“Kur’an’a Yapılan Saygısızlık Kişisel Bir Mesele Değildir ve Arkasında Mossad Vardır”
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Lübnan'daki 33 Gün Savaşı'nın yıl dönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada, ABD'nin bölgeye tam hâkimiyet kurma planının, direnişin 33 gün savaşında zafer kazanmasının ardından yenilgiye uğratıldığını söyledi.
Welayet News - Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, 33 gün savaşının yıldönümü münasebetiyle dün akşam yaptığı konuşmada bölgedeki gelişmeleri değerlendirdi.
Kur'an-ı Kerim'e saygısızlıkta bulunmanın amacı fitne idi
Hizbullah Genel Sekreteri, konuşmasının başında Kurban ve Gadir-i Hum bayramlarını tebrik ettikten sonra, önce İsveç'te Kur'an-ı Kerim'e yapılan saygısızlık konusuna değindi ve şunları söyledi: ‘Dünyadaki her özgür ve onurlu insan, Kur'an-ı Kerim'in yakılmasını kınamalıdır. Bir Hristiyan'ın Müslümanların kitaplarını yakması sadece kişisel bir mesele ya da kişisel bir kin değildir, bu eylemin arkasında birileri vardır. Bu suçu işleyen kişinin Mossad ile bağlantısını öğrendiğimizde, şeytani bir fikrin Müslümanlarla Hristiyanlar arasında bir savaş çıkarmaya çalıştığını anladık. Bu tür bir düşünce, dünyadaki Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında fitne çıkarmaya çalışmaktadır.
Bu eylem (Kur'an-ı Kerim'e saygısızlık) tekrarlanırsa, bunu meşru bir şekilde kınamalı ve fitne tuzağına düşmemeliyiz. Müslüman ve Hristiyanlar işbirliği yapmalı, mukaddesatın zarar görmesine izin vermemeli ve fitne tuzağına düşmemelidir. Batı ülkeleri kutsallara, sembollere ve değerlere önem vermiyor ve daha çok paraya odaklanıyorlar. İslam ülkeleri ilişkileri kesmekle tehdit ettiğinde ve onlar için önemli ve temel olana dokunduğunu hissettiklerinde titremeye başlıyor ve geri çekiliyorlar. Ülkemizi ve hükümetleri uluslararası kurumlar nezdinde eylemlerini sürdürmeye ve bu tür hakaretlerin önüne geçmeye teşvik etmeliyiz.’
33 gün savaşı Amerika’nın planını bozdu
Hizbullah Genel Sekreteri, konuşmasının devamında 33 gün savaşına değindi ve şunları söyledi: ‘Temmuz 2006 savaşı, Lübnan ve bölge tarihinde çok önemli, büyük ve belirleyici bir olaydı. Bu konuda, sadece Amerika'nın büyük ve tehlikeli planlarından biri olan Yeni Ortadoğu planından bahsetmek yeterlidir ve bu savaş ABD’nin bu planını uygulanmasının ana yollarından biriydi.
Eğer Yeni Ortadoğu planı gerçekleştirilecek olsaydı, bölge ülkeleri İsrail'i tanıyacak, Filistin ve Golan yok edilecek, Lübnan İsrail tarafından işgal edilecek ve İsrail bölgede bir süper güç olarak ve Amerika'nın mutlak hegemonyasının gölgesinde kurulacaktı. Bu plan Lübnan'da başarısızlığa uğradı ve Filistin'deki direniş, Irak'taki direniş, Suriye ve İran'daki istikrar onların işini bitirdi.’
Direnişin Caydırıcılığı Güçlendi
Seyyid Hasan Nasrallah şu ifadelerde bulundu: ‘Temmuz savaşında Lübnan direnişini kırmak için bir girişimde bulunuldu ve Lübnan tamamen İsrail ve ABD'nin koşulları altına girmeye zorlandı ancak direniş kazandı ve direniş kırılmadı ve Lübnan istikrarlı kalıp ve çökmediği gibi aksine bu zafer Lübnan'ı korumak için 17 yıl öncesinden beri hala etkili olan güçlü bir caydırıcılık dengesinin temelini attı ve düşmanın caydırıcılık gücünün çökmesiyle de etkisi ve gücü arttı.
