Yom Kippur Savaşı: İsrail’in Tanınmasına Yol Açan Hezimet

Pt, 23/10/2023 - 14:41

Emperyalizm Yom Kippur Savaşı sayesinde Ortadoğu’daki İsrail’in varlığını uzun dönemli olarak garanti altına almıştır.

Welayet News  - İsrail, 1967 yılındaki Altı Gün Savaşında kazandığı zaferin ardından işgal ettiği topraklardan atılmak isteneceğinin farkındadır. Mısır ve Suriye’nin silahlanmasına karşılık önlemler alınmış, istihbarat faaliyetleri artırılmıştır. 6 Ekim 1973 tarihinde Mısır ve Suriye tarafından eşgüdüm halinde başlatılan saldırılar önce durdurulur sonra da yedek birliklerin silah altına alınmasıyla geri atılır. İsrail zırhlı birlikleri Süveyş Kanalını aşıp Kahire önlerindeyken Mısır teslim olur. Mısır rejimi bu ağır mağlubiyetin ardından emperyalizmin de destek vaadiyle İsrail ile masaya oturur ve bu ülkeyle resmî olarak anlaşan ilk Arap devleti olur.

İsrail’deki dini bayram günlerine denk geldiği için Yom Kippur Savaşı adı verilen silahlı muharebelerde 1967 yılındaki 6 Gün Savaşının ardından İsrail tarafından işgal edilen Golan Tepeleri ve Sina Yarımadasında şiddetli çarpışmalar yaşanmıştır. Suriye ve Mısır tarafından eş güdümlü olarak iki ayrı cephede başlatılan savaş resmi kaynaklarda sürpriz saldırı olarak anılır. Ancak dönemin İsrail Başbakanı Golda Meir saldırı öncesinde Arap harekâtına dair bilgi almasına rağmen ilk saldırı emrini vermemiş, dünya kamuoyunda saldırıya uğrayan taraf olmanın verdiği psikolojik haklılığının İsrail’den yana olmasını istemiştir.

1967 yılındaki 6 Gün Savaşı’nın ardından bölgedeki huzursuzluk herkes tarafından bilinir durumdadır. 1973 yılına gelindiğinde ABD’de Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’dır. Bu dönemde emperyalizm başta Vietnam Savaşı olmak üzere pek çok cephede darbe üzerine darbe yemekte ancak Sovyetler Birliği’ne karşı verdikleri Soğuk Savaş’ta da adım atmaktadır. Çin ile ilişkiler düzeltilmiş, Şili’de CIA destekli darbe sonrasında ABD ile işbirliği içinde çalışacak olan Pinochet rejimi başa getirilmiş, Allende hükümeti devrilmiştir. Kissinger, Nasır döneminde Sovyetler Birliği ile yakın olan Mısır’da iktidardaki Enver Sedat’ı kendi tarafına çekmeye çalışıyor, bu konuda İsrail’den Sina’da işgal edilen toprakların verilmesi bile gündem edilmiştir.

6 Ekim günü Süveyş Kanalı bölgesinde saldırıya geçen Mısır birlikleri önce kanalın karşı kıyısına geçer. Burada zırhlı birliklerin geçebilmesi için istihkam köprüleri hazırlanır ve zırhlı birliklerin Sina Yarımadasına çıkması sağlanır. Ancak İsrail bölgeye önemli tahkimat yapmış ve kuvvetli savunma hatları inşa etmiş durumdadır. Savaşın üçüncü gününe gelindiğinde Mısır zırhlı birliklerinin ilerleyişi durmuş ve takviye edilen İsrail savunma hattı inisiyatifi yavaş yavaş ele geçirmeye başlamıştır. 14 Ekim günü dağlık bölgedeki Mitla ve Gidi geçitlerinden ilerlemek isteyen Mısır zırhlı birlikleri bu bölgede ağır bir yenilgi alır ve savaşın gidişatı değişir. Geri çekilen Mısır birliklerinden 3. Ordu yarımadanın güneyinde kuşatılırken, Ariel Şaron komutasındaki öncü zırhlı birlikler kaçan Mısır birliklerinin ardından Süveyş’in batısındaki Mısır topraklarına girer. İsrail zırhlı birliklerinin Kahire önlerine gelmesi üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin aldığı karar uyarınca 22 Ekim günü ateşkes ilan edilir. İsrail ordusuyla başkent arasında bir direniş bulunmamasına rağmen ordu ilerlemez.

