7 Ekim, Siyonist İşgalin Çöküşünün Bir Fragmanını Sundu
Dr. Basem Naim, Aksa Tufanı Destanına ilişkin dikkat çeken bir analiz kaleme aldı. Naim bölgede yaşananlara ışık tuttu.
Welayet News - Dr. Basem Naim’in kaleme aldığı analiz şu şekilde:
Şüphesiz Filistin içinde ve dışında, halkımızı ve Filistin direnişini seven ve sevmeyen pek çok kimse Aksa Tufanı operasyonunun meşruiyeti, amaçları, başardıkları ve yansımaları gibi 7 Ekim'den bu yana ortaya atılan birçok soruyu yanıtlamaya çalışacaktır. Siyonistlerin ortaya koymuş olduğu tepki, hedefleri, elde ettikleri başarılar ve bu savaşın Filistin içindeki ve dışındaki taraflar da dahil olmak üzere bölgedeki ve dünyadaki tüm taraflar üzerindeki sonuçları hakkında da konuşulup yazılacaktır.
Bu tarihi ve önemli hadisenin, önümüzdeki yıllarda kimi dost ve düşman tarafından tartışma ve üzerine çalışılacak bir konu olacak olmasına rağmen bizler de şimdiden bu makalede, bu sorulardan bazılarına cevap vermeye çalışacağız.
7 Ekim Aksa Tufanı operasyonundan önce HAMAS liderliği ile görüşen politikacılar, diplomatlar, arabulucular ve medya çalışanları da dahil olmak üzere birçok kimseye kaçınılmaz bir krizin patlak vereceği ve zamansal olarak belli olmasa da bunun kesin olarak gerçekleşeceği ifade edildi. Bu faşist ve Siyonist hükümet, birkaç yıl önce hayata geçirdiği ve uyguladığı politikaları devam ettirirse yaşanacak patlamanın tüm bölgeye yayılacağı; aynı şekilde bu faşist hükümetin çatışmayı siyasi bir çatışmadan, İncil'deki batıl inançlara ve kutsal yerler hakkında dayandıkları safsatalar ışığında dini bir çatışmaya dönüştürmedeki ısrarı, yaşanması kesin olan patlağın Filistin sınırlarının ötesine geçmesinin kesin olacağı taraflara belirtilmiştir. Bu hükümetin çatışmayı çözme politikasının en önemli hükümleri özet olarak şu şekilde öne çıkmaktadır;
1- Mescid-i Aksa'yı, yıkma ve tapınak inşa etme yoluyla kontrol altına alınması için pratik ve hızlandırılmış adımlar atılması.
2- Kutsal şehri Yahudileştirmek, Filistinlileri evlerinden ve topraklarından kovmak.
3- Batı Şeria'nın (tamamen veya kısmen) pratikte ve yasal olarak ilhak edilmesi.
4- Terörist Siyonist Savunma Bakanı Ben Gvir'in uygulamaya çalıştığı politika ışığında Filistinli mahkumlara kötü muamelede bulunmaya devam etmek.
5- Gazze'yi kuşatmaya ve tecrit etmeye devam etmek ve onu en büyük açık hava hapishanesine dönüştürmek veya Gazze'yi toplama kamplarına benzer bir "toplama kampına" (bazı Siyonist tarihçilerin kendilerini tanımladığı gibi) dönüştürme çalışmaları.
6- Düşmanın, Amerika’nın da gücünü arkasına alarak Filistinlileri ve haklarını ellerinden alma, doğrudan Arap ve İslam ülkeleriyle ilişkileri normalleştirme, bölgeye açılma ve Filistinlilerin sorunlarına çözümlemeler getirmeden Siyonist-Amerikan ölçeğinde bölgeyi yeniden yapılandırma ve Filistin meselesini kendileri için yönetecekleri bir iç mesele olarak lanse edip herkesi bu manada ikna etme girişimleri.
