Pekin'de İran ve Suudi Arabistan anlaşması; Yeni dünya düzenine açılan kapı

Çar, 15/03/2023 - 10:54

İran ile Suudi Arabistan arasındaki siyasi ilişkilerin yeniden başlayacağının Pekin'de duyurulması, şüphesiz bu haftaki dünya siyasi çevreleri ve haber ajanslarının en büyük haber bombası oldu. Dünyanın önde gelen medya organlarının ekseriyeti bu konuyu manşetten duyurarak siyasi raporlarının ve analizlerinin başlığı haline getirdi ve her biri bu anlaşmanın çeşitli yönlerini, bölgesel ve küresel sonuçlarını kendi perspektifinden analiz etti.

Welayet News  - Associated Press haber ajansı, bu anlaşmanın Siyonist rejimin bölgesel konumu ve Netanyahu’nun şahsı üzerindeki etkisine ilişkin değerlendirmesi çok dikkat çeken ve çok fazla tartışmaya neden olan bu medya organlarından biriydi. Associated Press'in analizinde şu noktaya vurgu yapılıyor: İran ile Suudi Arabistan arasındaki anlaşmanın Tel Aviv'in dış politikasındaki Araplara daha yakın olma ve Tahran'ı olabildiğince tecrit etme yaklaşımlarının tümünü yerle bir edebilir ve aynı zamanda, Netanyahu’nun son derece kırılgan olan içerdeki konumunu daha da zayıflatabilir, özellikle de Netanyahu'nun dış politikayı, hükümetinin iç verimsizliklerini ve yetersizliklerini örtmek için bir araç olarak kullandığı düşünülürse.

New York Times gazetesi ise, Tahran-Riyad anlaşmasının çeşitli yönlerine dikkat çekmekle birlikte, Suudi Arabistan'ın İran'la ilişkilerini normalleştirme ihtiyacı konusunu mercek altına alıyor. New York Times analisti Vivian Nerim, bu anlaşmanın zamanlamasını ve keza Çinlilerin bu anlaşmadaki rolünü birçok analist için şaşırtıcı olarak tanımlıyor. Ayrıca Suudi Dışişleri Bakanı'nın iki ülkenin “ortak kaderi”nden söz ettiği tweetinin altını çizerek, Suudi Arabistan'ın Tahran ile normal ilişkiler kurma ihtiyacına yönelik birçok faktöre dikkat çekiyor.

Washington'dan umutsuz olması ve Suudi Arabistan'ın ABD'ye tek taraflı bağımlı olduğu dönemin geride kalması, özellikle Husilerin Suudi Arabistan'ın derinliklerindeki enerji kaynaklarına yönelik saldırılarının ardından ülkenin petrol kaynaklarına yönelik tehditler, Amerika'nın İran'la yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesi, Tahran'ın yakında nükleer silah edinmesi, Ukrayna'daki savaş ve Ortadoğu bölgesine yönelik küresel ilginin azalması ve son olarak Bin Selman'ın iç planları ve bu planların önündeki dış engelleri ve zorlukları ortadan kaldırma yolundaki çabaları; tüm bunlar, Riyad'ı acilen Tahran'la ilişkilerini normalleştirme ihtiyacına iten ve onları bir an önce bunu uygulamaya sevk eden nedenlerin bir parçasıydı.

Ancak İran ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesine ilişkin çeşitli analizler arasında en dikkat çekicisi, El Cezire haber ajansının yaptığı analiz sayılabilir. Çünkü bu haber ajansı, bu gelişmeye ilişkin analizini Ortadoğu bölgesini aşan düzeyleri içine alacak şekilde genişletmiş ve dünyanın gelecekteki uluslararası düzeniyle ilişkilendirmiştir.

