'Direniş operasyonları 1948 sınırları içerisinde kalan topraklarda da başlayabilir'
Lübnan Hizbullah Hareketi İcra Kurulu Başkanı Safyeddin, Siyonist İsrail'de tarihi liderlerin döneminin sona erdiğini, mevcut Siyonist liderlerin küçük ve yolsuzluğa bulaşanlardan ibaret olduğunu belirtti.
Welayet News - Lübnan Hizbullah Hareketi İcra Kurulu Başkanı Safyeddin ile yapılan özel röportajın ikinci bölümü...
**Geçtiğimiz günlerde Gazze'de misilleme operasyonu devam ederken Siyonist Rejim’in bu bölgeye saldırılar yaptığına tanık olduk. Ayını zamanda Batı Şeria'da İslami Cihad Hareketi komutanlarına yönelik düzenlenen suikast sonucu birkaç kişi şehit oldu. Lübnan Hizbullah Hareketi Filistinli kardeşlerine yaklaşının ne olduğunu öğrenmek isterim.
Biz her zaman onların yanında olduk, daha önce Gazze'de yaşanan tüm çatışmalarda ve son savaşta, Filistinli kardeşlerimizin yanındaydık ve özellikle son dönemde Siyonist düşmanla çatışmanın öncüsü olan İslami Cihad'ın yanında yer aldık. Esirler, şehitler veya direnişe karşı herhangi bir Siyonist saldırı söz konusu olursa, Filistinlilerin yanındayız. Ancak gerekli kararı verecek olan onlar, hangi kararı verirlerse versinler biz her zaman yanlarında olacağız. Onlara yardım ediyoruz. İhtiyaçlarını karşılama konusunda elimizden geleni yapıyoruz. Bu doğal bir konu ve bizim görevimizdir.
Bu, siyasi şartlar veya siyasi çıkarlarla ilgili bir mesele ve direnişin ilkelerinden biridir. İster eserler, Filistin direnişinin savaşçıları ve Filistin halkı olsun, ister Kudüs ve Kudüs sakinler ya da başka bir yer ve bölgenin sorunu olsun, biz her zaman Filistin direnişi ve Filistin halkının yanında olduk. Bir önceki durumda da biz yardıma hazır olduğumuzu açıkladık ve gereğini yaptık, yaptığımız işler ve eylemlerden bahsetmeye gerek yok. Önemli olan mevcut durumda ve şartların uygun olduğunda her zaman yardıma hazır olmamızdır.
** Siyonist Rejimin iç protestolara, çatışmalara ve ciddi iç sorunlarla karşı karşıya olduğu günlerde, Batı Şeria bölgesi başta olmak üzere bu rejimin işgal ettiği topraklarda kuşatma çemberinin daha da sıkılaştığına tanık oluyoruz. Siyonist düşman için şartlar zor, eskisinden de fazla baskı altında. Genel olarak bölge ve işgal altındaki topraklarda direniş gruplarının durumunu ve dizilimini nasıl görüyorsunuz?
Röportajın başında söylediğim gibi İsrail'in giderek zayıfladığı ve gücümüzün arttığı bir yönde ilerliyoruz. Gücün şekli değiştiği gibi zaafların biçimleri de değişir. Bakınız bugün bir güç haline geldik. Eskiden ne sayı açısından ne de füze ve silah imkanları ile coğrafi alan açısından böyle bir durumda değildik.
Gücümüz ve yeteneklerimiz değişerek gelişti. Aynı şekilde düşmanın zaafları da değişiyor. Siyonist düşman İsrail denen ve bizim geçici bir varlık dediğimiz bu siyasi oluşumda bulunuyor ve savaşıyordu, ama bu rejimin kontrol alanı her geçen gün küçülmeye ve daralmaya başladı.
Gazze elinden çıktı, aynı şekilde kendini korumak için Batı Şeria’nın bir kısmına duvar ördü, bir ara İsrailliler Fırat'tan Nil'e kadar sözde büyük ülkelerini kurmak istediklerini söylediler, ancak bugün duvarın iç kısmı ile 48 Bölgesi’nden oluşan alana Yahudi devleti adı verildi. Bugün Siyonistler bile bundan bahsediyor. Bu zayıflığın boyutlarından biridir ve direniş, azim ve kararlılık olmadan bu başarılamazdı. Direnişin olduğu her sahada ve Filistin'in içinde ya da dışında İsrail için durum daha da zorlaşacaktır.
