Kudüs’ün özgürlüğü; İbrahimi dinlerin davası

Cu, 15/05/2020 - 13:35

Siyonizm, şu 72 yıllık tarih içinde kendisinin asli sığınağı olan Batı’nın artık türlü olaylarla başının ağırdığını, dolaysıyla siyonizmin varlığını sürdürmesi için bir yardımda bulunamayacağını biliyor. 

Welayet News - Kudüs, sadece bir toprak parçası değildir; ilahi peygamberlerle, İbrahimi dinlerle derin bir bağı, ilişkisi bulunan bir diyardır. Binlerce yıldır ilahi dinlerin üzerinden gözünü ayırmadığı, kendilerinin mebdei ve maksadı olarak gördüğü yerdir Kudüs. Kulluğun mebdei ve maksadı olduğu içindir ki, binlerce yıl boyunca cinnî ve insî şeytanların saldırısına maruz kalmıştır. Dinlerin ortya çıktığı ilk çağlardan beri Kudüs’ün özgürlüğü ve esir alınması birbiriyle peralel biçimde ilerlemiş, kimi zaman özgür, kimi zaman da esaret altında olmuştur. Dinlerin izleyicilerinin bu kutsal mekanda özgürce ibadet yapması onun özgürlüğünün göstergesi olurken, inatçı bir grup tarafından karantinaya alınıp çeşitli dinlere mensup insanların orada bulunmasının engellenmesi ise esaretinin göstegersi olmuş ve olmaktadır. İbrahimi dinlerin yüksek kalesi ve kubbesi olan Kudüs, şu anda esaret dönemini geçirmekte ve özgürleşmek için, bütün İbrahimi dinlere mensup mütedeyyinleri bir araya getirmek için feryadı yükselmektedir. 

Kudüs, özgürlük için insanlığı kendisine çağırmakta ve Kudüs’ün bu yaralı haykırışının ilk muhatapları da mütedeyyinlerdir. Kudüs, özgürleşmek için bizlere sesleniyor. Kudüs’ü özgürleştirmek için önce kendimizi özgürleştirmemiz gerek; korkudan, insan kılığındaki şeytanlardan, tağutlarla firavunlardan, ayak bağı olup bizi felç eden her şeyden, eski veya yeni, modern veya köhne olan yaygara ve tantanalardan, aldatmacalardan, konfor ve rahavetten, içi boş, muhtevasız celallenme ve ceberutlaşmalardan, kılıcın şakırdamasından, ölümün gölgesinin ağırlığından, kalacak mıyız ölecek miyiz kaygısından, firavunlardan, nemrutlardan, Ebu Süfyanlardan ve Ebu Cehillerden kendimizi örgürleştirmemiz gerek öncelikle. Evet, Kudüs özgür olmamızı istiyor, nitekim çağımızın İbrahim’i olan İmam Humeyni, “Kudüs Günü, tüm Müslümanların, tüm mustazafların özgürlük günüdür” diyerek bu noktaya dikkat çekmişlerdi. Kudüs bu gün insanlığı rehin almış bir ırkın esaretindedir. 

Siyonizm ırksal bir komplodur. Siyonistler insanlığı ‘Yahudilik’ olarak tercüme ediyorlar ve başka bir tercümeyi de (yorumu da) kabul etmiyorlar. Ancak görünenin aksine, ‘Yahudilik’ ve ‘Yahudiler’ birbirinin müteradifi, eşanlamlısı değiller ki Kudüs’te birbirine kavuşmuş olsunlar. Yahudilik, Yahudileri de resmiyette tanımayan ırksal bir ideolojidir. Tam da bu yüzden, Yahudiler siyonizmi dini bir akım olarak görmezken, Siyonistler de Museviliğin adap ve erkanını hurafe olarak görürler ve “Allah” adını taşıyan her şeyle çatışırlar. Kudüs bu yüzden onların esaretindedir, yoksa ibadetleri için bir mekan olduğundan dolayı değil. Siyonizmin nezdinde Kudüs’ün bir değeri, bir itibarı yoktur. Nitekim Ariel Şaron’un postalla nasıl Kudüs’e, Kubbet’üs Sahra’ya girip orada kan döktüğünü, Kubbet’üs Sahra altında ibadetin verdiği huzuru nasıl bozduğunu görmüştük. 

Ondan 52 yıl öncesinde de siyonistler Mescid-i Aksa’yı yaktılar. Hala da Aksa’nın duvarları, mimberi ve mihrabı üzerinde bu yakmanın izleri duruyor. Siyonistler yıllardır Kudüs’ün altında tüneller kazarak bu kutsal kubbenin yıkılmasının rüyasını görmüşlerdir. ‘Süleyman Heykeli’ adına İbrahim’in mirasını viran olmuş halde istiyorlar. ‘Hebron’ adına El Halil’i ibadetten ve ibadet eden insanlardan boşalttıkları gibi. El Halil’i bölmek, insanları ve insanlığı bölmekti. Yoksa İbrahimi dinlerin mensuplarını ayrıştırmanın ne gereği vardı. 