İfade ettiğimiz bütün bu tehlikeler tüm taraflara iletildi, ancak ifade ettiğimiz bu hakikatlere sağır oldular. Çünkü onlara göre bunlar sahada herhangi bir gerçekliğe dayanmayan boş tehditlerdi ya da HAMAS'ın "caydırıldık" adı altında ortaya koyduğu ve Gazze'de egemenliğini ve kontrolünü devam ettirmek niyetiyle ortaya koyduğu birtakım boş sözler şeklindeki Siyonist anlatıyı benimsediler. Ya da Siyonist gücün şarabıyla sarhoş olup gözlerinin önündeki herhangi bir tehditi görmez oldular.
HAMAS’ın liderlik ettiği ve diğer direniş gruplarının bizzat iştirak ettiği Aksa Tufanı, haklı davamızın yanı sıra Filistin'e ve halkına yönelik bölgesel ve uluslararası kayıtsızlık durumuna, düşmanın planlarına ve bunların tehlikeli yansımalarına yönelik yakın tehlikeyi hissederek bir tepki olarak doğdu. Şayet bu operasyon olmasaydı Filistin meselesi unutulmaya yüz tutacaktı. Bugün nasıl Endülüs'ü konuşuyorsak gelecekteki nesiller de bugün bizlerin Endülüs'ü konuştuğu gibi Filistin'i konuşacaklardı.
Savaşın başlamasından 100 gün sonra, savaş istenen hedeflere ulaştı mı?
Burada iki aşamadan bahsedebiliriz. Birincisi 7 Ekim'de başladı ve sona erdi. Bu aşamayı ikinci aşama olarak Siyonistlerin Gazze'ye yönelik saldırıları izledi ve hala bu saldırılar devam etmektedir.
AKSA TUFANI’NDA İSTENİLEN TÜM HEDEFLERE ULAŞILDI
7 Ekim'deki ilk aşamada, istenilen tüm hedeflere ulaşıldı. Öyle ki tüm coğrafyada neler olup bittiğine dair her şeyi bilen ve dünyanın her köşesinde operasyon yapabilen ordu teorisi ve uzun istihbarat ağı gibi teorilerin hepsi yerle yeksan edildi. Üstelik bu durum, basit ve mütevazı imkanlara sahip fakat sağlam bir irade ve gerçek bir imana haiz olan bir avuç insan ile gerçekleşmiştir. Ayrıca bu süreç Siyonist oluşumun tüm Yahudiler için güvenli bir yer olduğu teorisini çürüttü. Herhangi bir Yahudi bu topraklarda güven içerisinde olmadığını öğrenmiş oldu. Bundan da önemlisi, Siyonist oluşumun varoluşsal kırılganlık ve ölüm sancıları yaşadığını göstermiş oldu.
İSRAİL’İN İMAJI PARAMPARÇA OLDU
Saldırının başlangıcından bugüne kadar devam eden ikinci aşamaya gelecek olursak, Filistin halkı insanoğlunun dayanabileceği kapasiteyi aşan çok ağır bedeller ödemektedir. Ancak Allah'a olan güveni, onurlu ve bağımsız bir vatan hakkına olan inancı, tüm dost ve düşmanı şaşırtan bu cesur ve olağanüstü direnişe ek olarak saydığımız bu hususlar, düşmanın tüm planlarını bozdu. Aynı zamanda Gazze halkının yerlerinden sürülmesi ve direnişin yok edilmesi planları da altüst oldu. Savaşın 117. gününü geride bıraktığımız bu günlerde herkes açıkça görmektedir ki, direniş hala sahanın kontrolünü elinde tutmaktadır. Tüm yetenek ve yaratıcılığıyla sahada varlık göstermektedir. Düşman, özellikle savaşın ilk günlerinde yapmış olduğu katliamlara rağmen, 7 Ekim'de ordusunun imajını paramparça olmasının önüne geçemedi. Ordusunun bu yenilgisi 117 günden fazla bir süredir derinleşmekte direnişten acı darbeler almaktadır. Ancak tüm yaşanan acılara rağmen halkımızın iradesini ve toprağına bağlılığını kırmayı başaramadı. Halkımız acı ve ıstıraba rağmen vatanına tutunmaya devam etmektedir. Tüm insanlığı hayrete düşüren efsanevi bir direniş örneği sergilemektedir. Esirler konusuna gelecek olursak, dünyanın tüm istihbarat ve teknolojik desteğine rağmen yerlerini öğrenmeye muvaffak olamadılar. Bu manada tüm girişimleri başarısız oldu. Üstelik yaptıkları bazı operasyonlarda kendi elleriyle esirleri öldürdüler. HAMAS’ın şartlarına uygun olarak yapılan esir takası dışında hiçbir esire ulaşamadılar.