İran ile Suudi Arabistan arasındaki anlaşma ve değişen yeni dünya düzeni

El Cezire haber ajansının sunduğu analizde, Çin'in İran ile Suudi Arabistan arasındaki anlaşmaya arabuluculuk yapması mercek altına alınıyor ve birçok analistin bu önemli gelişmeyi, genişleyen “küresel düzenin değişimi’nin işaretlerinden biri olarak gördüğü vurgulanıyor. Bu doğrultuda, İran ve Suudi Arabistan'ın üst düzey güvenlik görevlilerinin aralarında Çin'in en üst düzey diplomatik yetkilisi Wang Yi'nin de yer aldığı fotoğrafların yayınlanması dikkatleri üzerine çekti. İlginç olan, Çin'in bu iki bölgesel gücün uzun süredir devam eden sorunlarının çözümünde arabulucu rolü, bu gelişmeden önce kamuoyuna duyurulmamış olmasıydı. Ancak anlaşmanın duyurulmasının ardından Wang Yi, Çin'in bölgesel sorunlarla başa çıkmada yapıcı rolünü oynamaya devam edeceğini ve önemli bir ülke olarak sorumluluğunu göstereceğini söyledi. Aynı zamanda, görüşmelerin ev sahibi olarak Çin'in “saf niyet” ve “güvenilirlik” ile arabuluculuk yaptığını vurguladı.

Çin için en az risk ile en çok fayda sağlayan bir anlaşma

El Cezire haber ajansı, Tahran ile Riyad arasında son yıllarda ilişkilerin kopmasına yol açan olay ve çatışmaların kısa bir tarihçesini aktararak analizinin devamında, iki ülke arasında Irak ve Umman'da iki yıldır başarısızlıkla sonuçlanan müzakere sürecine işaret ediyor ve Çinlilerin başarılı arabuluculuğunu uzmanlarla masaya yatırıyor. Washington DC'deki Fars Körfezi Devletleri Enstitüsü'nde kıdemli bir araştırmacı olan Robert Mogielnicki, bu hususta El Cezire'ye şöyle diyor: Bu anlaşmadaki arabuluculuk, Çin'in artan varlığını ve bu ülkenin bölgede rol oynamaya artan ilgisini gösteriyor. Bu, nispeten düşük riskli ama Çin için pek çok faydası olan bir faaliyettir. Çünkü Çinliler belirli bir sonuca bağlı değiller. İran ve Suudi Arabistan arasındaki daha iyi ilişkiler, gelecekte bölgesel çatışmaların yanı sıra bölgesel gerilimlerin olasılığını azaltacaktır ve bu hem Çin hem de ABD ve diğer bölgesel aktörler için iyidir.

Washington'daki Uluslararası Politika Merkezi'nden başka bir analist olan Sina Tusi de El Cezire'ye konuyu değerlendirdi. Tusi, Fars Körfezi Pekin için önemli bir enerji kaynağı olduğu ve İran ile Suudi Arabistan da bu ülke için enerji kaynakları olduğu için Çin’in bölgedeki ilişkileri ve istikrarı geliştirmekle açıkça ilgilendiği görüşünde. Bu durumda 2019 yılında Suudi petrol tesislerinin Husiler tarafından hedef alınması, bu ülkenin petrol üretimini geçici olarak etkilemiş ve küresel petrol fiyatının bir hafta içinde %14'ün üzerinde artmasına neden olmuştur. Ki son on yıldan fazla bir sürenin en büyük artışına yol açan bir rakamdır. Sina Tusi bu konuda şunları söylüyor: “Bu, Çin için olabilecek en kötü senaryoydu. Fars Körfezi'ndeki bir çatışma, Pekin'in enerji arzını ve ekonomik çıkarlarını tamamen etkileyebilirdi."