İç sorunlar şimdi ortaya çıkan konulardan biri. İç siyaset, sosyal, kültürel, ekonomik ve diğer alanlardaki mevcut anlaşmazlıkların birçok nedeni olduğunu biliyoruz; Ancak İsrail'deki anlaşmazlıkların en önemli nedenlerinden biri, onların güçsüz ve gerilemiş hissetmesidir. Bu sebeple sağ ve sol cephede yer alırlar. Artık onların sol diye bir cephesi yok ve hepsi sağcı veya aşırı sağcı. Bu radikal gruplar arasında, direnişle nasıl başa çıkacakları konusunda anlaşmazlık var. Onlar son derece şaşmış durumdalar.
Netanyahu saldırının başında Gazze'yi hedef aldı ve direniş liderlerini şehit etti. O denklem kurmak istediğini söyledi; Bunun ardından İsrail’de ona “Sen başarısız oldun ve hiçbir denklem kuramadın. İsrail'in zayıflamasına neden oldun.” denildi. Bugün Siyonist Rejim içinde yaşanan tüm bu olaylar, İsrail'in bir zaaf aşamasından diğerine geçtiğinin işaretidir ve bunun daha vahim olduğunu söylüyoruz.
Bunun aksine Batı Şeria'da ise direniş güçleniyor ve 48 Bölgesi’nde operasyonların yapılacağı ve direniş gruplarının ortaya çıkacağı gün de gelecek. Bu, İsrail'in hayal bile edemeyeceği bir şey. Nablus ve Cenin'de bu kadar silah ile genç Filistinli savaşçıların olduğunu kim hayal edebilirdi? Tüm bunlar son yıllarda gerçekleşti ve bu kolay değil. Bu, rejimin içeriden çökmesine neden olacak, şimdi direnişin 48 Bölgesi’ne ulaşırsa ne olacağını düşünün ve tüm bunlara ek olarak, rejimin kendi itirafına göre İsrail'i Hacı Kasım Süleymani'nin füzeleriyle kuşatan bir direniş ekseni var.
Hacı Kasım, Hac İmad ve Direniş Ekseni’nin hazırladığı plan gerçekleşiyor. Filistin ile Kudüs'e girmek isteyenler ve tüm direniş sevdalılarına şunu garanti ederim ki, Allah'ın izniyle İsrail'in yok oluşu aşamasına geçmek için başta siyaset olmak üzere, pratik, askeri ve saha düzeyinde tüm faktörle yan yana gelmiştir.
Tatbikat sırasıdna yaptığım konuşmada önemli bir konuya değinmiştim. Burada onu açıklığa kavuşturmak istiyorum. İsrail, bizden ya da başkaları tarafından hangi bir direniş oluşursa oluşsun, katliamlar, baskınlar ve tutuklamalarla herkese direnişin faydasız olduğu mesajını vermeye çalışıyordu. Böylece direniş hareketlerini hayal kırıklığına uğratmayı amaçlıyordu. Şimdi sahayı ve tabloyı değiştirdik, bugün dost ve düşmanın yaptıklarmız işler konusunda bilmesi gereken şey şu: İsraillileri Filistin'de kalmanın bir anlamı olmadığı sonucuna varacakları bir aşamaya getirmek istiyoruz. Bu çok önemli bir hedef. İsrail'e yönelik saldırılar, operasyonlar ve baskılar devam ediyor. İç baskılar, kötü siyasi durum ve günümüzde İsrail ile çevresinde olup bitenlerin hepsi, bir gün rejimi Filistin'de kalmanın faydasız olduğunu anlayacağı bir aşamaya getirecektir.
** Son zamanlarda Sayın Seyyid Hasan Nasrallah'ın Siyonist Rejim’in içindeki anlaşmazlıkları “kardeş katli” olarak yorumladığını gözlemledik. Netanyahu ise bu yorumdan pek hoşlanmadı. Bildiğiniz üzere işgalciler arasında radikal akımların faaliyete başlaması nedeniyle gerginlikler ekisinden daha fazla artmış durumda. Bunu ve Netanyahu'nun gündemindeki yargı darbesi gibi diğer bazı olayları da göz önünde bulundurursak, bu durumun devam etmesi işgal altındaki topraklarda iç savaş çıkmasına veya daha derin bir iç gerilime yol açabilir mi?