Siyonizm bir din değildir. Hiçbir dinin izleyicisi de değildir. Siyonizm, köküleri ve silsilesi 15 ve 16. Yüzyılı’nın  kuyumcu kodamanları olan, karınlık Orta Çağ Avrupası’nın mirasyedisi ırkçı Rockefeller’lar ile Rothschid’lere  kadar uzanan ve İsviçre’nin Basel şehrinde yayınlanan bir bildiriyle başlayan bir siyasi kültütür (siyasi bir fırkadır). Siyonizm insanlık için yeni bir tarih yazmak peşinde; kanın hüküm sürdüğü ve daha fazla kan akıtanın yönetmek için daha selahiyetli olduğu bir tarihi. Onlar kan dökerek tapınmayı başlatıyorlar, secdegahlarında kan akıyor ve mihraplarından kan kokusu geliyor. 

Siyonistler için kanı simgelyen en iyi sembol, insanlığın ilk kıssası olan Habil’in kıssasıdır. Sönük meşale şeklinde kendini gösteren siyonizmin pençeleri, seleflerinin Hz. İsa’yı öldürme girişimini hatırlatması için  merkezinde Haç’a ulaşır. Bu gün Hıristiyanlığın güç merkezlerine çüreklenmiş ve kurdukları tuzaktan Allah’ın kurtardığı İsa Mesih’i katletme macerasından, hiç çekinmeden gururla söz etmekteler. 

Siyonizmin elebaşları açısından Yehuda ve Mesih macerası bitmiş değildir. Her Hıristiyan Yehuda’nın oğulları karşısında siyonizmin pençelerinin açtığı yarayı kabul etmek zorunda. Siyonizm Hıristiyanlığı yıkmak ve her Hıristiyanı öldürmek için kendini hazırlanmıştır. Bu gün kendinden geçercesine Elysee, Buckingham ve Beyaz sarayları sultası altına almıştır. Ama bu kadarına da razı değiller. Kiliselerin ruhani ezgileri okunduğu sürece yerinde durmazlar. 

Siyonizm ırk ve kana dayalı bir külttür. Tarihi kanla yazar. Kanla başlar. Yahudi değildir ama Yahudiler adına Hayber’e dönmek peşinde. Müslümanların toprağını Beni Kurayza’ya, Beni Müstalik’e ve Beni Kaynuka’ya bırakmak istiyor. Bu Arap kavimlerinden bir şey kalmadığını bildiği için de Hicaz, Ebu Dabi, Kuveyt, Maskat ve Doha saraylarında, siyonistlerin ayağını Beni Kurayza yerine, vahy topraklarına açacak köleleri arıyor. Siyonizm burada da kanla işe başlamıştır. Tarihi kanla yazıyor. Yemen’de savaşı, Arap yarım adasının Müslümanları arasında nefreti yaymakta, Araplarla İranlılar arasında düşmanlığı kürüklemektedir. Bu sefer de Ebu Süfyanların, Ebu Cehillerin ve İkrimelerin boynuna ‘koalisyon’ ipini geçirmiştir. 

Tabi bu Kudüs madalyasının bir yüzüydür, bu madalyanın diğer yüzü ilahi takdirle resmedilmiştir. Madalyanın bu yüzünde, İbrahim’in Nemrut’a, Musa’nın Firavun’a, İsa’nın Haman’a, Yehuda’ya ve Sanhedrin geneleğinin fitnecilerine, Muhammed’in Hayber’e, Ali’nin Ebu Süfyan oğullarına ve Kudüs’ün siyonizme karşı galip gelmesi vardır. 

Bu İbrahimi silsilenin hikayesi, toprak, maddi istila, sulta ve hegemonya, barışa karşı silahı tercih etme hikayesi değildir. Bu silsilenin hikayesi, özgürlük hikayesidir. Bu kıssada, Kudüs özgürlüğün simgesidir; insanın, dinin, peygamberlerin ve Allah’ın özgürlük simgesidir; öyle ki Allah’a özgürce, kuşatma altında olmadan ibadet edilir, kimse başka bir kula kul olmaz, her selam ve secdeden kulluk çiçeği açılır. Bir hadiste bizlere, “Allah seni hür yaratmıştır, o halde kula kul olma” ifadesiyle seslendikleri gibi.    