Bu nedenle, halkımız ve direniş, 7 Ekim'de ve sonraki günlerde kahramanlık, kararlılık ve inanç ile Siyonist düşmanı büyük bir yenilgiye uğrattı. Halkların nasıl zafer kazanacaklarını, özgürlüğe nasıl kavuşacaklarını ve nasıl onurlu bir şekilde yaşayacaklarını öğrenebilmeleri için nesiller boyu anlatacak destanlar yazdı.
7 EKİM, SİYONİST İŞGALİN ÇÖKÜŞÜNÜN BİR FRAGMANINI SUNDU
Şimdi temel soru şu: Savaştan 117 gün sonra, sırada ne var?
Hâlâ şiddetli bir savaşın ortasındayız ve sonucu şimdiden çıkarmak için henüz çok erken olabilir ancak tüm göstergeler tek bir yöne işaret etmektedir. O da şudur ki; 7 Ekim sonrası dönem, 7 Ekim'den öncekiyle aynı olmayacaktır. Çatışmanın stratejik parametreleri açısından, Filistin halkının haklı davası lehine, ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeyde gelişmeler meydana gelecektir. Aynı zamanda düşmanın geleceği hakkında da yeni denklemler meydana gelecektir.
Ulusal düzeyde, halkımız ulusal mücadele anlamında çok yol kat etti diyebiliriz. Halkımızın Oslo'nun utanç verici ve yıkıcı yansımalarının üstesinden gelme yeteneklerine olan güvenleri arttı. Bu güvenle beraber, özgürlük, geri dönüş, düşmanın yenilgisi ve projesini ortadan kaldırma olasılığı çok daha mümkün hale geldi. 7 Ekim, bu bağlamda yapılacak son kurtuluş savaşının ve Siyonist işgalin çöküşünün bir fragmanını sundu.
DİRENİŞ, HALKIMIZIN BÜYÜK TEVECCÜHÜNÜ KAZANDI
Bu bağlamda, 7 Ekim, Filistin ulusal projesinin iki faklı liderlik ve hükümet aşaması arasına bir ayrım çizgisi koydu. 7 Ekim'den sonra, Filistin liderliğinin başarısız kalması, ulusal felaketler ve siyasi salgın hastalıklar miras bırakması kabul edilebilir bir durum değildir. Aynı şekilde sahnenin ön saflarını işgal edip hiçbir şekilde Filistin halkının tercihiyle orada bulunmayıp Filistin halkının kaderiymiş gibi meşruiyet talep etmesi artık kabul edilemez bir durumdur. Halkımızın, bulundukları her yerde, özellikle Gazze'de, görüşlerini tüm güç ve netlikle ifade ettiğine, tek seçeneklerinin Direniş olduğuna ve geri dönene kadar direnmek olduğuna inanıyorum. Halkın bu tutum ve görüşünü, kan ve parçalanmış insan organları ile ifade ettiğine inanıyorum. İşgalci İsrail'in bu saldırganlığından sonra yapılan tüm kamuoyu yoklamaları, Direniş tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir şekilde bu gerçeği oranlar ile kanıtladı. Bu nedenle, ulusal ilişkiler düzeyinde yeni bir sayfa açmalı, savaşın sonuçları üzerine çıkarımlar yapmalıyız. Filistin'i bu savaşın oluşturduğu olaylar ve denklemler ışığında yeniden inşa etmemiz gerekmektedir. Bu yöndeki en önemli adım, Filistin siyaset kurumunu inşa etmek ve Filistin ulusal projesini son yıllarda meydana gelen değişiklikleri yansıtacak şekilde yazmaktır. Böylelikle bu proje, halkımızın istekleri, talepleri ve geçmiş siyasi deneyimlerden dersler çıkarılarak halkın gerçekten temsil edileceği bir proje olacaktır. Özellikle de bu manada acı Oslo deneyiminden dersler çıkarılmalıdır.