İlk önce şunu belirtmek isterim ki, İsrail toplumuna aşina olanlar, bu toplumun iç içe olan bütün bir toplum olmadığını iyi biliyorlar. Kendilerini kenetlenmiş bir toplum olarak göstermeye çalışıyorlar. Bu toplum aslında iç çekişmeler, komplolar, cinayet ve katliam üzerine kurulmuştur. Komplo kurmadan yaşayamazlar. Birbirlerine karşı komplo kurarlar. Birisi kalkıp İsrail toplumuna girerse, aralarında uyumsuzluk olduğunu tam olarak anlayacaktır. Herhangi bir Yahudinin başka bir Yahudiyi öldürdüğünde dünyanın sonunun geleceğini kendileri söylüyorlar. Artık bu yönde ilerleyen Siyonistler bu düzeydeki anlaşmazlıkların ne anlama geldiğini biliyorlar. Siyasi liderleri ve politikacıları tarih boyunca nasıl para, servet, makam ve her şey için birbirleriyle kavga ettilerse, bugün de öyle.
Gerçek şu ki, İsrail toplumu içeriden çürüyor. Bunların arasında kolay kolay bertaraf edilemeyen bağnazcılık ve ayrımcılıklar var. Onlar zaman zaman bunlardan bahsediyorlar. Ancak yüzeyde sahip oldukları güç, bahsiz geeçn sorunları kapatıyordu. İsrail bugün siyasi ve güvenlik açısından zayıf duruma düştüğü için toplumundaki gerçekler ve anlaşmazlıklar ortaya çıkmıştır.
Onların artık tarihi liderleri yok, tarihi liderleri bitti. Mevcut liderleri, yolsuzluk ve hırsızlıkla tanınan küçük liderlerdir. Bazıları kodesi boylamış ve bazıları hapishaneye atılacak. Bazılarının ceza davaları sürüyor. Bunların hepsi, zayıf ve çökmekte olan Siyonist toplumun varlığıyla ilgili gerçeklerin bir parçasıdır.
Her zaman İsrail'in gücünün yeteneklerinde değil, Araplar ve Müslümanların zayıflığında olduğunu söyledik. Araplar ve Müslümanlar birlik içinde olduğunu ve direniş vasıtasıyla güçlerini ve kabiliyetlerini göstermeye başladığında İsrail giderek zayıf durma düştü ve güçsüzlüğü ortaya çıkmaya başladı. Direniş güçlenince İsrail'in gerçek doğası ve acizliği ortaya çıkmıştır.
Bu anlaşmazlıkların gelecekte daha da artacağına inanıyoruz. Özellikle Amerika'nın bu tartışmalara müdahale ederek bir tarafı diğerine karşı desteklediği durumda bunlar için herhangi bir çözüm öngörülmüyor. Amerika'nın karşısında duran tarafın, yani Netanyahu, Ben-Gvir ve yakın çevresinin masada hiçbir seçeneği yok. Şu anda Netanyahu'nun kabine başkanı olup olmama seçeneği yok. O ya başbakan olarak kalmalı ya da hapse girmeli. Bu yüzden iktidarda kalmak için elinden geleni yapıyor ve Ben-Gvir ile diğer aşırı sağcı grupların taleplerine boyun eğiyor. Onun başka bir çaresi yok; Siyasetçilerin önüne bir seçenek daha kalmayınca çok hata yapıyorlar. Dolayısıyla Netanyahu birçok hata yapacak ve gelecekte alacağı her karar yanlış olacak ve bu zayıflığı gideremeyecektir. Bu nedenle, İsrail'in direnişle başa çıkmada giderek daha zayıf davranacağı gibi, kendi içinde de giderek daha zayıf olacağına inanıyoruz.
**Dünya çapında Amerika'nın gücünün gerilediğine dair pek çok işaret görülmekte ve küresel arenada yeni gelişmeler şekillenmektedir. İslam Devrimi Lideri'ne göre bu gelişmeler tarihi bir dönüm noktasına işaret ediyor. ABD'nin hegemonik güç olduğu tek kutuplu Amerikan düzeninin küresel çok kutuplu bir düzene dönüştüğüne tanık oluyoruz. Amerika geçmişte olduğu gibi artık küresel denklemleri tek taraflı ve kendi çıkarlarına göre yönlendiremiyor. Amerikan gücünün düşüşünün Siyonist Rejim’in kaderi ve Batı Asya'daki durum üzerindeki somut etkileri nelerdir? Gelecekteki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle Direniş Cephesi bu alanda nasıl bir rol oynayabilir?
Hak geldi batıl gitmek zorunda, hakikaten batıl gidecek. Bunun anlamı ne? Bâtıl, özü itibariyle geriliyor, zayıflıyor ve çöküyor. Ancak ortadan kaybolması için hakka ihtiyacı var. Hak, güç gerektirir. Bizim Kur'an'dan anladığımız bu kadar.
