AKP Kudüs Günü’nün Dolayısı İle Kudüs’ün Neresinde?

Pt, 10/05/2021 - 19:13

Türkiye devleti bilhassa AKP hükümeti Kudüs davasında halkının bütün duyarlılığına rağmen bir türlü tüm dünyaya örnek olacak tavrını koyamadı.

Welayet News  - AKP rejimi seküler dünya düzeni içinde kazanmaya çalıştığı ekonomik ve siyasi seviye ve konuma ulaşma güdüsü ile tarihi kökeninden gelen özellikle AKP oluşumunda hakim olan İslamcı kültüre sahip vekil ve tabanının inanç esaslarının ve kutsallarının arasında sürekli bir git gel neticesinde Kudüs konusunda bir çizgi ve görüş bir türlü belirleyemiyor.

Dünya siyaseti içinde bulunduğu batı ekseni içinde kendisini zora sokan şartlar ile kendi tabirleri ile “iç piyasa” diye tanımladıkları Müslüman Türkiye halkının istek ve taleplerini aynı anda karşılamaya çalışıyor ve bu da entrikavari ve ikiyüzlü bir siyaset izlemesine sebep oluyor.

Ancak buna rağmen Kudüs davasını cansiperane üstlenmiş ve bunun için her şeyi göze almış bir İran varlığını görmezden de gelemiyor. Öyle ki İran İslam Devrimi sanki sadece İran için değil de bilhassa Filistin ve Kudüs için olmuşçasına halkıyla yöneticileri siyasetçileri muhalifleri ile Kudüs’ü bayrak edinmiş bir millet haline dönüştü. Devrimin hemen ardından rahmetli İmam Humeyni’nin ilk yaptığı şey Ramazan ayının son Cuma’sını Dünya Kudüs Günü ilan ederek tüm dünyada Kudüs ve Filistin için büyük bir farkındalık oluşturmak olmuştur.. Filistin’de İsrail’e karşı mücadele eden direniş gruplarını silahlandırarak eğiterek bu gün İsrail’in baş edemediği Hamas, İslami Cihad, Abdullah Azzam Tugayları, El Kudüs Tugayı, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Genel Komutanlık, Filistin Halk Mücadelesi Cephesi, Filistin Kurtuluş Cephesi, Filistin Kurtuluş Ordusu, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, İzzeddin el-Kassam Tugayları, Kutsal Cihat Ordusu ve benzerleri onlarca direniş grubuna kuruluşunda ve silahlanmasında yardım etmiş askeri, teknik, siyasi eğitimler vererek güçlenmelerini sağlamıştır.

 En önemli örgütlerden biri de yine İran tarafından kurulan İsrail işgali altındaki Lübnan’ın topraklarının özgürlüğüne kavuşmasında büyük bir fark sağlamış olan Hizbullah örgütüdür. Yetmediği gibi İran tüm dünyada BM gibi İslami birlik teşkilatları gibi onlarca kuruluşta Filistin ve Kudüs davasını defalarca gündeme getirmiş yoğun bir diplomasi ve kulis çalışması da yapmaktadır.

AKP yönetimindeki Türkiye jeopolitik konumu yüzünden gerçekten çok zor ve dar bir kulvarda hareket etmek zorunda bırakılmıştır. Bunun üzerine siyasilerin telaş ve iş bilmezlikleri uzun süredir Kudüs konusunda ikircikli bir siyasetin sahnelenmesine maalesef sebebiyet vermiş ve artık bu hal kanıksanarak reel politik bir ilke olarak asılı kalmıştır.

Mavi Marmara olayından sonra Türkiye’ye İsrail dostluk anlaşması gibi tavizler dolu ve ülke açısından tükürdüğünü yalatan bir netice ile sonuçlanmış olması ve artık geçen süre içinde duyarlı Müslüman halkın ve bilhassa AKP tabanının bu Mavi Marmara tavrının bir ihanetle sonuçlandığı düşüncesine kani olmaya başladı. Özellikle Mavi Marmara şehidlerini öldüren İsrail askerlerine açılmış davaların yakınlarının karşı çıkmalarına rağmen TBMM’de AKP çoğunluğuyla düşürülmesi ve tazminatların ne olduğunun belli olmaması ve özür dilenmemesi AKP’ye güvenin sarsılmasına neden oldu.

Erdoğan yönetimi ile İsrail arasında imzalanan 6 maddelik anlaşma 28 Haziran 2016 tarihinde yani darbe girişiminden yaklaşık 15 gün önce imzalandı. Türkiye adına Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, İsrail Dışişleri Müsteşarı Dore Gold arasında imzalanan bu anlaşma da, İsrail’in başkenti Telaviv’de değil statüsü tartışmalı olan ve Erdoğan’ın şimdi tepki gösterdiği Kudüs’te imzalandı. AKP hükümetinin 2016 yılında imzaladığı bu anlaşmada Kudüs’ü Ankara ile eş tutmasının yanı sıra o sıralar arşivlerden çıkarılan videoda  Erdoğan 2005 yılında dönemin İsrail Başbakanı Ariel Şaron’la Başbakanlık Konutu’nda bir araya geldiğinde  Şaron Erdoğan’ı “Yahudi milletinin başkenti ve İsrail’in başkenti Kudüs’e hoşgeldiniz” ifadeleri ile karşılamış Erdoğan da bu sözlere dostça “hoşbulduk” yanıtını vermiş ve iki lider el sıkışmıştı. Aslında bugün Kudüs davasını üstlenmeye çalışan AKP’nin daha o zamanlar Kudüs’ün İsrail’in başkenti olmasını kabullendiği bu iki olayda açıktır.

