Hasan Nasrullah’la Şehit Kasım Süleymani’nin şahsiyeti üzerine söyleşi
Seyit Hasan Nasrullah’tan Hac Kasım hakkında ilk defa dile getirelen bir sır / Serdar için canımı feda etmeye hazırdım / Güney Lübnan’da savaşın ön hattında 50 komutanın macerası ve İnkılap Lideri’nin beyanatı
Welayet News - Hac Kasım Irak’ta, Suriye’de savaş meydanlarında ve ön hatlarda bulunması nedeniyle sürekli tehlikeyle karşıkarşıyaydı. Cephe gerisinde kalmayı ise kabul etmezdi. Öne giderek kendi gözüyle görüp doğrudan değerlendirme yapmak istiyordu.
Hizbullah Genel Sekreteri Seyit Hasan Nasrullah, Muhammed Rıza Şabani ile yaptığı iki saatlik bir söyleşide ilk defa Şehit Süleymani’nin şahsiyetinin bazı yönlerini basına açıkladı.
Söz konusu ayrıntılı söyleşiyi ilginize sunuyoruz.
Muhamme Rıza Şabani: Öncelikle bölgesel ve dahili meşgalelerinize rağmen bu programa bir fırsat tanıyıp geniş vakit ayırdığınız için teşekkür etmek istiyorum. Bunun büyük ölçüde Şehit Süleymani’ye olan sevginizden kaynaklı olduğunu biliyorum. İnşallah bu programda onun hakkını eda etmeye çalışacağız.
Nasrullah: İnşallah.
Muhamme Rıza Şabani: Öngiriş ve ilk soru olarak, Devrim Muhafızları’nın Hizbullah’ın kurulmasıyla ilişkisini biraz izah edebilir misiniz?
Nasrullah: Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. 1982’de İsrail’in tarihi olarak maruf olan Lübnan saldırısının ardından İsrail ordusu güneye ve Beka bölgesinin bir bölümüne girerek başkent Beyrut’a ulaştı ve yakın çevresini işgal etti. O dönemde İmam Humeyni (kuddise sırruhu’ş-şerif), İranlı güçlerin İsrail’in saldırısına karşı Suriyelilere ve Lübnanlılara yardım etmek için bölgeye gitme emrini vermişti.
Hatırlıyorum, o dönemde Devrim Muhafızları ve İslam Cumhuriyeti Ordusu komutanlarından oluşan ortak bir heyet geldi ve Suriye liderleriyle görüştü. Sonra İranlı güçler de bölgeye geldiler. O sırada İsrail ordusunun ilerleyişi de belli bir noktada durdu. İsrail’in bütün Lübnan’ı işgal etme ya da Suriye’yle çatışmaya girme endişesi vardı. Ancak düşmanın ilerleyişi durmuştu. İlerleyişin durmasıyla birlikte Lübnan topraklarının yaklaşık yarısının işgalinden ibadet olan yeni bir durumla karşıkarşıya gelmiştik. İşte burada, İran’dan gelmiş bulunan güçlerin görevi değişti, Lübnan’la Suriye’yi savunma adına çatışan askeri bir güçten, Lübnanların kendilerinden oluşacak ve İsrail işgalciliğine karşı savaşacak Lübnanlı bir direniş hareketini kurmak için Lübnanlılara yardım eden bir güce dönüştü.
Yaşanan görev değişiminin ardından İranlı güçlerin çoğu İran’a geri döndü, çünkü bu ülkedeki sekiz yıllık savaş cephesinin alevleri hala sönmemişti. Ama bu güçlerin bir bölümü burada kaldılar. Kalanlar, Devrim Muhafızı olan kimselerdi. Ordu mensupları ve diğer güçler hepsi İran’a döndü ve Devrim Muhafızları Suriye’de, Lübnan’ın Baalbek ve Hermel bölgesinde kaldılar. Bu bölge İsrail’in işgal dairesinin dışındaydı. O dönemden itibaren Devrim Muhafızları kadeşlerimizle Şehit Abbas Musevi (Rıdvanullahi teala aleyh) ve Şehit Hac İmad Muğniye (Rıdvanullahi teala aleyh) başta olmak üzere Lübnan alimleri ve evlatları arasında doğrudan bir ilişki başladı.