Bugün Amerika dünyada zayıf bir konumda, bu zayıflık sadece bölgemizi kapsamıyor. Sizi son 20 ila 25 yılda kaleme alınan birçok Amerikalı araştırmacının yazılarına yönlendiriyorum. Onlar Amerika'nın bir zamanlar gücün zirvesine ulaştığını ve şimdi bu gücün gerileme sırasının geldiğini vurguluyorlar.
Bir zamanlar Fukuyama tek kutuplu bir dünyadan bahsetmişti ve buna karşı çıkanlar Amerika'nın dünyayı tek başına yönetmesinin imkansız olduğunu söylediler. Dünyanın Amerikanlaşmasından, medeniyetler savaşından bahseder, şimdi dünyayı Amerika'nın medeniyetine, kültürüne, dolarlarına ve kabiliyetlerine boyun eğmeye zorluyorlar. Bu onların son hayali ve arzusuydu. Ancak işin doğası öyledir ki dünya bu tür hakimiyeti kabul etmez.
Richard Haas, 2007'de dünyanın kesinlikle çok taraflılığa doğru ilerleyeceğini anlatan bir kitap yazdı, bugün dünyada tam olarak bunlar yaşanıyor. Tabii ki, güçler devletler ve ülkeler Amerika'ya karşı çıkmadıkça dünyada çok taraflılık olmayacak. Bugün Çin'de, Rusya'da, Avrupa'da ve tüm dünyada gelişmeler var.
.Avrupa'da olup bitenlerden en büyük zararı bizzat Avrupa'nın kendisi görecektir. Bunu bir yere not edin. İster Ukrayna'da olsun, ister bu kıtada yaşananlar ve kaderini Amerika'nın kaderine bağlayan siyasi gelişmeler olsun, Avrupa'da yaşanan tüm olaylar öyle ilerliyor ki nihayetinde kendileri zarar görecek.
ABD’nin dünyada gücünü kaybettiğine ve gücünün bölgemiz ve Asya'da daha da azaldığına inanıyoruz. Peki Amerika'nın zayıflaması ne anlama geliyor? Bazıları, “ABD zayıfladı diyorsunuz, ancak bölgede hala bulunuyor.” diyorlar. Biz Amerika’nın bölgede, Lübnan, Filistin, Suriye ve Irak’da bulunmadığını söylemedik, Amerika’nın zayıfladığını söyledik. ABD Lübnan'da istediğini yapıyordu. Filistin'de direniş ve Filistin meselesinin bitmesi için planlar hazırlıyordu.
Suriye'de Beşar Esad’ın olmaması için hayal kuruyordu, ancak o duruyor. Irak'ın Sünni-Şii çekişmesine batacağını sanıyordu. Ancak Irak, Sünni-Şii çekişmesinden geçti. İran ve Direniş Ekseni’ne karşı IŞİD'in çözüm olacağını hayal etti, fakat IŞİD bitti ve İran ile Direniş Ekseni eskisinden daha güçlü hale geldi. Yemen'in boyun eğeceğini hayal ederdi, ancak Amerika'nın kuklaları Yemen’e boyun eğdiler. Tüm bunlar Amerika'nın eskisi gibi olmadığının kanıtı. ABD artık bunu yapmak istiyorum diyemez.
Amerika'nın Lübnan'daki ilk büyük yenilgisi ve tarihsel olarak en önemlisi 33 günlük savaşta gerçekleşti.
Irak ve Afganistan'ı ele geçiren ABD’nin Cumhuriyetçileri Ortadoğu bölgesini değiştirmeye karar verdiğinde ve Condoleezza Rice (Eski ABD Dışişleri Bakanı) bunla ilgili konuştuğunda Lübnan'da direnişin tepkisiyle karşılaştı ve bu plan Lübnan'da başarısız oldu. Amerika'nın başarısızlıkları ve gücünün azalması Lübnan'dan başladı. Bunu stratejik bir bakış açısıyla söylüyorum ve bu konuda abartmıyorum. Mevcut durumda savaş net bir şekilde sona erdi ve direnişin lehine sonuçlandı, ancak yeni bir durumun oluşması zaman alıyor. Bilmiyorum belki bir yıl, iki yıl, üç yıl veya daha fazla. Çünkü doğrudan askeri çatışmalar olmasa da ABD’nin ana gücüne farklı boyutlarda büyük darbeler indirilmiştir.