Birkaç gün önce bayramdı ve İsrail'in sınırlarda yaptığı tehditlere ve gürültüye rağmen köyler insanlarla doluydu. Sınır köylerinde bayram sesi duyuluyor, sokaklar insanlar ve çocuklarla doluydu. Bu, insanların caydırıcılık gücünün etkinliğine olan güveninden kaynaklanmaktadır. Ama karşı taraf korku ve dehşet içindeydi ve İsrail her zamanki gibi sakinlerini korkutmaya yardım etti. Öyle ki, birkaç gün önce sınır köylerinden birinde havai fişek kullandılar ve kuzeydeki güçleri alarma geçti ve yerleşimciler sığınaklara kaçtı.
Temmuz savaşından sonra İsrail düşmanı çeşitli araçlarla her zaman Lübnan direnişinin güçlenmesini engellemeye çalıştı. Ancak tüm komplolara, başlayan tekfir dalgasına, Lübnan'ın bilinen sorunlarına ve sıkıntılarına rağmen direniş gelişti, büyüdü ve caydırıcı gücünü güçlendirdi ve daha da önemlisi, düşmanın kendisi bunu fark etti. Tüm zorluklara ve tehditlere rağmen bu başarı sadece korunmakla kalmadı aynı zamanda güçlendirildi.’
Cenin Saldırısı Yenilgiye Uğradı
Seyyid Hasan Nasrallah konuşmasında Batı Şeria'daki son gelişmelere ve Siyonist rejimin Cenin şehrine yönelik kapsamlı saldırısına da değindi ve şunları söyledi: ‘Düşmanın kuşatma altındaki Cenin şehrine yönelik son işgalinin başarısızlıkla sonuçlandığının işareti, bu işgalle eş zamanlı olarak ve sonrasında Filistin direniş operasyonlarının devam etmesiydi. Direniş devam etti ve bu da işgalcilerin planladıkları hedefin başarısız olması demektir. Batı Şeria'daki, 1948 topraklarındaki ve sınırlar dışındaki Filistinlilerin tüm yaşadıklarına rağmen, birkaç gün bir anket yayınlandı ve bu ankete göre Batı Şeria'daki Filistinlilerin üçte ikisi bu rejimin yıkılmakta olduğuna inanıyor. Bunun çok uzak değil, yakında olacağına inanıyorlar ki bu çok umut vericidir. Elbette birçok fedakârlık yapıldı ama teslim olmamak, pes etmemek ve zafere götürecek çabalara devam etmek ibret alınacak konulardır.
2006'da bu zaferin tüm Lübnan halkının, Lübnan'ın ve tüm direniş gruplarının olduğunu söyledik. Herkese teşekkür ettik. Biz hiçbir başarıya ne kendimiz için, ne partimiz için, ne de kendi kitlemiz için el koymadık. Bunu asla yapmadık. Başkalarından teşekkür, ödül ve övgü beklemediğimizi her zaman söylüyoruz ve karşılığında da kimseye minnette bulunmuyoruz ve Lübnanlılara “Biz sizi savunuyoruz ve sizi özgürleştiriyoruz” demiyoruz. Biz her zaman üzerimize düşen görevleri yerine getirdiğimizi söyledik. Bunu söylüyorum çünkü bazen bazı insanlar zorluk ve sıkıntı zamanlarında bu edebiyata yönelebilirler ki bu uygun değildir ve ahlaki yükümlülüklerimizle çelişir.’
El-Gacar Bölgesi Lübnan Topraklarıdır
Seyyid Hasan Nasrallah şu ifadelerde bulundu: ‘Sınırlarda bugün yaşanan olayla ilgili soruşturma devam ediyor ve soruşturma sonucuna göre işlem yapılacak. 2006'dan beri binlerce İsrail sabotajı oldu ama dünyada hiç kimse bir şey yapmadı. Birleşmiş Milletler'e göre el-Gacar bölgesinin kuzey kısmı Lübnan toprağıdır ve İsrail oraya dikenli teller ördü. Onlar dikenli tellerini tamamladılar, ardından duvarlar ördüler, bariyerleri kaldırdılar ve turist getirdiler. BM hatta çadır meselesinden önce bile sessizdi, bu yüzden Gacar’ın tamamen işgalinin çadırlar yüzünden olduğunu söyleyenler, bilgisizliklerinden dolayı böyle söylüyorlar. Çadırların değeri, sınırdaki durumu tekrar gündeme getirmeleriydi. Uluslararası toplum, İsrail'in sınır ihlallerine sessiz kaldı ve hiçbir şey yapmadı, ancak direniş çadırının kurulmasının ardından hızla harekete geçti.
