Amerikan varlığına karşı çıkmalarına ve bu varlığın sonlandırılmasına bağlı olmalıdır. Bu sürecin diğer Sünni illerde de takip edilmesi gerekiyor.
5. Nasıl ki Kürdistan Demokrat Partisi liderleri gibi bazıları varlıklarını ABD'nin varlığına bağlayıp bunu meşrulaştırıyorsa, Şii gruplar da varlıklarını ABD'nin yokluğuna bağlamak zorundadır. Amerikan üslerini vurmaya yönelik direnişin gerekçesi, işgalin bir biçimi olarak kabul edilen Ayn el-Esed ve Harir üslerinde bulunmalarıdır. Ancak Kürdistan Bölgesi liderleri Şiilerin argümanlarına karşı çıkarken daha önemli konuları gündeme getiriyorlar. Geçtiğimiz günlerde Mesut Barzani, Kürdistan'ın varlığını Amerika'ya borçlu olduğunu ve Amerika'nın önceki rejimi devirmesi nedeniyle mevcut Irak liderlerinin görevde olduğunu açıkladı. Direniş gruplarının sahayla paralel olarak kamuoyunda Amerika'ya karşı mücadeleye daha temel gerekçelerle katılabilmeleri gerekiyor.
Çeviri:Mehmet Gönül - Welayet News
Yeni yorum ekle