Tarihe Merkava katliamı olarak düşen 12 Ağustos’ta ve sonrasında neler oldu?
İslami Direnişin mücahitleri eşsiz bir kahramanlık destanı yazmak için tetikte bekliyordu. Zira direnişçiler bu ilerleme sırasında yaklaşık 40 tank ve buldozeri imha etti ve düşmanın yanmış araçlarının ve direniş füzelerinin onları yok ettiği görüntüleri paylaştı.
Welayet News - İslami Direniş, 12 Ağustos 2006 tarihinde İsrail Ordusunun sembolü olan bir efsaneyi çökertti ve dördüncü nesil gelişmiş Merkava tanklarını imha etmeyi başardı. İşgal ordusunun o güne kadar kendilerini direniş savaşçılarının bomba ve mermilerinden koruyacağını zannettikleri bu demir yığınları, onlar için birer tabuta dönüştü.
İslami Direniş Lübnan-Filistin sınırındaki Ayta el-Şaab kasabası yakınlarındaki Halat Vardah bölgesinde çarpıcı bir tuzak operasyonu gerçekleştirdi. Siyonist askerlerin hedeflendiği bu tuzakta Direniş 2 askeri yakalayıp birkaçını da öldürebildi. Bir Merkava tankı Lübnan topraklarına Direniş mücahitlerini kovalamak için girdiğinde, İslami Direniş mücahitleri, tankı personelini öldüren ve yaralayan büyük bir patlamayla imha ettiler. Mücahitler daha sonra ve Zarit ve Şutula'nın işgal altındaki yerleşimleri yakınında bir diğer Merkava tankı ile bir zırhlı aracı imha ederek bir başka saldırı teşebbüsüne karşı koydular. Bu çatışmalar 8 düşman askerinin ölümüyle sonuçlandı.
Olayın ardından savaşın durdurulmasına çağrı yapan 1701 sayılı uluslararası kararın çıkarılmasıyla paralel olarak, düşman hükümeti, yaklaşık 130 bin İsrail askerini “Litani'ye ulaşmak” ve askeri başarılar kazanmak amacıyla en büyük askeri operasyonuna gönderdi. Düşman ordusu, 1973 Savaşı'ndan bu yana girdiği en büyük operasyon için 50 helikopterin yüzlerce askeri güney Lübnan'a taşıdığını duyurdu.
İslami Direnişin mücahitleri eşsiz bir kahramanlık destanı yazmak için tetikte bekliyordu. Zira direnişçiler bu ilerleme sırasında yaklaşık 40 tank ve buldozeri imha etti ve düşmanın yanmış araçlarının ve direniş füzelerinin onları yok ettiği görüntüleri paylaştı. Bu çatışma aralarında üst düzey yetkililerin de bulunduğu 20'nin üzerinde İsrail askerinin ölümü ve 100 askerin yaralanması ile sonuçlandı.
İsrailli ordu sözcüsü, El-Ganduriye bölgesinde gerçekleşen çatışmalarda 7 askerinin öldürüldüğü ve 70 askerinin yaralandığını itiraf etti. Ayrıca Siyonist ordu El-Kalia, Beyt Yahon, Et-Tari ve Et-Tabia caddesinde medyana gelen şiddetli çatışmalarda onlarca askerinin yaralandığını bildirdi.
Karada ve denizde olduğu gibi, havada da Direniş savaşçıları İsrail'i yenilgiye uğrattı ve Yatar bölgesinin batısında Meryemeyn tepesinde bir İsrail helikopterini “Waad” tipi füzeyle düşürdü. Olayın ardından işgal ordusu helikopterin düştüğünü kabul etti ve 5 askerin düşen helikopter içinde öldüğünü ifade etti.
Saha başarısızlığı sonucu psikolojik bunalıma giren düşman ordusu, hava saldırılarını yoğunlaştırarak acizliğini gösterdi. Savaş uçakları füzelerinin yönünü Güney Lübnan'a, Beyrut'a ve Beka bölgesine çevirdi. Bir dizi acımasız imha operasyonu yapan füzeler bölge halkının üzerine adeta ateş yağdırdı. Savaş helikopterleri, araçları ve motosikletleri hedef alırken, birçok vatandaşın hayatını kaybettiği ve onlarca yaralının olduğu bölgeye ambulanslar bile giriş yapamadı.
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, El-Menar televizyonunda yayınlanan konuşmasında, İsrail katliamlar işleyip bölgedeki evleri ve altyapıları yıkarken suçlanmazken, 1701 sayılı uluslararası kararın saldırıdan Direnişi sorumlu tutmasını adaletsiz ve insaf dışı bir karar olarak değerlendirdi. Seyyid Nasrallah konuşmasında, “İsrail'in düşmanca saldırıları son bulduğunda, Direnişin cevapları da doğal olarak duracaktır. Lübnan ordusunun ve uluslararası acil durum kuvvetlerinin güneyde konuşlanması Direnişten tüm işbirliği ve kolaylığı alacaktır” dedi.
Lübnan'ın o dönem Cumhurbaşkanı Emile Lahoud ise, Lübnan ordusunun ülkenin tüm bölgelerinde güvenliği sağlama kapasitesine sahip olduğunu söyledi. BBC televizyonuna konuşan Lahoud, İsrail'in Lübnan'a yönelik saldırılarının gerçekleştiği ay boyunca askeri açıdan çatışmaları “tarihin kaydetmesi gereken gerçek bir zafer” olarak niteledi. Lübnan hükümeti ise bakanlar tarafından yapılan çok sayıda açıklamaya rağmen Güvenlik Konseyi'nin 1701 sayılı kararını oybirliğiyle onayladı.
Arap Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Ahmed bin Hali, 1701 sayılı kararın saldırıları ve bunun yansımaları ve verdiği zarardan dolayı İsrail'i sorumlu tutmadığını söyleyerek kararın dengesiz ve tek taraflı olduğuna işaret etti.
ABD Başkanı George Bush ise o günlerde yaptığı açıklamasında, 1701 no.lu kararı memnuniyetle karşıladığını ve Hizbullah, İran ve Suriye'nin bölgeyi istenmeyen bir savaşa çektiğini öne sürdü. ABD sözcüsü de yaşananlar üzerine yaptığı açıklamada, Bush'un Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora ile sekiz dakika boyunca konuştuğunu ve demokratik Lübnan devletini inşa etmek için Hizbullah'ı ülke içerisinde parçalamanın gerekliliğini vurguladığını söyledi. Buna paralel olarak, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ise, 1701 sayılı kararın Hizbullah'ı sınırdan uzaklaştırdığı için İsrail'e güvence verdiğini ifade etti.
Tahran ise söz konusu kararı Siyonist rejim için askeri fiyaskolarının ardından yeni bir başarısızlık olarak tanımladı.
Medyaşafak
Yeni yorum ekle