Bu ilişki o dönemden itibaren Lübnan’ın her tarafında işgalci İsrail güçlerine karşı direniş gruplarının kurulup icat edilmesi amacıyla başladı. Bu, o günden bu güne değin devan eden ilişkinin başlangıcıydı. Kural olarak, ilk başlarda Devrim Muhafızları teşkilatında Kudüs Gücü diye bir şey yoktu. Sonları, İslam Cumhuriyeti’ne dayatılan savaşın ardından İmam Humeyni (Kuddise sırruhu’ş-şerif) Kudüs Gücü de dahil bir takım güçlerin Devrim Muhafızları içinde kurulma talimatını vermişti. O dönemden itibaren Kudüs Gücü kendisiyle irtibat içinde olduğumuz, temasa geçip kendisiyle koordinasyon ve işbirliği yaptığımız kurum oldu.
Şehit Süleymani’nin Seyit Hasan Nasrullah’la ilk görüşmesi / İlk görüşmede Hac Kasım’ı on yıldır tanıyor gibi hissediyordum
Muhamme Rıza Şabani: Şehit Hac Kasım Süleymani’nin 1998’de Kudüs Gücü Komutanı olarak atandığını biliyoruz. İlk görüşmenizi hatırlıyor musunuz? Şehit Süleymani’yi ne zaman gördünüz ve o günlerle ilgili hatıralarınız nelerdir?
Seyit Hasan Nasrullah: İlk görüşmemiz Lübnan’da oldu. Kudüs Gücü Komutanı olarak atandıktan sonra kendisi Lübnan’a geldi. Burada tanışma görüşmesinde birbirimiz gördük. Ben daha önce Hac Kasım’ı tanımıyordum. Yani birbirimizi görmemiştik. Zira o zamana değin Hac Kasım ya İran’da savaş cephelerindeydi ya da Kırman, Sistan Beluçistan ve saire gibi eyaletlerde görev başındaydı. Tahran’a gidip yetkililerle görüştüğümüz zamanda dahi kendisini görmemiştim. Yani önceden bir tanışma söz konusu değildi. Dolaysıyla ilk görüşmemiz burada, Beyrut’ta oldu.
İmam Hamanei tarafından atanmasından sonra kendisinin Kudüs Gücü’nün yeni sorumlusu olduğunu ve bundan böyle bu görevi yürüteceğini orada anladık. Bir gurup kardeşimizle birlikte kendisiyle yaptığımız ilk toplantıda (tabi her zamanki gibi sadece şehitlerin adını söyleyeceğiz, hayatta olanların adını şimdilik söylemiyeceğiz) ben, Hac İmad (Rıdvanullahi teala aleyh), Seyit Mustafa Bedruddin (Rıdvanullahi teala aleyh) ve Allah’a şükürler olsun, hala yaşayan diğer kardeşlerimiz bulunuyorduk. Yaptığımız bu ilk görüşmede bizde ruhi ve fikri olarak bir yakınlık hissi uyandı, öyle ki Hac Kasım’ı on yıldır tanıyoruz ve o da bizi tanıyor gibiydi. Bildiğiniz gibi insanın zihniyeti her ilişkinin ilk görüşmesinde etkilidir. Hac Kasım’la Hizbullah’ın siyasi ve cihadi komutanları ve yetkili kardeşlerimiz arasındaki ilk görüşme, ilk zihniyet ve ilk saat, işbirliği için oldukça iyi ve olumluydu. Hac Kasım’la ilişkimiz bu toplantıdan itibaren başladı ve şehit düşene kadar devam etti.
Muhamme Rıza Şabani: Hac Kasım’ın Kudüs Gücü Komutanı olmasından kısa bir süre sonra Şehit İmad Muğniye’nin Hizbullah’ın cihat muavinliğine getirilmesine tanık olduk. Bu bir tesadüf müydü yoksa düşünülmüş bir tedbirin sonucu muydu? Yani Şehit Muğniye’nin mesuliyet üstlenmesi ve Hac Kasım’ın yanında çalışması Zat-ı Alinizin düşündüğü bir tedbir olarak mı gelişti?