Uluslararası çatışmalarda arabuluculuk için Çin ve ABD'nin farklı pozisyonları

Quincy Enstitüsü'nün başkan yardımcısı Trita Parsi, El Cezire ile yaptığı bir röportajda, Amerika'nın dünya liderliğindeki zayıflığının başka bir boyutuna dikkat çekiyor. ABD’nin arabuluculukla ilgili politikalardan giderek daha fazla sapmaya başladığını ve bu ülkeyi güvenilir bir arabulucu konumundan uzaklaştıran yaklaşımlar izlediğini belirten Parsi, şöyle diyor: “ABD, bölgesel çatışmalarda sürekli olarak taraflı davrandı ve bölgesel çatışmalarda bir savaş ortağı haline geldi.

Bu konu, ABD'nin barışçıl bir rol oynamasını oldukça zorlaştırıyor. Oysa Çin, Suudi Arabistan ile İran arasındaki çatışmada taraflı bir yaklaşım benimsemedi ve onların çatışmasına karışmamak ve böylece barışı tesis eden bir aktörün rolünü yerine getirmek için çok çalıştı. Ancak Çin'in bu kayda değer ilerlemesi, çeşitli Amerikan basın organlarının İran ve İsrail'in topyekun bir savaşın eşiğinde olduğuna dair çok sayıda haber yayınladığı bir ortamda kaydedildi. Bu konuda Sina Tusi ince bir noktaya dikkat çekiyor; Çin'in İsrail ile önemli siyasi ve ekonomik bağları olsa da ABD, İran'a karşı tarihsel olarak İsrail ve Suudi Arabistan'ı desteklemiş ve hiçbir zaman arabulucu bir rol oynayamamıştır. “Bence bu, değişen dünya düzeninin ve Amerika'nın tartışmasız küresel süper güç döneminin, özellikle de Soğuk Savaş sonrası dönemin nasıl sona ermekte olduğunun daha geniş bir işareti.”

ABD artık güvenilir bir ortak değil

El Cezire, İran ile Suudi Arabistan arasındaki anlaşmaya ilişkin analizlerinin devamında şu önemli noktaya değiniyor: Geçen on yıllar boyunca Suudi Arabistan gibi ülkeler için ABD tek güvenilir ortak olarak görülüyordu. Ancak şimdi bu ülkelerin aralarından seçim yapabilecekleri başka seçenekleri de var gibi gözüküyor. Çin onları (siyasi, ekonomik ve askeri olarak) pek çok yönden destekleyebilir ve tabii ki Rusya da aynısını yapabilir. Bu bağlamda Sina Tusi şöyle diyor: İran'la yan yana yaşamak Fars Körfezi ülkelerinin çıkarınadır; çünkü İran burada yerleşiktir ve başka hiçbir yere gitmeyecektir.

ABD'nin onlara koşulsuz destek vermeyeceği göz önüne alındığında, Bin Salman'ın başlangıçta İran'la istediği şeyin çok çatışmacı bir yaklaşım içerdiğini düşünürsek, onlar da İran'la uyum sağlamaya ve birlikte yaşamaya istekli görünüyorlar. Aynı bahsin doğrultusunda Trita Parsi de, Donald Trump'ın başkanlığı sırasında Suudi Arabistan'ın petrol sahasına düzenlenen saldırının ardından ABD eski Başkanı Donald Trump'ın “Ortadoğu ile veya Ortadoğu için herhangi bir savaşa girmeyeceğiz” diye açık konuştuğunu söylüyor. Daha sonra Biden hükümeti, bölgesel ortaklarıyla birlikte kalacağını açıklayarak bu yaklaşımı düzeltmeye çalıştı; zira bu ittifakın Amerika'nın Çin ile rekabetinde etkili rol oynayacağını düşünüyordu. Ancak Parsi'nin analizine göre ABD, İsrail ve Suudi Arabistan ile yakınlaşarak bu ülkeler arasındaki ihtilaflara daha fazla müdahil oldu ve arabuluculuğu kendisi için zorlaştırdı ve bu, Çinlilerin azami derecede yararlandığı bir fırsat oldu.

Çeviri: Mehmet Gönül

Welayet News 



Yeni yorum ekle