Türkiye gizli görüşmelerle İsrail’le ilişkileri onarmaya çalışıyor
Biden yönetiminin Ankara’ya karşı Trump yönetimi kadar müsamahalı olmayacağı öngörülürken, Erdoğan Türkiye’nin artan yalnızlığını kırmaya çalışıyor.
Welayet News - Türkiye’nin girişimiyle başlayan normalleşme çabaları kapsamında Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan’ın İsrailli yetkililerle gizli görüşmeler yaptığı bildiriliyor. Kimliklerinin saklı kalması kaydıyla Al-Monitor’a konuşan üç kaynak, son haftalarda gerçekleşen görüşmelerin en az birinde Türkiye’yi Fidan’ın temsil ettiğini doğruladılar. Kaynaklar görüşmelerin nerede yapıldığını açıklamak istemediler.
Hükümetler istihbaratla alakalı konularda genelde resmi açıklamalardan kaçınır. Kaynaklardan biri temaslara dair ayrıntı vermeden “Trafik devam ediyor” dedi.
İsrail’in Gazze’ye yönelik kanlı saldırıları ve ABD’nin büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma kararı üzerine Türkiye Mayıs 2018’de İsrail büyükelçisine kapıyı göstermişti. O günden bu yana iki ülkenin de diğer tarafta büyükelçisi yok.
Fidan’ın daha önce de İsrailli yetkililerle bazı görüşmeler yaptığı biliniyor. İlk Al-Monitor tarafından duyurulan bu görüşmelerin Suriye ve Libya’daki müşterek güvenlik kaygılarına odaklandığı söylenmişti. Ancak kaynaklara göre son görüşmeler spesifik olarak diplomatik ilişkilerin yeniden büyükelçi seviyesine çıkarılması maksadıyla yapılıyor.
2016’dan bu yana Suriyeli Kürtlere karşı üç askeri harekât gerçekleştiren, Libya’ya asker ve Suriyeli paralı savaşçı gönderen, Ege ve Akdeniz’de Yunanistan’la kafa kafaya gelen Ankara, müstakbel Joe Biden yönetiminin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kavgacı tutumuna Donald Trump yönetimi kadar müsamaha göstermeyeceği kaygısını yaşıyor. Başlıca endişe, Rusya’dan satın alınan S-400 füzeleriyle ilgili yaptırımlar ve kamu bankası Halkbank’ın İran’ın milyarlarca dolarlık yasadışı “petrol karşılığı altın” ticaretini kolaylaştırması konusunda Biden’ın Trump gibi Türkiye’ye kalkan olmayacağı yönünde.
Kimliğinin saklı kalmasını isteyen Batılı bir yetkili, “İsrail’le arayı düzelterek Biden ekibine hoş görünme hesabı yapılıyor” dedi. Yetkili, dünyaca ünlü Peanuts çizgi filmini kastederek “Lucy ile futbol topunun hikâyesi gibi bu, her zaman işe yarar” diye ekledi.
İsrail’deki Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı olan Gallia Lindenstrauss da yeni bir sayfa açmak için fırsat doğduğunu düşünüyor. Al-Monitor’un sorularını e-posta ile yanıtlayan araştırmacının değerlendirmesi şöyle: “İki devlet de büyükelçileri geri göndermenin önemini fazla abartmazsa isabet eder diye düşünüyorum. İlişkilerin seviyesi 2018’de resmen düşürülmemişti, dolayısıyla diplomatik protokol açısından bu, basit bir adım olacak. İki taraf da bunu müstakbel Biden yönetimine iyi niyet adımı olarak sunabilir. Zira Biden yönetiminin İsrail-Türkiye gerilimini düşürmeye istekli olması bekleniyor. Trump yönetiminin böyle bir gündemi hiç olmadı.”
Erdoğan sert bir otoriter dönüş yapana kadar Orta Doğu’nun yegâne seküler demokrasileri olarak alkışlanan Türkiye ve İsrail, siyasi gerilimlere rağmen ticari ilişkilerini koruyorlar.
Ancak kaynaklardan biri, “Türkiye Hamas için küresel bir karargâh olmaya devam ettikçe” gerçek anlamda yeni bir başlangıç yapmanın zor olacağını belirtti.
Lindenstrauss’a göre “Türkiye’nin şu aşamada sağlayabileceği ve İsrail’in isteyeceği şey, Hamas’ın Türk topraklarını İsrail’e ve Filistin Yönetimi’ne karşı terör faaliyetleri örgütlemek için kullanmayacağına dair güvence verilmesidir. Bu tür sözler İsrail’e geçmişte verildi ama bunların tutulmadığına dair haberler çıktı. Dolayısıyla bu konuda daha somut güvencelerin verilmesi iyi bir başlangıç noktası olabilir.”
İsrail, Ankara’nın ABD’nin terörist saydığı ve İsrail’e karşı saldırılar planlamış isimler dâhil yüzlerce Hamas mensubunu barındırdığı, hatta bazılarına Türk vatandaşlığı verdiğini iddia ediyor. ABD Dışişleri Bakanlığı da geçtiğimiz ağustosta Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye ile bir diğer Hamas yöneticisini ağırlayan Ankara’yı sert bir dille kınadı. Açıklamada, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu terörist örgüte sürekli el uzatması, Türkiye’yi uluslararası toplumda yalnızlaştırmak, Filistin halkının menfaatlerini zedelemek ve Gazze’den düzenlenen terörist saldırıları önlemeye dönük küresel çabaları baltalamaktan başka bir şeye hizmet etmiyor” ifadesi yer aldı.