Golan Tepeleri cephesinde ise bölgeye hakim tahkimatlara yapılan Suriye saldırı ilk aşamada başarılı olur ve İsrailli savunma hattı geriye atılır. Ancak şiddetli çarpışmaların üçüncü günüyle beraber İsrail üstünlüğü ortaya çıkar. 11 Ekimle birlikte başlatılan karşı saldırı sonucunda Suriye savunma hattı yarılır ve İsrail birlikleri ilerleyerek 50 kilometrekarelik bir bölgeyi ele geçirip Şam’a 30 km yaklaşırlar.

ABD’nin aktif desteğini alan İsrail’e savaşın ilk gününden itibaren yaklaşık 23 bin ton askeri mühimmat ve cephane sevk edilmiş, yaklaşık 40 adet F-4 savaş uçağı, 12 C-130 kargo uçağı, 8 helikopter, 200 M-60 ana muharebe tankı ve sayısız füze sistemi sevk edilmiştir. Sevk edilen ekipmanın parasal karşılığının 5 milyar dolar civarında olduğu sanılmaktadır. Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkeleri de Arapları desteklemiş, ekipman ve uzman personel desteği sunmuştur.

1967 Altı Gün Savaşı sırasında İsrail karşıtı cephede yer alan Ürdün’de Kral Hüseyin, iç siyasette Arapları destekler gözüküp Suriye cephesine sembolik asker desteği gönderse de, dış siyasette emperyalizmin emrine girmiştir. Savaştan önce İsrail’e saldırıya dair istihbaratı paylaşmış, ABD’nin bölgedeki önemli destekçisi olarak İsrail’e karşı doğrudan asla savaşa katılmayacağının teminatını vermiştir.

24 Ekim 1973’de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 339 numaralı kararı uyarınca ateşkes ilan edilmiştir. Savaşın ardından emperyalizmin bölgeye kapsamlı müdahalesi 26 Mart 1979’da ABD’de imzalanan Mısır-İsrail Barış Anlaşması’na evrilmiştir. Emperyalizmin yörüngesine giren Enver Sedat rejimi kaybedilen Sina Yarımadası’ndaki topraklar karşılığında İsrail’i tanıyan ilk Arap devlet olmuştur. Bu dönemin ardından Mısır tamamen ABD’nin müdahalelerine açık hale gelmiştir. Mısır’ın ardından bölgedeki Arap ülkeleri de sırasıyla İsrail’i tanıyacaktır.

Emperyalizm Yom Kippur Savaşı sayesinde Ortadoğu’daki İsrail’in varlığını uzun dönemli olarak garanti altına alsa da petrol üreten ülkelerin uyguladığı ambargonun başlamasıyla 1973 Petrol Krizi adı verilen dönemde özellikle enerji alanında büyük sorunlar yaşamıştır. Petrol fiyatlarına müdahale edemeyen ABD, başta Suudi Arabistan, Kuveyt ve Abu Dhabi olmak üzere Arap ülkelerinde söz sahibi olmak üzere uzun vadeli adımlar atmaya başlamıştır. Zaten ABD ile iyi ilişkiler içinde olan Suudi rejimi İsrail’in ABD baskısıyla Suriye ile uzlaşı sürecine girmesi üzerine 1974 yılından itibaren yeniden ABD yörüngesine girmiş ve özellikle komünizm karşıtı faaliyetlerde işbirliği artmıştır./sol



Yeni yorum ekle