NORMALLEŞME PROJESİ SEKTEYE UĞRADI
Bölgesel düzeyde Aksa Tufanı'nın temel ve stratejik yansımaları oldu. Belki de bu yansımalardan en önemlisi, Filistin davasının silinmesiyle kesin olarak sona erecek olan "Normalleşme" projesinin sekteye uğramasıydı. Aynı zamanda Siyonist oluşumdan kendilerini korumalarını ve desteklemelerini isteyenlere de bu Siyonist oluşumun kendini koruyamayacak kadar zayıf ve aciz olduğu gösterildi.
İkinci boyuta gelecek olursak, Gazze tüm dünyaya fiili olarak istisnai bir model gösterdi. Bilakis tüm zorluklara ve engellere rağmen imkânsızın başarılabileceğini gösterdi. Şayet kuşatma altında olan Gazze, bunları başarabildiyse bizler niye aynı başarıyı elde etmeyelim. Bu bereketli topraklarda bu tecrübeyi bir kere daha yaşayıp yaşatabiliriz. Bilakis değişim adına tüm Filistin'de hatta tüm bölgede asli değişiklikler meydana gelecektir. Ümmetin tüm oluşumları coğrafi ve siyasi farklılığa rağmen bu tecrübeye yakinen şahitlik edip benimsediler. Bugün ümmet sadece destek veren konumunda kalmamak için bu cihada bizatihi katılmanın yollarını arıyor. Fakat ne yazık ki bu kanlı savaşa karşın resmi düzeyde verilen destek halkaların bizatihi verdiği destek miktarının ve derecesinin oldukça altındadır. Ümmetin tarihi mücadelesinin merkezlerinden biri olan Filistin mücadelesi bugün artık resmi desteğin çok uzağında.
SİYONİST EFSANE YIKILDI
Uluslararası düzeyde atılım oldukça stratejik ve takdire şayandı. Birincisi Filistin davası, Siyonistler ve müttefikleri tarafından silinip gömülme girişimlerinden sonra, dünya çapında yüz milyonlarca insanın davası haline geldi. Dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca insan, savaş hakkındaki anlatı konusunda ne kadar yanlış yönlendirildiklerini fark etti. Siyonist efsane yıkıldı. Dünya, Batı'nın temsil ettiğini iddia ettiği özgürlük, demokrasi ve insan haklarına saygı ile ilgili değerlerinin aksine, bu ırkçı-faşist Siyonist oluşumun gerçek yüzünü birinci elden gördü. Bu dönüşüm hikâye ve anlatıda son derece önemlidir. Çünkü Siyonist oluşum iki ana güce dayanarak hayatta kalır. Birincisi maddi gücüdür. Sahada farklı biçimleriyle ve Batılı emperyalist ittifak tarafından almış olduğu destek bu minvaldedir. İkincisi ise Siyonist oluşumun meşruiyeti adına tarihsel kurban rolünü oynamaktır. Bu da Batı'nın değerlerini ve medeniyetini temsil etmeye dayalı olarak hayatta kalmasına yönelik uluslararası destek anlamına gelmektedir. İlk unsura gelecek olursak, ilk unsur direniş ve halk tarafından halledilmişti. İkincisi ise 7 Ekim'deki şanlı savaştan sonra büyük bir şekilde çöktü.
Uluslararası resmi düzeyde özellikle de emperyalist güçler ve Siyonist oluşum arasındaki karşılıklı çıkar adına bu Siyonist oluşumu kuran ve besleyenler açısından savaşın hâlâ başında sayılırız. Bu emperyal güçler, Siyonist oluşum 7 Ekim'de direnişin stratejik hamlelerine cevap veremeyip çökmek üzereyken onu kurtarmaya geldiler. Ancak bu alanda önemli değişimleri gözlemleyebiliriz. Çünkü birçok ülke Filistin davasını silmenin ve Filistinlileri görmezden gelmenin mümkün olmadığını fark etti. Hiç kimse, çatışmayı çözmeden ve Filistinlilerin gerçek haklarını elde etmeden bölgede ve ötesinde güvenlik ve istikrarın saylanmayacağını idrak etti.