 Tüm bu sonuçlar AKP kurmaylarını hayli tedirgin etmişti ve bu tedirginlik ve kaygı ile Erdoğan ve AKP Kudüs konusunda durumu kendi lehlerine çevirecekleri ve Kudüs davasını kendilerine has kılacakları birkaç manevraya giriştiler ve maalesef her seferinde aynı sebeplerden dolayı bunları da batırarak daha büyük tepkilere sebep oldular.

Bunlardan bir diğeri ise Trump döneminde ABD İsrail arasında imzalanması öngörülen “yüzyılın anlaşması” isimli sözleşme ile dayatılan Kudüs İsrail’in baş kenti olacak maddesi karşısında Erdoğan ve AKP’nin hemen olaya müdahil olarak kendilerini ispat etmeye çalışırken her iki tarafı da idare edeceklerini zannettikleri ve bunu yaparken aslında Kudüs davasına nasıl bir ihaneti getirecek bir teklif olduğunu düşünmeden “Doğu Kudüs” garabetini sunmaları ve bunu da İslam Teşkilatı Konferansında onaylatmaya çalışmalarıydı.

Elbette tüm bunlar da sadece AKP yönetiminin zaafları değil İsrail ve ABD’nin sinsi taktik ve yönlendirmeleri de etkili olmuştur.

Bu günlerde gündemde olan ve İsrail’in başlattığı ve günlerce önceden duyurduğu Mescid’i Aksa’ya saldırı düzenlemesi sebebiyle Türkiye’de oluşan olaylardır.

Bu saldırıdan birkaç gün önce Suriye ve Irak konusunda NATO yanlısı yazıları ile kendini belli eden ve zaman zaman AKP’nin Suriye politikaları ile örtüşen bir zihniyeti barındıran Haksöz sitesinin yazarlarından Rıdvan Kaya’nın twiter da attığı;

“Ya Rab, Mescidi Aksa’yı necis Siyonistlerin işgalinden ve Kudüs davamızı İsrail’e tek mermi atmayıp, Irak’ta, Suriye’de mazlumları vahşice katleden, ‘Kudüs Ordusu’ adıyla Ümmeti aldatan nifak ehli, mezhepçi zalimlerin tasallutundan azad eyle!”

mesajı ile Kudüs’ün kurtuluşunda mücadele eden ve çok büyük kazanımları sayesinde oluşmuş Kasım Süleymani ve Kudüs Ordusu’nun Türkiye Müslümanları açısından kazanılmış sempatisini hedef alan sözleri adeta yerLi bir İsrail projesinin tedavüle sokulduğunun izlerini veriyordu.

Hemen ardından dün AKP’nin pravdası yani basın bülteni Yeni Şafak gazetesinin mütaassıp yazarı İsmail Kılıçaslan’ın kaleme aldığı “Bazı sorulara bazı cevap denemeleri” başlıklı kin ve nefret kokan yazısı ile;

“Soru şu: “Türkiye’de İran tarafından fonlanan aşağılık, rezil heriflerin berbat kampanyalarına karşı ne yapmak lazım gelir?

Hem Suriye meselesinde, hem Filistin meselesinde, hem Doğu Türkistan meselesinde doğrudan suyu bulandıran, doğrudan ortalığı karıştıran İran destekli aşağılık, rezil herifler var. Bunu biliyoruz. Aslında burada devletin yapması gereken bir şey var. Bu heriflerin tamamına “ajan muamelesi” yapmak. Fakat gördüğümüz kadarıyla yapmıyor. Pers imparatorluğu hayali peşinde koşan mezhep devleti İran’ın çıkarları için tüm dünyayı ateşe vermekten çekinmeyecek bu aklı tutulmuş insanlara gerçekten bir yaptırım uygulamak gerekiyor. Çünkü gördüğüm kadarıyla bu ajan bozuntularına, bu aşağılık heriflere devlet bir şey yapmazsa Türkiye Müslümanları bir şey yapacak artık. Böyle bir şeyi can-ı gönülden istesem de doğru bulmuyorum. Hukukun işlemesi gerekir, bunlara ajanlık muamelesi yapmak gerekir. Suriye’de İran’ın aşağılık katliamlarını destekleyen kim varsa paketlenmesi gerekir.