Nasrullah: Hayır, bu iki konunun birbiriyle bir irtibatı yoktur. Kudüs Gücü Komutanı, Hac Kasım değil de, başka birisi de olsaydı herhalukarda bu Hizbullah’ta yapılacak bir iç düzenlemeydi, cihat işlerinin yönetiminin düzenlenmesine yönelik bir iç tedbirdi. Zira ondan öncesine kadar bizim iki merkezimiz vardı: Birinci merkez, askeri faaliyetleri yönetiyordu ve diğeri de güvenlik faaliyetlerini yöneten merkezdi. Her iki merkez de Hizbullah Genel Sekreteri’nin gözetimindeydi. Zamanla işi genişletmemize ihtiyaç duyulduğu görüldü. Diğer deyişle, bir kişi cihat muavini olarak bütün bu geniş teşkilatı yönetip bu konuda genel sekretere yardımcı olmalıydı.
O dönemde Hac İmad kardeşimizin cihat muavini olması karara bağlandı. Ancak bunun Kudüs Gücü komutanlığı görevinin Hac Kasım tarafından kabul edilmesiyle eşzamanlı olarak gelişmesi bir tesadüftü ve hesaplanmış, planlamış değildi. Kural olarak, biz, yani bendeniz, Hac Kasım ve diğer kardeşler böyle bir uslübü yönetimde uygulama düşüncesini birlikte incelik. Kendisi de bu konuda bizi teşvik edenler arasındaydı.
Hac Kasım ve İmad Muğniye
Muhamme Rıza Şabani: Hac Kasım’ın askeri bir geçmişinin bulunması, ordu komutanlığı yapıp savaş deneyimine sahip olması ve buna karşın, Şehit İmad Muğniye’nin daha çok güvenlik işlerini yürütmüş olması karşısında kaygı duymadınız mı? Bu iki kişinin bir arada bulunması sizi endişelendirmiyor muydu?
Nasrullah: Hayır, hiçbir surette. Evvela, Hac İmad’ın genel olarak güvenlik faaliyetleri yürüttüğü doğrudur ancak askeri işlerin de içinde bulunuyordu. Artı Lübnan direniş hareketinin faaliyeti 2000 yılına kadar, genel olarak asimetrik bir savaş kalıbına sahipti ve bu, asimetrik savaşın mümkün hale gelmesi için bir güvenliksel gözetimi gerekli kılıyordu. 1982’den 2000’e kadar genel olarak klasik askeri savaş yoktu.
Diğer yandan Hac Kasım’ın kişiliğinin salt bir askeri komutan değil, güvenlik meselelerini de çok derinden anlayan biçimde olduğu çok çabuk belli olmuştu. Yani uzmanlık anlamıyla bir güvenlik adamıydı. Ayrıca siyasi meselelere yönelik kavrayışının da son derece kapsamlı ve önemli olduğu anlaşılmıştı. Sözlerimi dile getirirken bu arada Hac Kasım’ın aslında kapsamlı bir şahsiyet olduğunu ayrıntılı bir şekilde anlatmaya çalışacağım inşallah. Yani kendisiyle bir araya gelirken hissiyatımız sadece askeri alanda uzman bir generalle görüşüyoruz şeklinde değildi. Askeri ve güvenlik konuları da bir yana, siyasi, iktisadi ve kültürel konuları da derinlikli ve bütüncül olarak kavrayan bir şahsiyetle bir araya geldiğimizi hissediyorduk. Böyle bir kapsayılcılığa sahipti. Bunlara ilaveten, kendisiyle Hac İmad Muğniye ve cihadi işlerlerden sorumlu diğer kardeşler arasında kişisel ve kardeşçe bir ilişki şekillendi. Yani ilişki, hızla bir dostluk, sevgi ve kardeşlik ilişkisine dönüştü.
Böyle ilişkiler, düşünce ve perspektiflerin bütünleşmesine, işbirliğine ve sorunların veya bazı ayrıtınlarla ilgili olası ihtilafların aşılmasına çok yardımcı oluyordu. Güven, dostluk, kardeşlik, sevgi ve hakeza karşılıklı samimiyet vardı. Hem Hac Kasım, hem Hac İmad ve şahadete erişen ya da hala yaşayan diğer kardeşlerimizin böyle bir samimiyetileri vardı. Bütün bunlar daha o ilk günlerden itibaren, direnişi ileriye taşıyacak oldukça belirgin, cazip ve güçlü bir tecrübenin eşiğinde olduğumuzu müjdeliyordu. Ve bu, pratikte de gerçekliğe bürünen bir gelişmeydi. Bu yüzden, endişelenmek için hiçbir neden yoktu.
Devamı gelecek...
Welayet News
Yeni yorum ekle