Çadırlarımızı Lübnan toprağına kurduk ama İsrail, Şeba tarlalarını kendi toprağı sayıyor. İnşallah ülkemizin toprakları olan Şeba tarlalarında da çadırımızı kuracağız. İster çadır kurar, ister kuleler ve havaalanları yaparız. Bugün durum değişti ve İsrail, sahada çadırlara karşı bir eylemde bulunmaya cesaret edemiyor. Çünkü bu adım karşısında sessiz kalınmayacağını biliyor. Ben de böyle bir eylem karşısında sessiz kalınmayacağını ve kuvvetlerimizin olaylardan ve gelişmelerden haberdar olduğunu söylüyorum.
Kara sınırı çizmek diye bir şeyimiz yok, çünkü kara sınırı işgal altındaki Filistin ile çizildi ve 20 yıldır belirli. Nokta, b1 bölgesinden başlıyor ve İsrail'in hala mevcut olduğu ve oradan geri çekilmediği el-Gacar bölgesine kadar devam ediyor. Yaşanan şey sınırların çizilmesi değil ki biz yetkiler tartışmasına girelim. El-Gacar, İsrail'in işgal ettiği ve bir duvar ördüğü ve orada yasalarını uyguladığı Lübnan topraklarıdır. Egemenlik parçalanıp bölünemez. Bazı siyasi partiler net bir tutum sergilediler ama kendilerine egemen diyen diğer birçok parti şu ana kadar tek kelime etmedi.’
İsrail'in güneydeki işgaline sessiz kalmayacağız
Hizbullah Genel Sekreteri şunları söyledi: ‘Gacar bölgesinde yaşananlara sessiz kalamayız. Orası Lübnan toprağıdır ve Lübnan'a koşulsuz iade edilmelidir. Ülkenin kurtuluşu için çaba ve direniş gösterilmelidir. Halkın desteği, ülkenin iş birliği ve direnişi ile işgal edilen topraklar geri alınmalıdır ve bu konu er ya da geç gerçekleşmelidir. Lübnan İsrail'e verilmeyecektir. Hizbullah'ın Taif Anlaşması'nı iptal etmeye çalıştığına dair söylenenler yalandır.’
Seyyid Hasan Nasrallah, açıklamasının bir başka bölümünde Lübnan'ın iç durumuna değindi ve şunları söyledi: ‘Direniş, silahının alınmasına izin vermeyecektir. Çünkü Lübnan'ı korumak için gerekli olan bu silahın alınması, bu ülkeyi hedef alması için İsrail'e büyük bir hizmet olacaktır. Silahlarımız için bir yasa belirlenmesini talep etmiyoruz ve bu Lübnan'ın çıkarı ve ulusal çıkarlar doğrultusunda değildir. Lübnan'ın çıkarı, direnişin kenarda kendi işini yapmasıdır.’
Hizbullah Genel Sekreteri konuşmasının başka bir bölümde şunları söyledi: ‘İsrail'in caydırıcılığı çöküyor ama onlar yüzsüzler. Kendileri binlerce sabotaj yaparken, arayıp Lübnan'daki sabotajları konuşuyorlar. İsrail'in kara, deniz ve hava sabotajlarını ve onların Lübnan’ın sabotajları hakkındaki iddialarını saymak istiyorum. Düşman, Hizbullah'ın insansız hava araçlarının geçişini ve hava saldırılarını engelleyen hava savunma harekâtını sabotaj olarak görüyor.’
Seyyid Hasan Nasrallah konuşmasının bir başka bölümünde Süleyman Franci’nin Lübnan cumhurbaşkanı adayı olarak onaylanıp onaylanmadığı konusuna değinerek, Lübnan'ın cumhurbaşkanı sorununu Lübnanlı taraflar arasında diyalog sağlayarak çözmek dışında başka şekilde çözmenin mümkün olmadığını vurguladı.
Yeni yorum ekle