Çin ve ABD arasında nükleer saflaşma
Ortadoğu artık rahat nefes alıyor. İki asırdan fazla bir süredir, önce İngiltere, sonra Amerika Birleşik Devletleri birçok badireyi atlatan bu bölgenin boğazına takılan kılçık oldular.
Welayet News - Yirminci yüzyıl boyunca ve yirmi birinci yüzyılın ilk yirmi yılı boyunca, Ortadoğu için savaş, şiddet ve coğrafya haritasında ülkelerin parçalanmasından başka bir şey yoktu. Bölgede özellikle petrol ve enerji sektöründe büyük güçlerin aç gözlülüklerinden kaynaklanan bir savaş ve çatışmaydı bu.
Ancak şimdi şartlar değişmiş durumda. Hidrolik kırılmanın ilk enerji ve teknoloji devrimi ile ABD, şeyl petrolü elde ederek Ortadoğu petrolüne ihtiyacı kalmadı ve şimdi, temiz ve yaygın enerjiye doğru hareket ederek, artık Ortadoğu'da değil, Hint-Pasifik bölgesinde jeopolitik önceliklerini takip ediyor.
Önde gelen petrol tarihçisi Daniel Yergin'in 23 Eylül Salı günü New York'ta yayınlanan The New Map (Yeni Harita) adlı yeni kitabında, petrol sonrası dünyadaki bu jeopolitik değişiklikleri derinlemesine inceliyor. Yergin, yirminci yüzyılın başında birinci dünya savaşından sonra dünya haritası nasıl değiştiyse, yirmi birinci yüzyılda da yeni bir dünya haritası olacağını söylüyor.
Dünya yıllardır Çin ile ABD arasında stratejik ve jeopolitik bir çatışmayı bekliyordu. İster istemez bu çatışma yaşanacaktı ancak her halükarda ve herhangi bir nedenle iki ülkenin liderleri bunu erteliyordu.
16 Eylül 2021 Perşembe günü, dünya için başka bir tarihi gün oldu. Bu günde, Avustralya, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'nden oluşan üç ülkenin liderleri aniden dünya televizyon ekranlarına çıkarak üçlü bir güvenlik ve nükleer savunma anlaşmasını duyurdular. Dünyayı sarsan bu açıklamanın ardından Çin ilk verdiği tepkide, Avustralya'yı nükleer saldırı ile tehdit etti. Çin Komünist Partisi'nin İngilizce yayın yapan yayın organı Global Times, açıklamaya hemen tepki gösterdi ve anlaşmayı en çıplak sözlerle hedef aldı. Dünya siyaset literatürüne yeni kısaltılmış kelimeler getiren bu yeni anlaşmanın kısa adı olan AUKUS, Politico Haber Portalı’nın deyişiyle, ABD'nin en yeni ve en çirkin kısaltmasıdır.
Başka bir deyişle, ABD, Afganistan’dan, Suudi Arabistan’dan, Irak ve Suriye'den çekilmiş ya da çekilirken, şu anda Pasifik'te Çin'e karşı bir nükleer ve güvenlik kampı kuruyor; Reuters'in dünya jeopolitiğini etkileyen yeni bir Soğuk Savaş olarak yorumladığı bir gelişme.
ABD'nin Pasifik çıkartması Avrupa'yı ve özellikle Fransa'yı ciddi şekilde rahatsız etti. Öyle ki Fransa bu adımı arkadan hançerlenmek olarak nitelendirdi ve Jean-Yves Le Drian, Radio France'a verdiği bir röportajda, kararı, Trump'ın eylemlerini anımsatan kaba, tek taraflı ve kestirilemez bir karar olarak nitelendirdi. Öfkesini gizleyemeyen Le Drian, "Kızgın ve kırgınım. Bu, müttefikler arasında yapılmaz" dedi.
Peki, Fransa neden bu kadar kızgın? Fransa'nın öfkesinin iki nedeni var: Birincisi, Fransa'nın daha önce 40 milyar dolarlık bir anlaşmayla Avustralya'ya nükleer denizaltı satması gerekiyordu ve şimdi kazançlı bir anlaşmadan men edilmiş olması. Ancak daha önemli diğer neden ise, ilk büyük transatlantik güvenlik anlaşmasında sadece Fransa'nın değil, Avrupa'nın da göz ardı edilmiş olmasıdır; Wall Street Journal tarafından yayınlanan bir açıklamada Joseph Borrell'in ‘acı verici’ olarak adlandırdığı bir ‘gözardı ediliş’.
Perşembe günü dünya jeopolitik sahnesinde yaşananlardan görülen şey, ABD'nin Çin'in büyüyen ilerlemesine katlanamaması ve nihayetinde askeri saflaşmaya, o da nükleer nitelikte, başvurmasıdır. ABD'nin bu yeni yaklaşımında Ortadoğu müttefiklerine sırtını dönmesi anlaşılabilir bir durumdur; fakat, neden ilk transatlantik antlaşmasında Avrupalı müttefiklerini, özellikle de Fransa'yı dışarıda bıraktığı ise, geleceğin yanıtlayacağı bir sorudur.
Welayet News
Yeni yorum ekle