Buzul İlmin Sonuçlar
İlim, “malum”a tabidir. Malum ise üçgendir. Eğer malum parçalanmış olursa insanın payına “buzul ilim” düşer ve buzul ilimden hiçbir şey olmaz, hiçbir ahlaki fazilet çıkmaz. Bu yüzdendir ki dünya huzura ermiyor.
Welayet News - İlim her şeyini “malum”a borçuludur, neyi varsa “malum”un sayesindedir. Eğer ilim dini ise malumla ilintilidir, gayr-i dini ise yine malumla ilintilidir. Malum (obje/bilinen); ya insanın icat ettiği sanal şeydir ya da insandan bağımsız olan hâricî/aynî varlıktır. Eğer malum aynî ve hakikî bir varlık ise, Allah’ın mahlukudur.
Her varlığın kıvamı ve kıyamı (ayakta durması) onu varedenin sayesindedir. Dolayısıyla Allah bir şeyi yarattığında bu şey O’nın mahlukudur; yani O’nun feyziyle mütekavvimdir; ayaktadır. Kur’an-ı Kerim bu sahnenin izahını üstlenmiştir; göğün, yerin, insan ve canlıların nasıl yaratıldığını, yaratıcının sayesinde var olup varlıklarını sürdürdüklerini ve ortaya çıkışta (hudusta) mebdeye muhtaç oldukları gibi varlıklarını sürdürmede (bekada) da mebdeye muhtaç olduklarını beyan etmiştir.
İlim nasıl dinî ilim olur?
İlim, dinî malumu/objeyi öğrenmekle ancak dinî olur; malum dinî olursa, ilim de dinî olur. Malum ne zaman dinî olur? Aynî varlık olarak malum, kendi yaratıcısı tarafından tanımlanmasıyla dinî olur. Firavun Hz. Musa'ya (a.s), kendisi tarafından gönderildiğiniz bu Rabbülalemin kimdir diye sorduğunda, Musa (a.s) şöyle demişti: Rabbunellezi a'ta külle şey'in halkahu sümme heda; Benim Rabbim o kimsedir ki, neyi yarattıysa üçgen yarattı ve üçlü kenarlar onun hüviyetini oluştururlar. Birinci kenar, mebde-i faili ve nizam-ı failidir; yani Allah’ın onu yaratmasıdır. İkinci kenar, mebde-i dahilî ve nizam-ı dahilîdir; yani yaratılış yapısının gerektirdiği şeyleri ona bahşetmiştir. Üçüncü kenar, mebde-i gaidir; yani onu özel bir gaye için yaratmıştır. Bu, gökte ve yerde olan her şeyin kimliğidir.
Buna göre, her varlık bir üçgendir: Onun bir mebde-i failisi vardır, o da Allah'tır. Bir nizam-ı dahilisi vardır, bu da dakik olan bilimsel düzendir. Bilimler eşyanın bu iç düzeninin esrarını keşfetmeyi gaye edinir. Bir de nihai bir ereği vardır; yani muayyen bir gaye için yaratılmıştır. Hiçbir varlık Birinci ve İkinci Dünya Savaşı için yaratılmadı; hiçbir varlık vekalet savaşları için yaratılmadı; hiçbir varlık çalmak ve zimmete para geçirmek için yaratılmadı; hiçbir varlık “ben” ve “biz” için, üstünlük taslamak için yaratılmadı. Rabbunellezi a'ta kulle şey'in halkahu summe heda: Rabbimiz her şeyi yaratan, sonra da onu yaratılış gayesine yöneltendir.
Biri, İmam Hasan’a (a.s) sordu: Yerle göğün arasındaki mesafe ne kadardır? İmam (a.s) buyurdu: “Görünen göğü kastediyorsan, meddu’l-basar kadardır; gözün görebildiği kadardır. Gerçek göğü kastediyorsan, davetu’l-mazlum kadardır; yani mazlumun çığlığı ve ahı kadardır.” Yerle gök arasındaki mesafe, mazlumun ahıdır; yani eğer bir kimse birinin hakkını almak isterse, ona zülmü dayatırsa yaratılışa aykırı bir iş yapmıştır. O mazlumun ahı, nihai hedefe ulaşır ve Allah ona haksızlık eden zalime haddini bildirir ve yerle bir eder. Dolayısıyla hiçbir varlık zulme, dalalete harcanamaz. Buna göre malum üçgendir ve ilim ise, yüzde yüz maluma tabidir.
İlim nasıl İslami ilim olur?
İlim, üçgen malumu bilip tanıdığında İslami ilim olur. Bu durumda herşey Allah'ın feyzidir. Parçalanmış ilim, buzul ilimdir ve buzul ilim, İslami olamaz.
Bir ilmin İslami olup olmadığını bilmek istediğimizde, o ilmi “Allah’ın feyzi” ve “Allah’ın fiili” olan maluma mutabık kılmalıyız, ona uyarlamalıyız. Diğer bir deyişle, kişi bildiği şeyin yaratıcısını tanımalı ve ona inanmalı, o şeyin gayesini bilip inanmalı ve o şeyin iç düzenini tam öğrenmeli ki “alim” olabilsin. Bu kişi, ister jeolog olsun ister kronolog, ister antropolog olsun ister botanikçi olsun fark etmez.
Buzul ilmin sonuçları
Batıdan gelen ve başkalarının da Batı dışında geliştirdiği şey, bu müsellesi müsle etmek, bu üçgeni parçalamak olmuştur. Herhangi bir şeyi tanımak, bilmek istediklerinde, “kimin yarattığını” da “ne için yaratıldığını” da kenara kodular; yani mebde ve maadı, faili düzen ile ereksel düzeni görmezden geldiler ve üniversitelerde sadece malumun iç düzenini inceleme konusu yaptılar, sizin bilmeniz gereken budur dediler.
Parçalanmış malum, buzul ilim üretir. Yerin ne olduğunu, zamanın ne olduğunu, atomun ne olduğunu ve nasıl kullanılacağını biliyorlar ama nesnel varlıkların hedefdar ve bir yaratıcının mahluku oluşunu kenara koydular. Birinci kenarı teşkilen eden faili düzeni, üçüncü kenarı oluşturan ereksel düzeni ve hedefdarlığı görmezden geldiler. Sadece müsle edilmiş, parçalanmış olan iç kenarı dersin merkezine aldılar.
Buzul ilim ne bilimsel camiaları ısıtabilir ne de toplumu. Buzul ilim, uluslararası ilişkileri, Birleşmiş Milletlerini ısıtmıyor, ilişkilere sıcaklık vermiyor. Uluslararası kurumlar birer soğuk hava deposu gibidirler. Buzul ilmin söyledikleri, yazdıkları soğuktur. Soğuk söz ve yazı ise beraberinde sıcak savaş getiriyor. Böyle olduğu için dünya yatışmıyor, huzura ermiyor.
Çev: Mehmet Gönül - Welayet News
Yeni yorum ekle