SİYONİST İSRAİL, HALKININ GÖZÜNDE GÜVENİNİ KAYBETTİ
Düşmana gelince, bu mübarek savaşın bu yazıda bahsettiğimiz gibi birçok yansımaları olacaktır. Bu savaş, Siyonist oluşumun son yıllarda yaşadığı siyasi, sosyal veya ideolojik düzeyde şiddetli bölünme durumunu derinleştirmiş ve karışıklıkları iyice körüklemiştir. Öyle ki savaşın devam etmesi, Siyonist liderlerin savaştan sonra büyük bir çöküş olasılığından korktuğu için ateşkesten kaçma girişimlerinin en önemli nedenlerinden biridir. Bu kriz, halkın siyasi, güvenlik ve askeri meselelerde devlete güveninin zedelenmesine yol açmıştır. Ayrıca Siyonist oluşum, bireysel ve kolektif düzeyde de stratejik olarak güvensizliğe maruz kalmıştır.
Direniş hâlen savaş meydanında üstünlüğü elinde tutmaktadır. Direniş bunun sahadaki yansımaları ve siyasi getiri açısından da ne kadar kıymetli olduğunun farkında. Saha açısından düşmanın savaşı bitirmesi ve Gazze Şeridi’ni terk etmesi adına hâlâ burunlarını yerlerde sürtme imkânını haiz olması Siyonist oluşumun nasıl bir hüsran içerisinde olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda direniş tüm gücüyle daha fazla insanlık krizi yaşanmasın diye var gücüyle çalışmaktadır.
7 EKİM ÖNCESİ ŞARTLARI KABUL ETMEYECEĞİZ
Siyasi düzeyde ise kimileri bizi 7 Ekim'den önceki siyasi bağlamlara geri döndürmeye çalışıyor. Kesinlikle bu ne direnişin ne de halkımızın kabul edeceği bir şey değildir. Halkımızın yaptığı fedakârlıklara ve ödediği büyük bedellere layık olmayan muharebe öncesi denklemleri ve bağlamları kabul etmemekteyiz. Aynı zamanda düşmanın almış olduğu darbeler sonrası 7 Ekim öncesi şartları kesinlikle kabul edecek değiliz.
Burada belirtmek gerekir ki, direnişin ülkelere ve arabuluculara ifade ettiği şey, saldırılar derhal durdurulmalı ve işgal güçleri Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmelidir. Saldırganlığın yarattığı bu insani felaketi durduracak şekilde halkımıza gerekli koşullar sağlanmalı ve kuşatmanın kaldırılıp işgal tarafından tahrip edilen yerler yeniden inşa edilmelidir. Filistin Devleti, yeni temeller üzerinde yeniden düzenlenmeli ve Filistin halkı kendi kaderini tayin etme hakkını kullanmalıdır. Başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına ve mültecilerin, ilgili uluslararası kararlara uygun olarak geri dönmesine yol açan siyasi bir süreç başlatılmalıdır.
Aksa Tufanı Harekâtı, sadece Filistin halkı için değil, Arap ve İslam ümmetinin içinde bulunduğu buhrandan çıkmak ve medeni inisiyatifi yeniden kazanmak için de bir fırsattır. Batı’nın liderliğinin ve sistemlerinin insanlığı faşizmden, ırkçılıktan ve bunların insanlık üzerindeki yıkıcı sonuçlarından korumaktaki başarısızlığı genel olarak insani meseleleri yönetmek için farklı bir model sunmak adına stratejik bir fırsat oluşturdu. Tek kutuplu sistemin çok kutuplu sisteme gerilemesi veya tanık olduğumuz büyük uluslararası dönüşümler ışığında bu mücadele, halkımız ve haklı davası, milletimiz ve geleceği için yeni bir başlangıç platformuna dönüştürülmelidir. ‘Küresel Güney’in ve bizim de onun bir parçası olduğumuz aktörler, yüzyıllarca sömürgeleştirildikten, köleleştirildikten, yağmalandıktan ve dışlandıktan sonra halklarıyla birlikte hak ettiği yeri almalıdır.
Yeni yorum ekle