Siyonizm silahını kuşanmış ve meydana çıkmıştır. Mü’minlerin arasındaki barışı yıkıp sonra barış adına insanlığı esir almak istiyor. Ancak bugün siyonizmin silahı ve sulhü solmuş ve Allah’ın kulları arasındaki barış sağlanmış durumda. İran İslam İnkılabı, kırk yıl önce siyonizmi gerçeklikten çıkarıp kuruntuya dönüştürdü ve siyonizmin makinesini durdurdu. Ondan sonra siyonizm Camp David’te, Annapolis’te ve benzer şehirlerde dilenmeye başladı. Ablukacı siyonizm şimdi İbrahim’in, Musa’nın, İsa’nın ve Muhammed’in evlatları tarafından kuşatılmış durunda; Lübnan Hizbullah’ı, Hamas ve Filistin İslami Cihat Hareketi, Yemen Ensarullah Hareketi, Haşdi Şabi, Suriye direnişi ve onlarca tugay bölgenin çeşitli yörelerinde bulunuyor ve İsrail bataklıkta çırpınıyor. 

Bugün Tel Aviv’de devlet solmuş ve bitik durumda. Seçim ardına seçim yapıyor ama hala birinci hanede yerinde sayıyor. Kudüs’ün yahudileştirilmesi boş bir laftan ibarettir. Yüzyıl Anlaşması onu diriltemiyecektir. Filistin’i yahudileştirme makinesi 70 yıldır karaya oturmuş ve siyonizmin geri kalmış ömründe de bir yere varamıyacaktır. Saraylar ve Abdulazizler artık bir kağıt imzalayarak yahudileştirmenin önünü açamıyacaktır. Bin Selmanlar, Bin Zayidler ve diğer kralların oğulları bunun üstesinden gelemiyecektir. 

Siyonizm şu an bayrağındaki iki mavi cizgiye umut bağlamak yerine, bayrağını Filistinlilerin nefret dolu bakışlarından korumak için etrafını duvarlarla nasıl öreceğini düşünüyor. “Nil’den Fırat’a” iddiasındaki siyonizm, şimdi Tel Aviv’de yarı canlı yarı ölü bir devlet haline gelmiştir. “Nil’den Fırat’a ve her yere”iddiası, “Tel Aviv’den Batı Kudüs’e” iddiasına dönüşmüştür. Siyonizm bugün işgal atındaki Filistin’in kuzey sınırlarında, her an Hizbullah’ın saldırısına maruz kalacağı korkusuyla, saldırıya zemin hazırlayan tünelleri belki bulabilirim diye tatbikat yaparken, güney sınırlarında da Sina’dan Gazze’ye kadar Filistinli mücahitlerin kullanabileceği tünellerin kaygısını yaşamaktadır. Siyonizm bugün, AIPAC ve Washington’ın pençelerine dilek ipi bağlamıştır. Ama umutsuzluk içinde Irak’ta, Suriye’de Amerikan askerlerinin akibetini izliyor; İmam Hamanei’nin ‘General Süleymani’nin diyeti Amerika’nın bölgeden çıkarılmasıdır’ şeklinde ifade ettikleri akibeti. Eli kanlı siyonizm, Elize, Buckingham ve Beyaz saraylarıyla olan klasik ilişkilerinin artık mucize yapmayacağını, Batı’nın medeniyet ve siyasi olarak gelişmesinin sonuna yaklaşıldığını biliyor.        

Siyonizm, kendisinin şu 72 yıllık tarih süresi içinde asli sınağı olan Batı’nın artık çok çeşitli olaylarla başının dertte olduğunu, kendi bekasını sürdürmek için bir yardımda bulnumayacağını biliyor. O yüzden, bugün İsrail’in sonunun geldiğine dair fısıltılar Tel Aviv’in evlerinde, kışlalarında dahi duyulmaktadır. Siyonizm projesi bitmiştir. Mısır Ramazan dizisi yapımcısının da dediği gibi, İsrail yüz yılını görmeyecektir. 

Ancak buna rağmen siyonizm hala kan döküyor, bombalıyor, suikast yapıyor, Lübnan ve Suriye’nin hava sahasına tecavüz ediyor. Hala da plan çiziyor, Gazze’de kuşatılmış Filistinlileri bombalıyor, köle ruhlu Arapları beş kuruşa satın alıyor ve hala gözünü bölgenin saraylarına dikiyor. Tüm bunlar şu anlama geliyor: Feryatlar gür ve net kalmalı, tokatlar inmeli ve Kudüs yolundaki adımlar sağlam tutulmalıdır. Kudüs, özgürlüğün bir kaç adım gerisinde duruyor ve bu yola sonuna kadar devam edilmelidir.           

Esedullah Zarii 
Çev.: Mehmet Gönül - Welayet News



Yeni yorum ekle