Zamanlama her şeydir: Esad’ın Tahran ziyaretinin sırları
Kesin olmayan öngörülerde bulunarak şüpheli spekülasyonlara dalmak gereksiz, ancak bu Haziran'ın gerçekten sıcak geçebileceği söylenebilir. Arap bölgesindeki son 75 yıl içerisinde birçok savaşın patlak vermesine tanık olan sayısız "Haziran"a benzer şekilde…
Welayet News - 2011'de Suriye'ye karşı acımasız savaşın başlamasından bu yana, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad yurtdışına nadiren seyahat ediyor. Seyrek gerçekleşen bu dış ziyaretler; politik, askeri ve ekonomik açıdan büyük önem taşıyan stratejik konuları tartışmak için dikkatlice hesaplanıyor ve tasarlanıyor.
Esad son on yılda bu ziyaretleri sadece iki başkentle, Moskova ve Tahran ile sınırladı. Bunun tek istisnası, geçtiğimiz aylarda Şam'a yönelik bir BAE ziyaretinin ardından geçen Mart ayında Birleşik Arap Emirlikleri'nin başkenti Abu Dabi'ye yaptığı sürpriz geziydi.
Bu bağlamda, Suriye Cumhurbaşkanının herhangi bir yurtdışı gezisi her zaman ilgi görüyor. Geçen Pazar günü gerçekleşen, İran Dini Lideri İmam Hamenei ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile görüştüğü Tahran ziyareti, Şam dönüşüyle tamamlanana kadar güvenlik nedeniyle gizli tutuldu. Bu kişi özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail işgal devleti için hedef olduğundan, ziyaretin gizli tutulmasının sebebini açıklamak gereksiz.
Taraflar medyaya yalnızca Esad’ın İmam Hamenei ve Reisi ile yaptığı iki görüşmenin fotoğraflarını sunduğu için bu ziyaret hakkında çok az bilgi mevcut. Ancak, yine de bu ziyaretin zamanlaması bize amacı hakkında pek çok şey söyleyebilir.
Esad'ın Tahran ziyaretinin gerekçeleri şu beş noktada özetlenebilir:
Birincisi: Ziyaret Direniş Ekseni'ne, özellikle Suriye, İran ve Hizbullah'a karşı büyük bir savaş başlatma hazırlıklarına ilişkin raporlar ve söylentiler arasında, Suriye ve Lübnan sınırları yakınında gerçekleşen türünün en büyük İsrail askeri manevralarının başlamasıyla aynı zamana denk geldi. Tel Aviv, bu Eksenin gücünün artması, İsrail'in Viyana müzakerelerini etkileyememesi ve İran'ın nükleer silah kapasitesi edinmeye yakınlığı nedeniyle dehşet pençesinde.
İkincisi: Lübnan direniş hareketi Hizbullah'ın Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Uluslararası Kudüs Günü'nde (29 Nisan) yaptığı konuşmada, İran ve onun direniş ittifakının Suriye'deki herhangi bir İsrail saldırısına misilleme yapacağını doğruladı. Seyyid Nasrallah, “Doğru zamanda ve doğru yerde yanıt” düşüncesinden geri dönüşsüz bir şekilde uzaklaşıldığını da vurguladı ki bu durum Suriye topraklarında topyekûn bir savaşa dönüşebilecek yaklaşan bir çatışmaya hazırlık olarak, Suriye-İran koordinasyonunun en üst düzeyde sağlanmasını gerektiriyor.
Üçüncüsü: Lübnan, özellikle Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Suudi Arabistan ve İran'dan gelen yabancı müdahalelerle dolu parlamento seçimlerinin yapılacağı 15 Mayıs'tan itibaren kritik ve hassas bir aşamaya girmek üzere. Bu seçimlerin sonuçları, bazı dâhili partilerin ve yurtdışındaki yandaşlarının hesaplarına uymadığı takdirde siyasi ve askeri çatışmalara yol açabilecektir.
Dördüncüsü: Ukrayna'daki Rus askeri operasyonunun başlamasından sonra, Arap coğrafyası, bölgesel ve uluslararası ittifaklarda çarpıcı bir değişikliğe yol açabilecek yeni siyasi ve askeri angajman kurallarına tanık oldu. Son zamanlarda Arap devletlerinin, Washington'un gaz ve petrol üretimini artırarak fiyatları düşürme ve Rusya'nın Avrupa’ya enerji kesintisini telafi etme talebini reddetmesinin ardından, Mısır, Suud ve BAE'nin Rusya ile yakınlaşmasına ve tarihi müttefikleri ABD ile olan gerilimlerinde keskin bir artışa tanık olduk.
Beşincisi: ABD'nin Fırat'ın doğusundaki gaz ve petrol kuyularını işgal etmesi ve tüm ülkeye uyguladığı boğucu kuşatma ve abluka nedeniyle Suriye ciddi bir enerji kriziyle karşı karşıya. Sıcak yaz aylarının başlamasıyla birlikte Suriye şehirleri elektrik kesintileri nedeniyle karanlığa gömülürken İran, Şam'ın tek can damarı.
Kesin olmayan öngörülerde bulunarak şüpheli spekülasyonlara dalmak gereksiz, ancak bu Haziran'ın gerçekten sıcak geçebileceği söylenebilir. Arap bölgesindeki son 75 yıl içerisinde birçok savaşın patlak vermesine tanık olan sayısız "Haziran"a benzer şekilde…
Rusya-Ukrayna savaşından sonra, Moskova'nın Şam ve Tahran'ı güvenilir müttefikler, İsrail'i ise Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy'i destekleyen ve açıkça Amerika'nın yanında duran nankör bir dost olarak gördüğü açıktır. Tel Aviv başlangıçta kendisini çatışmanın tarafsız bir gözlemcisi olarak konumlandırmaya çalışırken, bu nosyon, “Rus işgalini” bir “savaş suçu” olarak kınayan Dışişleri Bakanı Yair Lapid'in yaptığı açıklamayla hızla dağıldı.
Rusya ile İsrail arasında tırmanan söz düellosu, İran ve Suriye'ye İsrail'in herhangi bir saldırısına yanıt vermeleri için yeşil ışık yakmış ve böylece Suriye Arap Ordusu'nun İsrail hava taarruzlarına karşı Rus “S-300” füzelerini kullanma yasağını kaldırmış olabilir.
Moskova'nın son günlerde bir Hamas heyetini karşılaması, Rusya'nın İsrail konusundaki tutumunun değişebileceği görüşünü sağlamlaştırıyor gibi görünüyor. Bunun büyük bir politika değişikliği mi yoksa sadece Tel Aviv'i caydırmak için sert bir uyarı mı olduğu henüz bilinmiyor.
İsrail’in Suriye topraklarındaki İran hedeflerine yapacağı bir sonraki büyük saldırı, eğer gerçekleşirse, gerçek bir test olabilir. Ve bunun sonucunu büyük bir heyecan ve umutla bekliyoruz.
Medyasafak
Yeni yorum ekle