İsrail'in zaafı Amerika'nın zaafı demektir. Fars Körfezi bölgesinde ve Arap dünyasında meydana gelen siyasi değişimler ABD’nin zaaf içinde olduğuna işaret ediyor. Direniş Ekseni, İran İslam Cumhuriyeti ve Yemen'den Filistin'e kadar tüm mazlum milletler güçlü olmasaydı bunların hiçbiri gerçekleşemezdi. Evet, mücadelenin geleneksel ve konvansiyonel anlamda Direniş Ekseni’nin lehine sonuçlandığına inanıyoruz. Ancak dikkatli ve güçlü olmamız gerekir. Çünkü sömürgeci Amerikan bölgeden çıkmak istediğinde şüphesiz onu patlatacaktır. Bölgeyi Amerikan çılgınlığı ve planalrından kurtarmak için artık daha fazla uyanık olmamız. Çünkü eskisi gibi bölgede varlık göstermenin hayal kırıklığını yaşayan Amerikalılar bölgeyi terk etmek istediğinde, bölgemizi yok etmek için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Bu aşamada dikkat ve uyanıklığa ihtiyacımız var. Çünkü bölgenin istikrarı ve düzeni bizim yararımızadır. Çünkü bir arada olmak, ulusların ve hükümetlerin çıkarları ile siyasi, ekonomik ve bilimsel çıkarları paylaşmak hepimiz için faydalıdır. Bu nedenle önümüzdeki süreci temkinli bir şekilde atlatmak menfaatimiz için yararlıdır.
**Son yıllarda Siyonist Rejim, Washington hükümetinin de desteğiyle Abraham prjosi kapsamında bölgedeki Arap ülkeleriyle normalleşmeye çalışırken, bölge halklarının tepkisiyle karşılaştı. Bu gelişmelerin ardından İran ile Suudi Arabistan arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden tesis edilmesi manşetlere taşındı ve bu haber bölge ülkeleri tarafından olumlu karşılandı. Birçoğu bunu ABD’nin bölgedeki politikalarının başarısızlığı ve gücünün azaldığının bir işareti olarak yorumladı. Bu olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlk somut sonuç Abraham ve Tel Aviv’le normalleşmeye çalışanların hepsinin başarısız olmasıdır. İkinci somut sonuç ise, gücümüzü gösteren İran ile Suudi Arabistan arasında yaşananlardır. Bu, İslam ve Arap dünyasının lehinedir.
Burada siyaset dünyasında bazılarının konuştuğu niyetler, planlar ve hedeflerden bahsetmiyoruz. Kesin olarak söylenebilecek şey, Pekin'de yaşanan bu tablonun bölge halkları için pek çok olumlu yankı uyandırdığı ve Amerika ve İsrail'in çıkarlarına aykırı olduğudur.
Üçüncü konu ise, gelecek için uyanık olmalıyız. Gelecek konusunda dikkatli olmmamız gerekir ve istenen sonuçları elde etmek için acele etmemeliyiz. Halkların çıkarları doğrultusunda olan bu istikrar ve yakınlaşma Abraham projesinin çöküşü ile başarısızlığına yol açıp açmayacağını görmeliyiz. Hiç kuşkusuz bölgede İran ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkileri bozmaya çalışan İsrail dahil bazı düşmanlar var. İsrail'in son dönemdeki saldırganlığının sebeplerinden biri, normalleşme sürecini eski haline döndürmek için Washington’a bir mesaj vermek istemesiydi. Aynı zamanda bölgede ABD ve İsrail'in zayıflamadığını söylemeye çalışıyor.
Amerika, siyasi hamleler yapabilir ve farklı yerlere gerçekleştirdiği ziyaretlerde İran ile Suudi Arabistan arasında yaşananların (Tel Aviv ile) normalleşme sürecinin bittiği anlamına gelmediğini söyleyebilir. Bu istikrarı ve olumlu ortamı bozmak için başka güvenlik ve ekonomik tedbirlere başvurabilir. . Bu yüzden duyarlı olmalıyız. Sonuçlara varmak için acele etmemeliyiz. Biz güçlüyüz. Bence güçlü taraf herhangi bir müzakerede sakin bir tavırla karşı tarafla temasa geçiyor, ancak korkan taraf acele eder.
İran, Pekin anlaşmasından önce de güçlüydü ve ondan sonra da hala güçlü ve sağlam. Bölgedeki gelişmelerden önce de güçlüydü, ondan sonra da güçlü. Belki daha da güçlendi, ancak güçlüydü. Direniş Ekseni güçlü ve kuvvetliydi ve hala da öyledir. Bu nedenle bu gelişmelerden korkmuyor, kendimizi kıskaç ve baskı altında hissetmiyoruz. Çünkü neye güvenmemiz gerektiğini biliyoruz, milletimize, direnişimize ve kendi ellerimizle kurduğumuz denklemlerimize güveniyoruz. Sonuçlar lehimize olursa daha da güçleniriz, olmazsa korkumuz yok. (Tesnim)
Yeni yorum ekle