Muhammed Mursi’nin devrilmesinden bu yana Türkiye’yle arası açık olan Mısır da benzer şekilde Türkiye’yi Müslüman Kardeşler muhaliflerine kucak açmakla suçluyor.
Türkiye’nin bölgesel siyaseti yaygın bir şekilde eski Osmanlı topraklarına yönelik irredantist bir politika olarak görülürken hâkim görüşe göre ABD’nin bölgedeki diplomatik ve askeri etkinliğinin azalması Ankara’nın işini kolaylaştırdı. Türkiye, Suriyeli Kürtlerin emellerini bastırarak, Libya’daki Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni rakiplerinin pençesinden kurtararak, Azerbaycan’ın Ermenistan’ı mağlup etmesine – İsrail gibi -- yardım ederek başarılı oldu ancak bu arada giderek yalnızlaştı. İsrail, Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs (Rum kesimi) aralarında bir dizi ekonomik ve askeri anlaşma yaparak ihtilaflı Doğu Akdeniz sularında gaz arama çalışmalarını sürdüren Ankara’ya karşı birleştiler.
Daha geniş bağlamda ise Suudi Arabistan, Fransa ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Türkiye’nin askeri nüfuzunu Doğu Akdeniz, Mağrip ve Afrika Boynuzu’na yaymak isteyen Erdoğan’ı dizginlemeye çalışıyorlar.
BAE ve Bahreyn’in bu hesapların parçası olarak İsrail’le diplomatik ilişki kurması Washington nezdinde puan toplarken, Türkiye’nin iyice dostsuz görünmesine neden oldu. Türkiye’nin Körfez’deki hasımlarıyla flört eden İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Ankara’yla bir an önce uzlaşma telaşında olmayacak.
Erdoğan’ın kulvar değiştirme çabası, Türkiye’nin artan ekonomik sıkıntılarından kaynaklanıyor. ABD ve AB yaptırımları devreye girerse, Katar’ın devam eden bonkörlüğüne rağmen bu sıkıntılar daha da derinleşecek. Nitekim AB’nin Ankara’ya karşı yaptırımları görüşeceği 10-11 Aralık zirvesi öncesinde Türkiye 30 Kasım’da Oruç Reis sismik araştırma gemisini ihtilaflı Akdeniz sularından geri çekti.
Ankara’nın Suudi Arabistan’la ilişkilerde de geri vitese geçtiği görülüyor. Suudi Arabistan’ın başkanlık ettiği G20 zirvesinin arifesinde Erdoğan 21 Kasım’da Suudi Kralı Selman Abdülaziz El Suud’la görüştü. Middle East Eye sitesine konuşan Türk yetkililerine göre Erdoğan, Suudi Arabistan’ın Türk mallarına uyguladığı ve etkisi giderek artan gayri resmi boykotun sona erdirilmesi için Kral’dan destek istedi. Bloomberg ajansı, Türkiye’nin Suudi Arabistan’a ihracatında temmuz, ağustos ve eylül aylarında peş peşe azalma kaydedildiğini, eylüldeki ihracatın geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 15% düştüğünü bildiriyor.
İkili ilişkiler, muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Ekim 2018’de İstanbul’daki Suudi Konsolosluğu’nda tüyler ürpertici bir cinayete kurban gitmesinin ardından tepetaklak olmuştu. Türkiye yüksek perdeden kampanya yürüterek Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın olaydaki rolünü ifşa etti. Kaşıkçı’yı öldürme ve naaşını parçalama suçlamasıyla 20 Suudi vatandaşını gıyabında yargılamaya başlayan Türk mahkemesi, geçen hafta davaya altı yeni sanık ekledi. Bunların arasında Veliaht Prens’le yakın çalışan iki isim yer alıyor.
Kaşıkçı’nın öldürülmesinin ardından olayın üstünün örtülmesi için ricacı olan Selman’a Erdoğan yüz vermemişti. Selman’ın dünyadaki imajı telafisi imkânsız bir şekilde lekelenirken Birleşmiş Milletler ve CIA prensin olayda parmağı olduğuna işaret ettiler. Ancak prens siyasi gücünden hiçbir şey kaybetmiş değil. Suçlamaları küresel bir kumpas olarak gören Suudi halkının büyük bir bölümü prensin yanında durdu.
New York’ta yaşayan ve Suudi Arabistan hakkında kitap yazan Orta Doğu uzmanı Ali Shihabi’ye göre Türkiye’nin amacı, prensin tahta çıkışını engellemekti. Al-Monitor’un telefonla görüştüğü Shihabi, “Kaşıkçı hadisesi her şeyin ötesinde Erdoğan’ın Suudi taht verasetinin nasıl işlediğini hiç anlamadığını ortaya koydu” dedi. Kral ile oğlu arasında çatlak yaratma düşüncesinin de hiçbir gerçekçi yanı yoktu.
İkili ilişkilerin “samimi bir seviyeye” getirilmesine Suudilerin açık olduğunu ancak Veliaht Prens’i suçlayıcı bilgilerin istikrarlı bir şekilde uluslararası medyaya sızdırılmasının “çok kötü bir tat” bıraktığını söyleyen Shihabi, sözlerini şöyle tamamladı: “Erdoğan’a güvensizliğin kısa zamanda ortadan kalkacağını sanmıyorum. Hele de Erdoğan bölgesel fantezilerini ılıtmazsa...”
Al-Monitor/Amberin Zaman
Yeni yorum ekle