Türkiye, etki ajanlığı yapan mezhepçi, Farsçı karaktersiz karakterlerin ellerini kollarını rahatlıkla sallayarak dolaşabilecekleri bir ülke olmamalı. Türkiye buna müsaade etmemeli. Egemenliği bakımından da etmemeli, uzun vadeli çıkarları bakımından da etmemeli, toplum vicdanı bakımından da etmemeli”

sözleri artık meseleye mim koyarak tekrar ettiği “ajan” tanımı sanki AKP rejiminin bundan böyle İran İslam Cumhuriyeti’ne sempati besleyerek kendilerini Türkiye-İran dostluğu ve ortak çalışmasına adamış bir camianın profilini netleştirerek ifşa etmesi ve ardından ihtimâlen tasfiye sürecine gireceği izlenimi veriyor gibiydi.

Tam da pandeminin en yoğun döneminde AKP hükümetinin milleti kapatma kararı aldığı bu günlere denk gelen Kudüs Günü kutlamalarının her zamanki gibi yapılamayacağı bu camia tarafından açıklanmışken Filistin meselesinde her zaman ön planda olan ve en çok gündeme getirerek canlı tutan bu camiadan adeta rol kapma çabasına girmiştir. Bunun için de ortaya AKP yanlısı ve İslami tüm camialar tarafından şaibeli görünen ve bu yüzden sevilmeyen İHH yöneticisi Bülent Yıldırım’ı hızla sahneye sürmüştür. Birden bire daha önce asla izin verilmeyen gösteri, miting ve toplantılara ivedilikle izin çıkartarak ve bilhassa en yüksek makam olan İçişleri bakanı Süleyman Soylu ekranlara çıkartılarak onun ağzından pandemi tedbirlerini hiçe sayarak evlerine kapatılmış tüm Türkiye sokaklara salınmıştır. Yetmediği gibi İsrail konsolosluğu önünde tüm teknik tertibatın önceden alınmış olması da bir hazırlığın göstergesidir. Gece ikiden sonra aniden hızla tertiplenen bu Kudüs Günü mitingi birçok televizyondan da canlı olarak yayınlanmıştır.

Görünen o ki küresel Siyonizm etki alanlarını kullanarak AKP yönetimine ve onun hinterlantındaki birkaç yazarı yönlendirerek bir proje başlatmış ve belki de tüm dünyada gerçekten Kudüs sevdalılarını ve bunun için ömür tüketen insanların Kasım Süleymani başta olmak üzere İran’ın Kudüs konusunda yaptıkları tüm çalışmaları sekteye uğratmak, dünya nazarında onların çabalarını faydasız göstermek ve Kudüs direnişinin ve mücadelesinin merkezini kolaylıkla kontrol edebileceği yapıları getirebilme çabası içindedir. İsrail’den elçisini çeken ve diplomatik ilişkiyi asgariye indirmiş olan Türkiye’mizin bu durumu AKP rejimini hayli üzmüş olmalı ki pişmanlığa düşmüş ve yeniden ebedi dostluğunu tesis etmenin yollarını arıyor. Tıpkı Mavi Marmara neticesinde Sarkozi’nin ABD’deki diplomasi uzmanı lobi kuruluşlarına milyon dolarlar vererek barış anlaşmasını daha önce yaptıkları gibi. Sadece o mu? Son dönemlerde başta Suudi Arabistan ile normalleşme sözleşmeleri imzalamış olan İsrail ile barışmak aynı zamanda Arabistan ile olan Türkiye gerginliğini de belki bitirmek demektir.

Sahneye kulisten değil de seyirci koltuğundan baktığınızda görülecek olan ise Mescid -i Aksa’ya günlerce önceden operasyon yapacağını bağıra bağıra söyleyen İsrail’in bu hain saldırısına Ortadoğu’da İslam ülkeleri nazarında ön saflarda olan geçmişte İslam aleminin hilafeti konumunda olan İslam ülkesi Türkiye’nin İslamcı(!) partisi AKP’nin kontrolünde bir protesto mitinginin düzenlenmiş olduğudur. Ama gerçekte olan ise Batıya entegre olmaya çalışan, AB kapısında sıra bekleyen NATO üyesi stratejik ve coğrafi konumu itibarı ile dünyanın ilgisine matuf ülkesindeki en kadim şehrinde her zaman İran İslam Cumhuriyet’inin ve onun aziz rehberinin çağrısına uyarak Kudüs Ordusunun ve Şehid Kasım Süleymani’nin duruşu nazarında tepki veren bir grup Müslüman’ın böylesine ses getiren küçücük eylemlerinin provoke edilerek sahiplenilmesi ve ne idüğü belli olmayan birilerinin sahnelenerek rejimin kontrolüne verilmesi ile Kudüs konusunda direnen bir cephenin kontrol edilmesi ve aynı zamanda normalleşme sözleşmesi hazırlığı içinde olan AKP’nin içeride toplum ve kamuoyu nazarında itibarının ve elinin güçlendirilmesidir.  

Konu Kudüs ve Ortadoğu olduğu zaman meselenin hep görünmeyen bambaşka açıları her zaman olacaktır.

Fatih Bilgin



Yeni yorum ekle