Nasrallah’tan Kur’an yakanlara karşı çağrı
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Lübnan'ın Nebatiye kentindeki Aşura merasiminde bir konuşma gerçekleştirdi.
Welayet News - Nasrallah konuşmasının başında; Hz. Zeynep'in (asm) İbn Ziyad'ın meclisinde tebyin cihadını en güzel şekilde icra ettiğine işaret ederek, tebyin cihadı Aşura günü öğleden sonra başladı. Bugün de bu tarihi olaya ayak uydurmak zorundayız. Kerbela'nın en önemli dersi direnmek ve geri çekilmemektir; çünkü susuzluk, açlık, ihanet ve sürgün İmam Hüseyin'in (a.s) hareketinde hiçbir şeyi değiştirmedi.
Hizbullah Genel Sekreteri, sorumlu hissetmenin Kerbela'nın bir başka dersi olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti: Sorumlu hissetmek, tarafsız olmamak demektir. Dün İsveç'te Kur'an-ı Kerim yeniden ateşe verildi. Bu davranış iki milyar Müslüman için aşağılayıcı bir meydan okumadır. Mossad casusu olan bu kişinin Müslümanlara hakaret etmemesi gerekir. Bu durum, İsveç'in ve genel olarak Batı ülkelerinin ihanetini ve ikiyüzlülüğünü göstermektedir.
Kardeşlerim, bacılarım! Bu günlerde o melunun, Kur’an-ı Kerim’in safhalarını yaktığını görüyorum. Şayet bizden birine sayfaları yırtılan, yakılan parçalanan Kur’an-ı Kerim’in sesini işitme yetisi verilseydi. Kur’an’ın dünyanın iki milyar Müslümana şunu dediğini işitirdi:
-Hel minnasirin yensurunî! Yok mu bana yardım edecek bir yardımcı!
Dünyadaki iki milyar Müslüman bu meydan okumayla karşı karşıya kalmıştır. Aşura gününde de dedik ki: “pazartesi günü toplanacak olan İslam Birliği Teşkilatının sert ve caydırıcı kararlarını bekleyelim” Tabii etkili bir karar alacaklarını beklemediğimiz halde biz yine de bekleyelim dedik. Ki beklediğimiz gibi oldu ve toplantı sonuçsuz bir şekilde bitti.
Ey dünyadaki Müslüman gençler! Ey cesur gençler! Ey gayretli gençler! Bilin ki, artık kimseyi beklemenizin bir anlamı yok. Ne İslam Birliği Teşkilatını, ne Arap Ligi’ni, ne liderleri, hükümetleri ne de orduları beklemenizin bir anlamı kalmadı. O halde sorumluluğunuzu yüklenmeniz icap eder. Mushafınızı ve mukaddesatınızı koruyun! Bu melun mücrimleri, saldırganları, alçakları mümkün olan en sert şekilde cezalandırın! Ve Allah’ın izniyle bunların (Kur’an-ı yakanların) çok pişman olacağı gün gelecektir! Kuranımızı ve Mushafımızı yaktıkları için o gün annelerinden doğdukları saate lanet edeceklerdir!
Bu ülkeler, eğer hakaret bir krala yapılmış olsaydı veya bir emire, devlet liderine yapılmış olsaydı veya o devletin kralının, emirin ve liderinin eşine, çocuğuna, kızına ve ailesine yapılmış olsaydı, ayağa kalkarlardı ve oturmazlardı. Büyükelçiler kovulurdu, diplomatik ilişkilerin kesilmesi tehdidi yapılırdı. Ancak Mushaf-ı Şerif bir, iki ve üç defa yakılınca, bu onlar nezdinde hiçbir şeyi değiştirmedi ve o ölüleri harekete geçirmedi. Dün İsveç’te yeniden Kur’an-ı Kerim’in sayfaları yakıldı aynı mücrim ve melun tarafından. İsveç polisinin koruması altında…
Aynı şekilde İmam Hüseyin’i (as) sembolize eden bir resim de yakıldı. Benim görüşüme göre bu davranışlar dünyadaki iki milyar Müslümana karşı aşağılayıcı ve zelil bir meydan okumayı teşkil ediyor. Orada kirli ve Mossad’ın casusu bir şahıs var, İsveç polisinin korumasında duruyor ve dünyadaki iki milyar Müslümanı aşağılıyor..
İsveç hükümetinin ikiyüzlülüğüyle karşılaşıyoruz. İsveç Dışişleri, kınıyor. İsveç İçişleri ise izin veriyor ve İsveç polisi koruyor. Bu nifaktır (ikiyüzlülük). Avrupa ve Batı ikiyüzlülüğü Dün birçok İslam devleti hükümetinin İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında zayıflığını ve hayal kırıklığına uğratmasını gördük. Ben de sizler de dünkü toplantıdan kararlı bir tutum beklemiyorduk, ancak biz vakit verip delilimizin olmasını istiyorduk. Maalesef İslam ülkelerinden nasıl bir açıklama geldi.
Kınamalar, ‘Mushaf’ın bazı devlet için önemi ve onuru var, bazı devletler içinse önemi ve onuru yok’ temelinde oldu. Her ülke kendi çıkarlarına bakıyor. Avrupa Birliği ile görüşmek üzere bir heyet kuruldu ve bu heyet, olayın tekrar edilmemesini isteyecek. Peki bu Avrupa Birliği ile görüşecek heyetin elinde ne var? Hiçbir şey. Yani gidip “tekrarlanırsa, biz de sizinle diplomatik ilişkileri, ekonomik ilişkileri keseriz. Sizi savaş açan devlet olarak görürüz” diyecekler mi? Kerbela'nın derslerinden biri, insanların sorumluluk alması ve tepede saklanıp durmamasıdır, bedeli ne olursa olsun sorumluluk almasıdır. Kerbela'nın en büyük derslerinden biri de son nefese kadar dimdik ayakta durmaktır. Dik durmamız, geri adım atmamamız ve hiçbir şeyin bizi sarsmamasıdır.
Seyyide Zeyneb’in tutumu ve ardından gelen devrimler, İmam Hüseyin tarafından tüm Ehli Beytle birlikte çıktığında planlandı. Muharrem ayının 11’inden sonra anmaya devam edilmesi, tarihi hafıza ve kutsallığına uygundur. Ey Müslüman gençler, artık Müslüman hükümetlerin Kur'an-ı Kerim'i korumasını beklemenin bir anlamı yok. Bu aşağılayıcı ve ihmalkâr gerçek karşısında insanlar, o dönemde İmam Hüseyin'in çektiği acıları bir nebze anlıyorlar. Bu acı hadise karşısında çağdaş tarihimizde neler yaşandığı, Filistin ve Kudüs'ün nasıl kaybedildiği anlaşılıyor. Filistin halkına, bölge halklarından ve ülkelerinden sizinle birlikte duranlara ve kendinize güvenin diyoruz, çünkü bu yöneticilerden kınama açıklamalarından başka bir şey duymayacaksınız. Mescid-i Aksa'ya saldırıları önleyen direniştir.”
Yeni yorum ekle